E,Peki,Sen Kimsin ?..
"SEN KİMSİN ?"
Suay Karaman
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Kasımpaşalı başbakan, Medeniyetler Buluşması Toplantısı için gittiği İspanya'da, türbanın siyasi simge olsa bile serbest olması gerektiğini savunmuş ve "Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Sembollere bir yasak getirebilir misiniz?" demiştir.
Daha önce türbanı, dinin gereği olan bir inanç değeri diye niteleyen başbakanın, seçimleri kazandıktan sonra türbanın siyasal simge olduğunu söylemesi, açıkça laik rejime meydan okumaktır, cumhuriyetle hesaplaşmaktır. Zaten başbakan, 1996 yılında yaptığı bir konuşmada laik düzeni hedef alarak şunları söylemişti: "Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Hem laik ve Müslüman olunmaz.. Ya Müslüman olacaksın ya laik.. Ben Müslümanım diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır."
Başbakanın türban için yaptığı siyasi simge vurgusu, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi yüksek yargı kurumlarının kararlarını yok saymaktır. Yüksek yargıya göz dağı vermektir.
Başbakanın düşünmeden ya da düşünerek söylediği içeriği boş ve anlamsız sözleri üzerine çok yazı yazıldı, çok yorum yapıldı. Yeterli bilgi birikimine sahip olamayanların "Ben kimim?" diye, önce kendilerine sormaları gerekir. Başbakanın bu garip çıkışları, kendisini de, iktidarını da, ülkesini de küçük duruma düşürdüğü gibi, aynı zamanda aşağılamaktadır da...
Bazı rektörlerin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın, Danıştay Başkanlar Kurulu'nun yaptığı açıklamalar, tehlikeyi bütün boyutlarıyla gözler önüne sermiştir. Dinsel kaynaklı girişimlerin demokratik hak olarak savunulamayacağı, yapılacak düzenlemenin tüm kamu kuruluşlarında uygulanacağı, türbandan sonra kara çarşaf, burka, cübbe, fes gibi çağdışı giysiler için de değişiklikler yapılacağı ve cumhuriyetin temel ilkelerini ve kazanımlarını yok sayarak, halkı çatışmaya götüreceği gibi uyarılar, başbakanı daha da kızdırmış ve ne dediğini bilmez bir hal almasına yol açmıştır.
Başbakan partisinin türbanlı kadın kollarında, sanki rejim karşıtı bir militan gibi, esip gürledi. Ana muhalefete, yargı kurumlarına ve rektörlere karşı söylediği sözler, sağlıklı bir insan profiline benzememektedir; "Bir tane rektör çıkıyor darbe çağrısı yapıyor. Kimsin sen?, önce yerini bil. Otur oturduğun yerde. Kimse yasama, yürütme organının üstünde kendini göremez, bulamaz…"
Başbakan, imam hatipte okumuş, kafası bilime karşı şartlanmış, tesettüre inanmış, İslamcı terörist Hikmetyar'ın dizinin dibinde oturmuş, siyasi çizgisini şeriat yoluna adamış bir politikacı.. Yargı çalışanlarına ve rektörlere karşı söz söylemeden önce, "kimsin sen ? " diye kendisine sorması gerekir. Bilgisi, birikimi, kültürü, eğitim durumu,
Kasımpaşalı başbakan, Medeniyetler Buluşması Toplantısı için gittiği İspanya'da, türbanın siyasi simge olsa bile serbest olması gerektiğini savunmuş ve "Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Sembollere bir yasak getirebilir misiniz?" demiştir.
Daha önce türbanı, dinin gereği olan bir inanç değeri diye niteleyen başbakanın, seçimleri kazandıktan sonra türbanın siyasal simge olduğunu söylemesi, açıkça laik rejime meydan okumaktır, cumhuriyetle hesaplaşmaktır. Zaten başbakan, 1996 yılında yaptığı bir konuşmada laik düzeni hedef alarak şunları söylemişti: "Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Hem laik ve Müslüman olunmaz.. Ya Müslüman olacaksın ya laik.. Ben Müslümanım diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır."
Başbakanın türban için yaptığı siyasi simge vurgusu, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi yüksek yargı kurumlarının kararlarını yok saymaktır. Yüksek yargıya göz dağı vermektir.
