Sorospu Çocukları Ve Aydın bozuntularına...
Suay Karaman
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına ilişkin yapılan Anayasa değişikliğini, hem reddetti, hem de yürürlükten kaldırdı. Anayasa Mahkemesi, 7 Mart 1989 tarihinde, 1'e karşı 10 oyla almış olduğu kararı, 5 Haziran 2008 tarihinde 2'ye karşı 9 oyla, bir kez daha onaylamış oldu. Ülkemizde Anayasa Mahkemesi ilk kez, 27 Mayıs 1960 Devrimi sonrasında 1961 Anayasası'yla kurulmuştur. 1961 Anayasası'nı hazırlayan komisyon ve Kurucu Meclis, yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemek konusunda bir Anayasa Mahkemesi kurmanın gerekliliğine karar vermişlerdir. Geçen süre içerisinde bunun çok faydalı olduğu yaşanan örneklerle kanıtlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin temel görevi, yasama organının kimi işlemlerinin Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektir. 1982 Anayasası'nın 148. maddesine göre, "Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler". Ayrıca Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerinde Anayasa'da belirtilen biçim kurallarına uyulup uyulmadığı bakımından da denetim yapar. Geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde, AKP iktidarı ile MHP'li işbirlikçileri ve DTP'li destekçileri tarafından siyasal simge türban konusunda Anayasa değişikliği yapıldı. Aslında türbana özgürlük olarak gündeme oturtulan girişimin gerisinde, din sömürüsü yaparak, din kılığına bürünmüş karanlık bir ideoloji doğrultusunda bilinçleri kirletmek yatmaktaydı.
Siyasal simge olan türbanı yasallaştırmak isteyenler, yarın kara çarşafa, burkaya, sarığa, fese karşı da işbirliği yaparak, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Ancak yapılan bu karanlık girişim Anayasa Mahkemesi'nde dönmüştür. Bunun üzerine şeriatçı basın, kendini kaybederek "hukuka tecavüz", "hukuk darbesi", "hukuk utandı" gibi başlıklarla olayı duyurmuştur. Hukuk nedir bilmeyen şeriat kırıntılarının, hukuktan söz etmesi komikliğin de ötesinde bir olgudur. Anayasa Mahkemesi önünde toplanan bazı kişiler, şeriatçı terör örgütü İBDA-C işaretleriyle protesto gösterisinde bulundular.
AKP ve MHP'nin çok bilenleri, bu kararı kuvvetler ayrılığına müdahale saymışlardır. Daha da ileri giderek kararın anayasaya aykırı olduğunu ve mahkemenin yetkilerini aştığını savunmuşlar, milli vicdanın yara aldığını söylemişler ve bu bir "cüppeli darbedir" demişlerdir. Hatta "bu karar yok hükmündedir, Resmi Gazete'de yayınlanmamalıdır" gibi akıldan, devlet ciddiyetinden ve kültürden yoksun açıklamalarda bulunabilmişlerdir. Anayasa Mahkemesi'nin kararından iki gün önce, 3 Haziran 2008 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), türban konusunda aynı yönde bağlayıcı bir karar alarak; türban ve benzeri dini simgelerin yasaklanmasının insan hakları ihlali kapsamına girmediğini ve Türkiye'de kamusal alanda uygulanmakta olan türban yasağının doğruluğunu onaylamıştır.
Türkiye, bugün içinde bulunduğu karmaşa ortamına genel olarak AKP iktidarı ile sokulmuştur. Ülkemiz çok tehlikeli bir konuma sürüklenmektedir. AKP iktidarı ile ülkemiz tam anlamıyla bir sivil darbe yaşamaktadır. Tüm yaşanan bu olumsuzluklar, AKP'nin sivil darbe girişiminden kaynaklanmaktadır. AKP iktidarında, devlet sorumluluğuna yakışır, barışçı ve yurtsever bir yaklaşım bulunmamaktadır. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunların hiç birisi AKP iktidarını ilgilendirmemektedir; tek amaçları var, o da tesettür.. Kadını örten, ikinci sınıf yapan, erkeklerden farklı konuma getiren tesettür, ancak ortaçağ karanlığına özlem duyanların ilgisini çeker. Kadın - erkek eşitliğinin olmadığı toplumlarda demokrasiden, insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
Ne yazık ki bugün ülkemizi yönetmeye çalışan AKP iktidarı, toplumu tesettür konusunda kutuplaşmaya sokarak, laik ve demokratik cumhuriyetimizin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Türkiye bu duruma çok uzun yıllardan beri kuran kursları, imam okulları, tarikat ve cemaat çatıları altında yapılan, laik eğitimi dışlayan yatırımlar sonucunda gelmiştir. Bilinçsiz, sağ ve sığ siyasetçiler bu durumun baş sorumlularıdırlar. Bunlara destek olan uluslar arası para oyuncusu Soros'tan beslenen "sorospu çocukları" ile kendini aydın sananların da bu olumsuzluğa katkıları büyüktür.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin yolu ortaçağ karanlığına doğru değil, aydınlığa doğrudur. Bugünkü durum ne kadar kötü olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetimizi, hak ettiği aydınlık içinde sonsuza dek yaşatmak için tüm ulusalcı demokratik kitle örgütlerinin ve halkımızın güçlerini birleştirmeleri gerekmektedir. Örgütlü olmak, bilinçli hareket etmek, ülkemizde yaşanan sivil darbe girişimini de sona erdirecektir.. Bu ülkenin aydınlık insanları, yurtseverleri, demokratik kitle örgütleri, üniversiteleri, ulusalcı siyasi partileri, tüm demokrasi güçleri, laik cumhuriyetimizi korumak ve kollamak sadece silahlı kuvvetlerin görevi değildir.
İçten ve dıştan büyük çaba harcanarak ülkemizde yaşam biçimi olmasına çalışılan şeriatın yok edilmesi için gerekli adımların atılmasının zamanı gelmiştir. Hep birlikte şeriatı ve uzantılarını ülkemizden kovmak için örgütlenmeliyiz. Laik cumhuriyetimizi korumak için, aydınlık bir gelecek için örgütlenmeli ve bir araya gelmeliyiz. Ancak bu örgütlü eylemle yaşadığımız sivil darbeye son vererek, aydınlığa ulaşabiliriz..