Bu olay, ABD ve İsrail'in, Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen aslında Büyük İşgal Projesi olan emperyalist planının devamıdır.
BARIŞ HAYALİ..
Suay Karaman
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Sekreteri
Hitler'in soykırımından kurtulanlarca kurulan ve emperyalizm'in şımarık çocuğu İsrail Devleti, 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze'de Filistin halkını havadan ve denizden bombaladıktan sonra, 3 Ocak 2009 akşamından itibaren vahşetini kara harekatı ile sürdürmeye başladı. İsrail Devleti'nin yaptığı katliamın bilançosu, şimdilik yaklaşık bin ölü, üç binden fazla yaralı; aç, susuz, elektriksiz ve ilaçsız yaşamaya çalışan binlerce çaresiz insan...
İsrail ordusu, yıllardır Filistin'de soykırım yapmaktadır. Filistin halkını çocuk, kadın yaşlı, genç ayrımı gözetmeden tüm dünyanın gözü önünde katlediyor. Okullara, hastanelere, camilere bomba yağdırıyor. ABD'nin Yugoslavya'da, Afganistan'da ve Irak'ta yaptığını, İsrail ordusu da Gazze'de yapıyor. İsrail bu vahşeti bölgede hep yapmaktadır.
Fazla yazmaya gerek yok, 25 Temmuz 2006 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan "Barış Ama Nasıl?" adlı yazımı yineleyeceğim. Ancak oradaki Lübnan yerine Gazze kelimesini koyarsanız, yıllardır hiçbir şeyin değişmediğine tanık olacaksınız.
"Ortadoğu'da huzursuzluğun nedeni olan İsrail, Filistin'in ardından Lübnan'ı da bombalıyor. İsrail'in yaptığı katliamın bilançosu, çoğunluğunun çocuk olduğu, şimdilik beş yüzden fazla sivil insanın ölümü ve binlerce yaralıyla devam etmektedir. Yüz binlerce Lübnan'lı da evlerinden göç etmek zorunda bırakılmıştır. İsrail'in saldırılarını yalnızca Fransa, İtalya ve Rusya kınamıştır. İsrail askerlerini kaçırdığı için Filistin'i ve Hizbullah örgütünü kınayan AB, İsrail'in Lübnan'ı bombalaması karşısında sessizliğini korumayı yeğlemiştir. Saldırıdan saatler sonra utancından olsa gerek, İsrail'in Lübnan'a karşı abartılı güç kullandığını söylemekle yetinmiştir.
ABD, İsrail'in teröristlere karşı kendini savunma hakkı olduğunu bildirmiştir. ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde görüşülen ve İsrail'in Gazze saldırılarının kınanmasını öngören karar tasarısını veto etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin, Lübnan'ın çağrısıyla yaptığı olağanüstü toplantı ise, Lübnan'da ateşkes çağrısı yapılmaksızın sona ermiştir.
İsrail'in, Lübnan'ı bombalaması bir misilleme değildir. Bu olay, ABD ve İsrail'in, Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen aslında Büyük İşgal Projesi olan emperyalist planının devamıdır. Saldırıların ardından Suriye de hedef gösterilecek ve sıra İran'a gelecektir. ABD'nin çizdiği son haritaya doğru emin adımlarla, bombalarla, toz bulutuyla ilerleniyor. ABD'nin çizdiği bu harita, bundan 83 yıl önce 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan'da çizilen haritaya benzemiyor, Sevr haritasının kopyasıdır.
Tüm savaşların nedeni emperyalizmdir. Emperyalizm hiçbir kural, hiçbir değer tanımaz. Dini, mezhebi, vatanı, bayrağı yoktur; çıkarı sadece paradır.. Bu savaşlarda ölenlerin hepsinin katili emperyalizmdir. ABD, Ortadoğu'da ateşle oynamaktadır ama, bir gün yaktığı ateşin içinde kendisi de yanacaktır..
İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına uymamak için hep direnç göstererek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun ve Güvenlik Konseyi'nin, nükleer silahlar konusunda kendisiyle ilgili hiçbir kararını tanımamıştır. Birleşmiş Milletlerin birçok kararını çiğneyerek, kitlesel imha silahlarından oluşan büyük bir nükleer cephanelik geliştirmiştir. Bütün bunlara karşın İsrail, hiçbir yaptırımla karşılaşmamıştır, fakat ülkesinde nükleer silah bulunamayan Irak, cezalandırılmıştır. Irak işgalinden üç yıl sonra ABD'nin, Büyük İşgal Planını gerçekleştirmek için, Nükleer Silahların Yaygınlaştırılmasını Önleme Anlaşması'nı imzalayan ve Birleşmiş Milletlerin tüm kararlarına uyan İran'a saldırmak istemesi, dünya barışı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanı, Hizbullah örgütünün iki İsrail askerini kaçırmasının, bölge istikrarına zarar vereceğini söylemiştir. ABD, İsrail'in Lübnan'a girmesini uluslar arası hukuktan doğan bir hak olarak savunmaktadır. Ancak ABD, her gün şehit veren Türkiye'nin sınır ötesi operasyonuna karşı çıkmaktadır.
23 Şubat 1996 tarihinde, zamanın Genelkurmay ikinci başkanı Çevik Bir'in, İsrail'i ziyareti sırasında, Türkiye ile İsrail arasında "Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması" imzalanmıştır. Bu anlaşma TBMM'de hiç görüşülmemiş, oylanmamış, onaylanmamış ve sivillere danışılmamıştır. Dolayısıyla Türkiye-İsrail askeri ilişkileri hala kamu hukukundan yoksundur. Bu anlaşma sonucunda Türkiye, Ortadoğu'da İsrail, Araplar ve İran'a karşı eşit mesafede sürdürdüğü politikadan vazgeçerek, dengeyi bozmuştur ve ABD'nin desteklediği barış karşıtı İsrail'den yana olmuştur. Bu anlaşma sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Yurtta barış, dünyada barış" sözü, kulaklarda hoş bir seda olarak çınlamaktadır.
ABD Başkanı, nükleer silah cephaneliğine sahip ve Ortadoğu'da huzuru bozan İsrail'e kefil, Türkiye Başbakanı, Birleşmiş Milletler tarafından teröre destek vermekle suçlanan Yasin El Kadı'ya kefil… Böyle kefaletlerin olduğu dünyada, barıştan söz etmek olanaklı mıdır? Emperyalist saldırılar devam ettiği sürece, barışa nasıl ulaşacağız? Emperyalizme karşı, işgal planlarına karşı, dayatılan haritalara karşı uyanık olmak ve güç birliği yapmak zorunluluğu vardır. Bunun yolu da ulusal bilinçten geçmektedir.."