Başbakanlar dedikodu yapmazlar. Eğer elindeki belgelerin gereğini yapmıyorsa, buna ya palavracı derler
KIZGIN VE SALDIRGAN
Suay Karaman
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Sekreteri
Tüm Öğretim
Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Başbakan yaptığı mitinglerde yeri göğü inletiyor. Öyle çok bağırıyor ki, insanın aklına “sesinin suçluluk duygusundan yüksek çıktığı” izlenimi geliyor…
Başbakan, ana muhalefet partisine, belediye başkan adaylarına ve genel başkanına veryansın ediyor. Aklına her geleni söylüyor, ağza alınmaması gereken sözcükleri kullanıyor. Hep bağırıyor, hep kızgın ve saldırgan..
Başbakan öyle çok bağırıyor ki, hızını alamıyor medyaya da yükleniyor: “Bunların yandaş medyası niye rahatsız oluyor biliyor musunuz? Hortumları kesildi de ondan. En sonunda bana onları da açıklatacaklar. Beni o noktaya sevk edersen bunu da söyleyeceğim, söylerim ve bundan rahatsız olmam.”
Başbakan'ın damadının yönettiği Sabah Gazetesi'nde bu konuşma “Doğan Grubu'na yüklendi” olarak verildi. Yani yandaş medya Doğan grubuymuş. Başbakana ve çevresine karşı gelirsen saldırganlıktan payını alırsın, yandaş olursun ve şantaja uğrarsın..
Kendini bilen bir başbakan duyduğu ya da bildiği suç oluşturacak bilgileri ve belgeleri, gereğinin yapılması için savcılara iletir. Üstelik siyasi iktidarın başı istediği savcıya, istediği emri verip, istediklerini yaptırabilecek bir güce de sahip...
Başbakanlar dedikodu yapmazlar, ellerindeki bilgiyi açıklayacağım diye şantaj da yapmazlar. Eğer elindeki belgelerin gereğini yapmıyorsa, buna ya palavracı derler, ya da kendi suçunu örtmek için dikkatleri başka yöne çekmek istiyor derler…
Başbakan işine gelmeyen her şeye, herkese kızgın, saldırgan ve bağırıyor. Ailesinin ve iktidarının gemiciklerini, kuyumcu dükkanlarını, tatlı karlarını, kısa sürede zenginleşmelerini, imar yolsuzluklarını, talanlarını söyleyenlere, yazanlara kızıyor.
Ülkenin gerçeklerini yazanlara, söyleyenlere kızıyor. Beş milyona yakın işsiz olduğunu söyleyen de, yazan da payını alıyor başbakandan. Teğet geçtiğini söylediği kriz için, TBMM’den torba kanun çıkarması, geometri de bilmediğini gösteriyor. Başbakanın bildiği tek ekonomik önlem kömür, gıda, beyaz eşya ve mobilya vermek. Krizi ve sonra da seçimi bu şekilde atlatacağını düşünüyor.
Başbakan doğrulara ve gerçeklere karşı kızgın, saldırgan ve hep bağırıyor. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na söylediği sözle, kendisini yanıtlıyor: “Sesiniz suçluluk duygusundan yüksek çıkıyor.” Biri başbakanı kolundan çekip “van minüt” demeli. Yoksa bu gidişle küfür bile edecek…
2007 genel seçimlerine bilgisayar oyunları ve yapılan yolsuzluklar damgasını vurmuştu. Seçim sonuçlarının iki saat içinde alınması dünyada bir ilkti, ancak muhalefet partileri bu konuların üzerine gidemedi. Yapılacak yerel seçimlerin de güvenilir olmayacağı çok açıktır. Seçmen kütükleriyle ilgili olarak ortaya çıkan yasa dışılık ve sahtekarlık, bir önceki kütüklere göre yaklaşık altı milyon fazla seçmenin olması, yapılacak yerel seçimlere şimdiden gölge düşürmüştür.
Bütün bu olumsuz şartlara karşın, oyumuza ve seçim sandıklarımıza sahip çıkmalıyız. Çünkü yapılacak yerel seçimler, ülkemizin geleceği için bir dönüm noktasıdır. Siyasi iktidar bu yerel seçimlerden yüksek bir oyla çıkarsa, ülkemizde oligarşik bir rejim kurmak için anayasa değişikliğine gidecektir. Tüm kurumları ellerine geçirerek, istedikleri dinci devlet yapılanmasını sağlamaya çalışacaklardır.
Siyasi iktidarın bu emellerine örgütlü toplum olarak karşı çıkabiliriz. Başarı daima örgütlenerek gelir. Bilgimizi ve emeğimizi örgütlü mücadeleye aktarmalıyız. Demokrasideki en önemli silahımız olan oyumuzu, doğru kullanmalı ve bilinçli tercih yapmalıyız. Laik ve demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için oyumuza ve seçim sandıklarımıza sahip çıkmalıyız..
*Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Sekreteri
Tüm Öğretim
Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Başbakan yaptığı mitinglerde yeri göğü inletiyor. Öyle çok bağırıyor ki, insanın aklına “sesinin suçluluk duygusundan yüksek çıktığı” izlenimi geliyor…
Başbakan, ana muhalefet partisine, belediye başkan adaylarına ve genel başkanına veryansın ediyor. Aklına her geleni söylüyor, ağza alınmaması gereken sözcükleri kullanıyor. Hep bağırıyor, hep kızgın ve saldırgan..
Başbakan öyle çok bağırıyor ki, hızını alamıyor medyaya da yükleniyor: “Bunların yandaş medyası niye rahatsız oluyor biliyor musunuz? Hortumları kesildi de ondan. En sonunda bana onları da açıklatacaklar. Beni o noktaya sevk edersen bunu da söyleyeceğim, söylerim ve bundan rahatsız olmam.”
Başbakan'ın damadının yönettiği Sabah Gazetesi'nde bu konuşma “Doğan Grubu'na yüklendi” olarak verildi. Yani yandaş medya Doğan grubuymuş. Başbakana ve çevresine karşı gelirsen saldırganlıktan payını alırsın, yandaş olursun ve şantaja uğrarsın..
Kendini bilen bir başbakan duyduğu ya da bildiği suç oluşturacak bilgileri ve belgeleri, gereğinin yapılması için savcılara iletir. Üstelik siyasi iktidarın başı istediği savcıya, istediği emri verip, istediklerini yaptırabilecek bir güce de sahip...
Başbakanlar dedikodu yapmazlar, ellerindeki bilgiyi açıklayacağım diye şantaj da yapmazlar. Eğer elindeki belgelerin gereğini yapmıyorsa, buna ya palavracı derler, ya da kendi suçunu örtmek için dikkatleri başka yöne çekmek istiyor derler…
Başbakan işine gelmeyen her şeye, herkese kızgın, saldırgan ve bağırıyor. Ailesinin ve iktidarının gemiciklerini, kuyumcu dükkanlarını, tatlı karlarını, kısa sürede zenginleşmelerini, imar yolsuzluklarını, talanlarını söyleyenlere, yazanlara kızıyor.
Ülkenin gerçeklerini yazanlara, söyleyenlere kızıyor. Beş milyona yakın işsiz olduğunu söyleyen de, yazan da payını alıyor başbakandan. Teğet geçtiğini söylediği kriz için, TBMM’den torba kanun çıkarması, geometri de bilmediğini gösteriyor. Başbakanın bildiği tek ekonomik önlem kömür, gıda, beyaz eşya ve mobilya vermek. Krizi ve sonra da seçimi bu şekilde atlatacağını düşünüyor.
Başbakan doğrulara ve gerçeklere karşı kızgın, saldırgan ve hep bağırıyor. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na söylediği sözle, kendisini yanıtlıyor: “Sesiniz suçluluk duygusundan yüksek çıkıyor.” Biri başbakanı kolundan çekip “van minüt” demeli. Yoksa bu gidişle küfür bile edecek…
2007 genel seçimlerine bilgisayar oyunları ve yapılan yolsuzluklar damgasını vurmuştu. Seçim sonuçlarının iki saat içinde alınması dünyada bir ilkti, ancak muhalefet partileri bu konuların üzerine gidemedi. Yapılacak yerel seçimlerin de güvenilir olmayacağı çok açıktır. Seçmen kütükleriyle ilgili olarak ortaya çıkan yasa dışılık ve sahtekarlık, bir önceki kütüklere göre yaklaşık altı milyon fazla seçmenin olması, yapılacak yerel seçimlere şimdiden gölge düşürmüştür.
Bütün bu olumsuz şartlara karşın, oyumuza ve seçim sandıklarımıza sahip çıkmalıyız. Çünkü yapılacak yerel seçimler, ülkemizin geleceği için bir dönüm noktasıdır. Siyasi iktidar bu yerel seçimlerden yüksek bir oyla çıkarsa, ülkemizde oligarşik bir rejim kurmak için anayasa değişikliğine gidecektir. Tüm kurumları ellerine geçirerek, istedikleri dinci devlet yapılanmasını sağlamaya çalışacaklardır.
Siyasi iktidarın bu emellerine örgütlü toplum olarak karşı çıkabiliriz. Başarı daima örgütlenerek gelir. Bilgimizi ve emeğimizi örgütlü mücadeleye aktarmalıyız. Demokrasideki en önemli silahımız olan oyumuzu, doğru kullanmalı ve bilinçli tercih yapmalıyız. Laik ve demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için oyumuza ve seçim sandıklarımıza sahip çıkmalıyız..