Herkes, Şehit ve gazi aileleri, avukatlar, eczacılar, sağlık çalışanları, itfaiye çalışanları, işçiler, öğrenciler, emekliler protesto eyleminde!
YEDİ YIL
Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Başbakan, önüne geleni eleştiriyor, işine gelmeyene tepki gösteriyor. Kendi iktidarının yıllardır uyguladığı sivil darbeden söz edenleri otoriter yönetim özlemcisi olarak yorumluyor. Bugün tek parti diktatörlüğünü ve sivil faşizmi dile getirenleri, değişimden rahatsız olan ve demokrasiye tahammül edemeyen statükocular olarak nitelendirmektedir. Başbakan yedi yıl önce köşe yazarları ve aydınların bazı kavramları dile getiremediğini, bazı konuların ülkede tartışılamadığını savundu. Ülkeyi parçalamanın, bölmenin, TSK’yi tasfiye edelim söyleminin, her türlü hukuksuz uygulamaya destek vermenin ‘demokrasi’ olarak algılandığı nerede görülmüştür?
Başbakan, yedi yıl öncesine kadar iktidarı, siyasetçiyi ve bazı kurumları eleştirmenin hayal bile edilemediğini, halbuki bugün konuşulanlara, yazılanlara, tartışılanlara bakınca, demokrasinin ilerlediğini savunmaktadır. Kendisini ve iktidarını eleştirenler için, demokrasinin ters işlediğini göremeyenler, özellikle TSK’nin eleştirilmesinden sevinç duymaktadırlar.
Başbakan ülkemizin geldiği durumun ya farkında değil, ya da anlamamazlıktan geliyor. Ülke yangın yerine döndü, herkes hükümete karşı demokratik eylem hakkını kullanmak için sokaklara dökülüyor. Şehit ve gazi aileleri, avukatlar, eczacılar, sağlık çalışanları, itfaiye çalışanları, işçiler, öğrenciler, emekliler protesto eyleminde bulunuyorlar.
Son zamanlarda herkesin sokağa döküldüğünü gören başbakan; “Bu ülke, yedi yıl öncesine göre bugün daha demokratik bir yapıya sahiptir. Demokratik reformları kim yaptı?” diyerek, söylemlerindeki çelişkilere ve anlamsızlıklara vurgu yapmıştır.
Yedi yıl önce işbaşında bulunan hükümetler, halkın sosyal, siyasi ve hukuki haklarını ortadan kaldırmamışlardı. Bu yüzden insanların sokaklara dökülmesini gerektirecek bir olgu yoktu. Şimdi insanların sokaklara dökülmesini demokrasi olarak gören anlayış, aslında demokrasiyi ortadan kaldırmak için çabalamaktadır.
Başbakan, sağlık çalışanlarının iş durdurma eylemine de kızarak; “Bu olacak iş mi, ameliyat masasında insanlar, beyefendiler eylemini bitirsin gelsin de ameliyat olayım diye bekleyebilir mi? Nöbetçi bıraktık diyorlar, neyin nöbetçisini bıraktın, tababet yemininde böyle bir şey yok, böyle bir şey yapamazsın.” diye eleştirdi. Sağlık çalışanlarını, ettikleri yemine bağlı kalmaya çağırdı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81. maddesinde TBMM üyelerinin, göreve başlarken edeceği yemin yazılıdır: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Başkalarının ettikleri yemine bağlı kalmaları gerektiğini söyleyenler, acaba kendi namus ve şerefleri üzerine ettikleri yemin hakkında ne düşünüyorlar?
Yoksa geçen bu yedi yıl içinde namus ve şeref kavramı değişime mi uğradı ya da geçen bu yedi yılda dokunulmazlık zırhının arkasına mı saklandı?
*