Skandal Ve Hukuksuzluklarla Dolu...
2009 YILI İÇİN
Suay Karaman
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Sekreteri
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
2008 yılında da ülkemizde skandal üzerine skandal yaşanmaktadır. Hemen hemen her gün yeni bir yolsuzluk ya da skandal gündeme gelmektedir.
Siyasi iktidarın özenle çıkardığı "5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 22 Mart 2008 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, çıkarılan yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürmüş ve yasanın geçici birinci maddesinin birinci fıkrası bazı koşulları taşıyan belediyeler açısından iptal edilmiştir. Çıkarılan bu yasaya dayanılarak 1 Mayıs 2008 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlamıştır. Ancak bu genelge de, Danıştay 8. Dairesi tarafından iptal edilerek, kapatılan bir beldeye yerel seçime girme vizesi verilmiştir. Bunun üzerine Yüksek Seçim Kurulu da, kapatılan tüm beldelere yerel seçimlere girme vizesi vermiştir.
Bu gelişmeler üzerine, Başbakan Erdoğan, Danıştay'ın, kapatılması öngörülen 862 belediye arasında bulunan ve süresi içinde dava açan bir belediyenin tüzelkişiliğinin devam ettirilmesine ilişkin kararını şöyle yorumlamıştır: "TBMM'nin çıkardığı yasayı, Anayasa Mahkemesi de yapılan itirazlara karşın onaylamıştır. Yasama organının çıkardığı kanunların üzerinde tasarruf yetkisi olan sadece Anayasa Mahkemesi'dir.. Ben doğrusu yeni bir şey öğrendim şimdi. Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi daha çıktı."
Başbakanın bu söylemi, 5 Haziran 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına ilişkin kararını 'yok hükmünde sayarak' cüppeli bir darbedir diyenlerin yüzsüzlüklerini ve bilgisizliklerini de ortaya çıkarmıştır.
Başbakanın kapatılan belediyelere ilişkin karar veren Danıştay'ı hedef almasının hemen ardından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı adına Başkan Haşim Kılıç, Danıştay'ı Anayasayı ihlal etmekle suçlayan bir açıklama yapmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin sekiz üyesi, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından, 'kapatılan belediyelerin dava açma süresine ilişkin' yapılan açıklamanın, Anayasa Mahkemesi'nin görüşünü yansıtmadığını bildirdiler. Bu üyeler: "Önceden haberdar olmadığımız, bu nedenle de oluşumuna hiçbir katkıda bulunamadığımız açıklamaya katılmıyoruz.'' diyerek sert bir tepki verdiler.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi tarafından bir yüksek yargı organının 'Anayasayı ihlal ettiği' şeklindeki açıklamanın bir ilk olduğunu vurgulamıştır. Başkan adına yapılan bu açıklamanın içeriğine katılmadığını bildirerek, başka bir yüksek yargı organının, Danıştay'ın anayasayı ihlal ettiği iddiası maksadını aşan bir ifade olmuştur değerlendirmesinde bulunmuştur.
Bu gelişmeler üzerine Danıştay Başkanlar Kurulu açıklama yaparak, başbakanın hukuk devletini zedelediğini, Anayasa Mahkemesi'nin hukukçu olmayan başkanının ise yetkisini ve görev sorumluluğunu aştığını bildirmiştir. Danıştay Başkanlar Kurulunun, "bu açıklamayı yapanların yargının saygınlığını zedeleyici sonuçlar yaratacak, hukuk devletine ve yargıya olan güveni sarsacaktır" şeklindeki açıklamasını dikkatle değerlendirmemiz gerekir.
Yapılanlar ve söylenenler ortadadır. Bunlar hukuk devletine, hukuka yakışır mı? Ne yazık ki siyasal iktidar tarafından ülkemizde hukuk hızla kaybolmaktadır. Kaybolan bu hukuk, siyasal iktidarın ülkemizi hangi sorunlarla karşı karşıya bıraktığını bir kez daha önümüze çıkarmıştır.
Türkiye'de sadece 2008 yılı içinde bunun gibi Deniz Feneri davası, Hüseyin Üzmez davası, Ergenekon davası, birçok yolsuzluk davası gibi hukuksuzluk gündeme damgasını vurmuştur. Hukuk bir gün herkese gerekir, bu hiç unutulmamalıdır.
2008 yılı umutların yeşerdiği, aydınlığa doğru, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletine doğru gidişin müjdecisi olamadı. 2009 yılı için ulusalcı güçlerin örgütlenerek, ülkemizin hukukun üstünlüğü ilkesinde, hak ettiği aydınlık seviyeye ulaşması en büyük dileğimiz olmalıdır.
