Tıpkı talanda, soygunda, rüşvette olduğu gibi...


Suçlu Ayağa Kalk!..




Hikmet Çetinkaya

Kendi ellerimizde yıktık her şeyi… Kendi ellerimizle yok ettik o güzelim doğayı…

Aydınlanma Devrimi’ni boğazlayan da bizdik, laikliğin altını oyanları izleyen de.

Önce Köy Enstitüleri’ni kapattık… İmam hatipleri açtık.

Kız çocuklarımızı okula göndermedik, tarlada ırgat olarak çalıştırdık, 15’inde everdik.

Çocuklarımızı okul yerine Kuran kurslarına gönderdik!

Bir oy uğruna tarikat şeyhlerine teslim ettik güzel yurdumuzu…

Ormanları yağmayan da bizdik yakan da. Akarsularımızı, göllerimizi, denizlerimizi kirleten de.

Üç bir yanımız denizlerle çevriliydi…

Ne deniz ne de demiryolu taşımacığına önem verdik.

Bir zamanlar “demiryolculuğuna önem verilsin” diyenlere, “Komünistler Moskova’ya” diye saldırdık.

Çarpık kentleşmede dünyada birinciydik; tıpkı talanda, soygunda, rüşvette olduğu gibi.

17 Ağustos 1999 depremi öldürmedi binlerce insanımızı…

Çürük binalardı katilleri.

O yapıları dikenlerden hesap sormadık…

Zehirli mantarı, öleceğini bile bile yedi o yoksul insanımız…

Bir aileden yedi kişi öldü, kurtulan baba tele-vizyon ekranlarında konuştu:

“Allah verdi, Allah aldı!”

Hiç utanmadık, yüzümüz kızarmadı.

17 Ağustos depreminde de bir cinci hoca ahkâm kesmişti, unuttunuz mu yoksa:

“Kadınlar soyundukça Allah daha çok ceza verecek bize!”

Cinci hocanın yüzüne tükürmedik!

Çin’den plastik palmiyeler ithal ettik kentlerimizi güzelleştirmek için…

Kentlerimiz iyice çirkinleşti, ele güne rezil olduk.

Dere yataklarına kaçak binalar yaptık, seçimler öncesi tapusunu aldık.

Bir yağmur yağdı, binalar çöktü, insanlarımız öldü.

Ağladık!

Hiçbir zaman eleştirmedik kendimizi, “biz bu çağda ne yapıyoruz” diye…

Belediye başkanlarından hesap sormadık!

***

Devrimciydik, sosyalisttik, yurtseverdik… Bir gecede dönüp liboş olduk, din bezirgânlarıyla kol kola girip “sıkmabaşa özgürlük” dedik.

En hızlı Atatürkçü olduğumuz yıllardı!

Atatürk devrimlerini “inkılap” yapan, bizleri “Atatürkçülük” adına işkencelerden geçirip zindanlarda süründürenlerden hesap sormadık, soramadık!

Kaba milliyetçiliği ulusalcılık sanıp MHP’ye oy verdik, AKP’yi iktidar yapmamak için…

Akıllanmadık!

Aydınlarımızı, yazarlarımızı, gazetecilerimizi, bu ülkenin aydınlık insanlarını çetelerle aynı torbaya koyup darbe yandaşlarıyla yargılamalarına göz yumduk.

Korkumuzdan sesimizi çıkaramadık!

Eğitimin dincileştirilmesini görmedik!

Laikliğin altı oyulurken gözlerimizi yumduk!

Güneydoğu gerçeğini kavrayamadık, toprak reformu yapmadık, aşiret düzenini yıkmadık.

Kürt kökenli yurttaşlarımıza ne anadillerini konuşturduk ne de Türkçe öğrettik.

Yıllarca dağa çıkan gençlere “bir avuç eşkıya” dedik, onların neden dağa çıktıklarını bir türlü sorgulamak istemedik.

PKK’ye karşı Hizbullah’ı örgütleyip Batman yakınlarında askeri birlikte eğittik.

Her şehit cenazesinde gözyaşlarına boğulurken haykırdık:

“Şehitler ölmez vatan bölünmez.”

Kan gölünden beslenenleri sorgulamadık… Faili meçhul cinayetleri aydınlatmadık.

Yakılan ormanları, boşaltılan köyleri unuttuk!

Sevgimizi çoğaltmadık!

Kızdık, öfkelendik, kaba ve kör milliyetçiliğin “Ya sev ya terk et” sloganını yineleyip duran faşistleri Atatürkçü sanıp omuzlarımızda taşıdık.

***

Yaşamın bin bir rengini yakalamak geçmedi hiç içimizden.

Örgütlü toplum olmaktan korktuk!

Sevgiyi, aşkı, barışı, kardeşliği öğrenemedik.

Sinema, tiyatro salonlarını değil, kahveleri doldurduk… “Kurtlar Vadisi” izleyerek kendimize geldik.

Batman’da kız çocukları intihar ederken psikolog değil, imam gönderdik.

Okul yerine cami açtık, çocuklarımızı tarikat yurtlarına “sudan ucuz” diye yerleştirdik.

Kadınlarımızı, kızlarımızı kapattık!

Şimdi oturmuş düşünüyoruz:

“Türkiye İran mı olur, yoksa Malezya mı?”

Daha ne olsun ki!

*
➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..