Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusunun böyle bir toplantıya katılması düşündürücüdür.
ÇUVAL
Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirten ABD'li General Ray Odierno, resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemize geldi. Olayın olduğu günlerde ülke olarak çok öfkelenmiştik, çok kızmıştık. Ancak başbakan ile dışişleri bakanı, “büyük devletlere tepki verilmez” anlamına gelen, anlamsız sözlerle olayı önemsememişlerdi.
İşin en ilginç yanı ABD’li generalle yapılan toplantıya, ordumuzdan bir orgeneralin ve bir tümgeneralin de katılmış olmasıydı. Hükümetin bu politikalara karşı olan duyarsızlığı bilinmektedir. Bu yüzden hükümet kanadından toplantıya katılanlar normal karşılanabilir. Ancak ordumuzun iki generalinin bu toplantıya katılması tuhaftır. Çünkü bunun sonucunda ordumuzun da, istemeden de olsa çuval olayını kabul ettiği anlamı çıkartılabilir.
Çuval geçirten ABD’li general hiç bir şey olmamış gibi ağırlanmış, toplantılar yapılmış, şüpheli olan onuruna yemekler düzenlenmiş, bu toplantı ve yemeklerde bulunmaması gerekenler, orada bulunmuşlardır. Bu olaylardan çok büyük derslerin çıkartılması gerekmektedir..
Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor derken, birçok subayımız intihar ederken ve birçok askerimiz terör sonucunda şehit düşerken, Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusunun böyle bir toplantıya katılması düşündürücüdür.
Çuval olayından sonra sürekli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üzerine gidilmiş, psikolojik operasyonlarla yıpratılmış ve kıpırdayamaz, hatta sesini çıkaramaz duruma getirilmiştir. Aslında TSK, ses çıkarmaktan aciz değildir ama öyle bir ortam oluşturuldu ki, artık TSK adına yapılan her açıklama toplumda olumsuz karşılanmaktadır.
Kendi sivil dikta düzenlerini kurmak isteyenler çekindikleri, korktukları ve şüphelendikleri TSK Karargahına girebilmek için, emperyalist güçlerin desteğiyle her türlü yolu denemeye başladılar. Uydurma ve sahte nedenlerle TSK Karargahı basıldı ve günlerce arandı. Bu yapılan baskına, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde rastlamak mümkün değildir. Ve dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, kendi ordularını, çete ile eş gören bir anlayış yoktur ve olamazda. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, bir düşman ordusu olarak görenler için hainler kelimesi bile yetersiz kalmaktadır..
Cami bombalamak, suikast düzenlemek, balyoz ve benzeri gibi planlar yapmak, TSK’nin işi değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. Toplumda en güvenilir kurumların başında gelen TSK’ye olan güveni sarsmak için, siyasi iktidar, yandaş basın ve emperyalist güçler tarafından planlı ve bilinçli bir şekilde yapılan bu saldırılar, yurtsever insanlar tarafından çok iyi bilinmektedir. Amaç Atatürk İlke ve Devrimleriyle özdeşleşen laik ve demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, ılımlı İslam denen, ne olduğu belirsiz bir ideolojiye doğru sürüklemektir. Amaç ulusal devletin ve ulusal ordunun belinin kırılmasıdır. İşte bu nedenle tüm karanlık oyunların saldırı odağında Türk Silahlı Kuvvetleri bulunmaktadır.
TSK’ye yapılan bu saldırılarla ilgili olarak, kapalı kapılar ardında başbakanla görüşmeler yapmak ya da siyasi iktidarın çoğunlukta olduğu, başkanlığını Çankaya’daki AKP’linin yaptığı Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında çözüm beklemek saflık olur. Bunun için ordunun tepkisini demokratik sınırlar içinde dile getirmesi ve asimetrik psikolojik savaş uygulayanlara karşı hukuk yollarına başvurulması gerekmektedir..
*