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Sekreteri
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
2008 yılında da ülkemizde skandal üzerine skandal yaşanmaktadır. Hemen hemen her gün yeni bir yolsuzluk ya da skandal gündeme gelmektedir.
Siyasi iktidarın özenle çıkardığı "5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 22 Mart 2008 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, çıkarılan yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürmüş ve yasanın geçici birinci maddesinin birinci fıkrası bazı koşulları taşıyan belediyeler açısından iptal edilmiştir. Çıkarılan bu yasaya dayanılarak 1 Mayıs 2008 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlamıştır. Ancak bu genelge de, Danıştay 8. Dairesi tarafından iptal edilerek, kapatılan bir beldeye yerel seçime girme vizesi verilmiştir. Bunun üzerine Yüksek Seçim Kurulu da, kapatılan tüm beldelere yerel seçimlere girme vizesi vermiştir.
Bu gelişmeler üzerine, Başbakan Erdoğan, Danıştay'ın, kapatılması öngörülen 862 belediye arasında bulunan ve süresi içinde dava açan bir belediyenin tüzelkişiliğinin devam ettirilmesine ilişkin kararını şöyle yorumlamıştır: "TBMM'nin çıkardığı yasayı, Anayasa Mahkemesi de yapılan itirazlara karşın onaylamıştır. Yasama organının çıkardığı kanunların üzerinde tasarruf yetkisi olan sadece Anayasa Mahkemesi'dir.. Ben doğrusu yeni bir şey öğrendim şimdi. Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi daha çıktı."
Başbakanın bu söylemi, 5 Haziran 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına ilişkin kararını 'yok hükmünde sayarak' cüppeli bir darbedir diyenlerin yüzsüzlüklerini ve bilgisizliklerini de ortaya çıkarmıştır.
Başbakanın kapatılan belediyelere ilişkin karar veren Danıştay'ı hedef almasının hemen ardından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı adına Başkan Haşim Kılıç, Danıştay'ı Anayasayı ihlal etmekle suçlayan bir açıklama yapmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin sekiz üyesi, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından, 'kapatılan belediyelerin dava açma süresine ilişkin' yapılan açıklamanın, Anayasa Mahkemesi'nin görüşünü yansıtmadığını bildirdiler. Bu üyeler: "Önceden haberdar olmadığımız, bu nedenle de oluşumuna hiçbir katkıda bulunamadığımız açıklamaya katılmıyoruz.'' diyerek sert bir tepki verdiler.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi tarafından bir yüksek yargı organının 'Anayasayı ihlal ettiği' şeklindeki açıklamanın bir ilk olduğunu vurgulamıştır. Başkan adına yapılan bu açıklamanın içeriğine katılmadığını bildirerek, başka bir yüksek yargı organının, Danıştay'ın anayasayı ihlal ettiği iddiası maksadını aşan bir ifade olmuştur değerlendirmesinde bulunmuştur.
Bu gelişmeler üzerine Danıştay Başkanlar Kurulu açıklama yaparak, başbakanın hukuk devletini zedelediğini, Anayasa Mahkemesi'nin hukukçu olmayan başkanının ise yetkisini ve görev sorumluluğunu aştığını bildirmiştir. Danıştay Başkanlar Kurulunun, "bu açıklamayı yapanların yargının saygınlığını zedeleyici sonuçlar yaratacak, hukuk devletine ve yargıya olan güveni sarsacaktır" şeklindeki açıklamasını dikkatle değerlendirmemiz gerekir.
Yapılanlar ve söylenenler ortadadır. Bunlar hukuk devletine, hukuka yakışır mı? Ne yazık ki siyasal iktidar tarafından ülkemizde hukuk hızla kaybolmaktadır. Kaybolan bu hukuk, siyasal iktidarın ülkemizi hangi sorunlarla karşı karşıya bıraktığını bir kez daha önümüze çıkarmıştır.
Türkiye'de sadece 2008 yılı içinde bunun gibi Deniz Feneri davası, Hüseyin Üzmez davası, Ergenekon davası, birçok yolsuzluk davası gibi hukuksuzluk gündeme damgasını vurmuştur. Hukuk bir gün herkese gerekir, bu hiç unutulmamalıdır.
2008 yılı umutların yeşerdiği, aydınlığa doğru, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletine doğru gidişin müjdecisi olamadı. 2009 yılı için ulusalcı güçlerin örgütlenerek, ülkemizin hukukun üstünlüğü ilkesinde, hak ettiği aydınlık seviyeye ulaşması en büyük dileğimiz olmalıdır.