Başbakanın düşünmeden ya da düşünerek söylediği içeriği boş ve anlamsız sözleri üzerine çok yazı yazıldı, çok yorum yapıldı. Yeterli bilgi birikimine sahip olamayanların "Ben kimim?" diye, önce kendilerine sormaları gerekir. Başbakanın bu garip çıkışları, kendisini de, iktidarını da, ülkesini de küçük duruma düşürdüğü gibi, aynı zamanda aşağılamaktadır da...
Bazı rektörlerin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın, Danıştay Başkanlar Kurulu'nun yaptığı açıklamalar, tehlikeyi bütün boyutlarıyla gözler önüne sermiştir. Dinsel kaynaklı girişimlerin demokratik hak olarak savunulamayacağı, yapılacak düzenlemenin tüm kamu kuruluşlarında uygulanacağı, türbandan sonra kara çarşaf, burka, cübbe, fes gibi çağdışı giysiler için de değişiklikler yapılacağı ve cumhuriyetin temel ilkelerini ve kazanımlarını yok sayarak, halkı çatışmaya götüreceği gibi uyarılar, başbakanı daha da kızdırmış ve ne dediğini bilmez bir hal almasına yol açmıştır.
Başbakan partisinin türbanlı kadın kollarında, sanki rejim karşıtı bir militan gibi, esip gürledi. Ana muhalefete, yargı kurumlarına ve rektörlere karşı söylediği sözler, sağlıklı bir insan profiline benzememektedir; "Bir tane rektör çıkıyor darbe çağrısı yapıyor. Kimsin sen?, önce yerini bil. Otur oturduğun yerde. Kimse yasama, yürütme organının üstünde kendini göremez, bulamaz…"
Başbakan, imam hatipte okumuş, kafası bilime karşı şartlanmış, tesettüre inanmış, İslamcı terörist Hikmetyar'ın dizinin dibinde oturmuş, siyasi çizgisini şeriat yoluna adamış bir politikacı.. Yargı çalışanlarına ve rektörlere karşı söz söylemeden önce, "kimsin sen ? " diye kendisine sorması gerekir. Bilgisi, birikimi, kültürü, eğitim durumu, " kimsin sen?" dediği kişilerle kıyaslanamaz. Kendi konumunu görmezlikten gelerek, başkalarını aşağılayarak, anayasal kurumların uyarılarına hakaret ederek, ülkeyi büyük bir karışıklığa sürükleyen başbakan, sivil darbe girişiminde bulunmaktadır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde iktidarların rejimle çatıştığı görülmemiştir. İktidarların görevi rejimi korumak ve güçlendirmektir. Türkiye, Atatürk'ün Devrim Yasaları'nı geçersiz kılmak, laik ve demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyen bir siyasi partinin iktidarındadır. Türkiye, laikliğe ve demokrasiye aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olan bir siyasi partinin iktidarı ile sivil darbe yönetimine doğru sürüklenmektedir.
Artık üzülmenin, karamsarlığa kapılmanın, vahşete düşmenin zamanı geçmiştir. Bütün gücümüzle ulusal güç birliği oluşturarak, bu karanlık ve kirli oyunu boşa çıkarmak için savaşım vermemiz gerekmektedir. Bu savaşımda yapılabilecek neler varsa ve neler kaldıysa, en kısa sürede hemen yapılmalıdır. Ülkesiyle, rejimiyle kavgalı durumdaki bu iktidardan kurtulmak için, güçlerimizi birleştirerek, demokrasi mücadelesine başlanmalıdır..
Dünyanın hiçbir ülkesinde iktidarların rejimle çatıştığı görülmemiştir. İktidarların görevi rejimi korumak ve güçlendirmektir. Türkiye, Atatürk'ün Devrim Yasaları'nı geçersiz kılmak, laik ve demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyen bir siyasi partinin iktidarındadır. Türkiye, laikliğe ve demokrasiye aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olan bir siyasi partinin iktidarı ile sivil darbe yönetimine doğru sürüklenmektedir.
Artık üzülmenin, karamsarlığa kapılmanın, vahşete düşmenin zamanı geçmiştir. Bütün gücümüzle ulusal güç birliği oluşturarak, bu karanlık ve kirli oyunu boşa çıkarmak için savaşım vermemiz gerekmektedir. Bu savaşımda yapılabilecek neler varsa ve neler kaldıysa, en kısa sürede hemen yapılmalıdır. Ülkesiyle, rejimiyle kavgalı durumdaki bu iktidardan kurtulmak için, güçlerimizi birleştirerek, demokrasi mücadelesine başlanmalıdır..
