Tüm faşistlerin sonu gibi bir SON




 FAŞİST AKP DİKTATÖRLÜĞÜNE DOĞRU…

Ali ERALP
Orduyu paramparça ettiler.
 
Askerleri, sivilleri zindanlara doldurdular.
 
700 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin Genelkurmay Başkanı‘nı çetecilikle, darbecilikle suçladılar…
 
6 – 7 yıldan bu yana dört duvar arasında, haksız hukuksuz, adaletsiz çile çekenler var… Aralarında hastalananlar, intihar edenler, ölenler var… Ölümü bekleyenler var…

Sahte CD’lerle, belgelerle aydınlara, yurtseverlere kumpaslar düzenlediler…

Ama olmadı… Mızrak çuvala sığmadı… 

Gerçekler gün ışığına çıktı. Pislikler ortaya saçıldı…

Ülkede bir korku imparatorluğu kurmak istediler…

Türk bayrağı taşıyanlara, “Türk’üm, doğruyum” diyenlere coplarla, gazlarla, gaz bombaları ile TOMAlarla saldırdılar…

TC’yi devlet kuruluşlarının başından kaldırdılar, “Gençliğe Hitabe”yi yasakladılar. Atatürk posterlerini duvarlardan indirdiler, kitaplardan çıkardılar. Ulusal günlerin kutlanmasına, anıtlara çelenk konulmasına izin vermediler… Ama APO posterlerine, PKK gösterilerine izin verdiler…

Güneydoğuyu terör örgütüne teslim ettiler…

Ama olmadı… Mızrak yine çuvala sığmadı…

Halk, on binlerle, yüz binlerle 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda, 19 Mayıslarda meydanları doldurdu, Cumhuriyetine, Ata’sına, bayramlarına sahip çıktı… 

Direndi… Tsunami oldu… Yıldırım oldu, şimşek oldu…

Sonunda mücadele gelip Haziranlara dayandı… Gezi direnişinde “kükremiş sel gibi, bendini çiğneyip aştı.” İsyanını ortaya koydu. Tek yürek, tek bilek, tek ses oldu…

Halkın gücünü dosta, düşmana, tüm dünyaya gösterdi. 

Kafalar, kollar kırıldı, gözler patladı, şehitler verildi…

Yılmadı. Yıkılmadı. Sinmedi. Korkmadı. Korku imparatorluğunu yerle bir etti. 

AKP bu güç, bu direnç, bu inanç karşısında panikledi, sersemledi, çaresizleşti… Gezi yiğitlerini halkın gözünde küçük düşürmek, değersizleştirmek için yalana dolana sarıldı.

“Dolmabahçe camisinde içki içtiler. Kutsal yere ayakkabı ile girdiler…” dedi. Ama onları bizzat caminin imamı yalanladı. 

Daha sonra gezi direnişçilerinin bir türbanlı kadına saldırdığını Başbakan şu sözlerle duyurdu: “Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar…”

Bu iddiaya göre, belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 80-100 kişilik bir grup, bebeğiyle birlikte durakta bekleyen genç kadını dövmüş, ayrıca üzerine işemişti… 

Yine tutturamadı. Olmadı… Mızrak çuvala sığmadı…

Bu kez de onu mobese kameralar yalanladı. Bebe arabasıyla eşini bekleyen kadının yanından sadece 15-16 kişilik bir grup geçip gidiyordu. Ne saldırı, ne tecavüz vardı…
“Yalancının mumu yine yatsıya kadar yanmıştı…” 

AKP, depremlerle, kasırgalarla karşı karşıyaydı. Genel banka müdürlerinin evinden “Ayakkabı kutuları” içerisinden milyon dolarlar; bakan çocuklarının odalarından çelik para kasaları, para sayma makineleri çıkıyordu… Parayla oynuyorlardı… Haklarında soruşturma açıldı.

Hemen, tez elden, soruşturmayı açan savcıların, yargıçların, emniyet müdürlerinin yerleri değiştirildi.

Ama olmadı. Mızrak yine çuvala sığmadı. 

Bu kez de “Alo Fatih Saraç” hatları ortaya çıktı…

Daha çok, daha çok, daha çok önlemler alınmalı; suçlar, suçlular gizlenmeli, konuşan, haberleşen, eleştiren halkın ümüğü sıkılmalıydı. 

İnternet sansürü Cumhurbaşkanı tarafından yıldırım hızıyla onandı, yürürlüğe girdi. HSYK yasası Mecliste yıldırım hızıyla kabul edildi… Böylece Yüksek Hâkimler, Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanı‘na bağlanıyordu. 

O da yetmedi.

Şimdi de MİT’i, Milli İstihbarat Teşkilatı‘nı bütünüyle Başbakanın emrine sunmak için Meclis Başkanlığına MİT yasasında köklü değişiklikler yapan bir yasa teklifi verildi. Erdoğan, bu yolla MİT’i daha etkin biçimde kullanmayı hedefliyor.

Bu teklif yasalaşırsa, MİT mensuplarına karşı soruşturma açılamayacak ve savcılar her hangi bir şikâyet ve ihbar aldıklarında ise MİT’le ilişkiye geçecekler ve soruşturma açmak için ondan izin isteyecekler… 

Bu teklif yasalaşırsa, MİT her türlü elektronik dinleme ve izlemeyi yapabilecek. Bundan böyle MİT belgelerinin gazete, TV ya da internette yayınlanması halinde, sadece gazeteci ya da sorumlu müdüre değil, patrona da hapis cezası verilecek…

Hepsinden kötüsü, bir zamanlar, karanlık, kirli işleri nedeni ile kapatılan kontrgerilla örgütü bu yasa ile yeniden canlandırılmak istenmektedir. Hâlihazırda Emniyet ve Jandarma’ya ait olan operasyon, geçici tutuklama, gözaltı, dinleme gibi önemli yetkilerin bu yasa ile MİT’e verilmesi gündemde.

AMA BUNLAR BOŞ ÇABALAR…
HEM DE BOMBOŞ ÇABALAR…

Hitler de, Mussolini de, Abdülhamit de, Vahdettin de, Menderes de, Evren de hep aynı yollardan geçtiler… Sonları ya idam, ya ülkeden kaçma, ya baş aşağı asılma, ya da intihar oldu.

Ne Atatürk’lerin zamanında, ne Deniz’lerin, Mahir’lerin zamanında internet vardı. Ama onların mücadelesini kimse engelleyemedi. Durduramadı. 

Gerekirse sloganlarımızı dağlara taşlara, duvarlara, meydanlara yazarız…

Gerekirse kuşun kanadında haber gönderip, iletişim sağlarız.

İnternet sansürlense de sansürlenmese de mücadelemiz devam edecektir.

Bir değil, on kontrgerillayı yeniden kursanız, canlandırsanız, yine de sonunuz yerli ve yabancı tüm faşistlerin sonu gibi olacaktır…

İlk Kurşun
➽ Paylaş: