Yasama, yürütme ve yargı iktidarın eline geçerse...
ULUSAL DURUŞ
Suay Karaman
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Ülkemizin gündemi her zamanki gibi yine çok yoğun. Siyasi iktidarın istediği anayasa değişikliği halk oylamasına götürülecek, eğer kabul edilirse artık yasama, yürütme ve yargı iktidarın eline geçecek. Kısaca yapılmak istenen anayasa değişikliği değil, tam anlamıyla bir rejim değişikliğidir.
CHP’nin 33. Olağan Kurultayında Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirdiği hareketlilik, ülkenin ve siyasetin gündemine bomba gibi düştü. İnsanların umutları yeniden yeşermeye başladı. Üstelik bu umut, siyasi iktidarı da ürküttü. CHP’nin yeni genel başkanının kararlı, kendinden emin ve güven verici duruşu, kitleler üzerinde çok olumlu etki yaptı. Ancak bu etkiden rahatsız olan siyasi iktidar, hırçınlaşmaya ve düzey düşüklüğü göstermeye başladı.
Zonguldak’taki maden kazasında hayatlarını kaybeden işçiler için siyasi iktidar temsilcilerinin söyledikleri “güzel ölüm” gibi saçma sözler, herkesi hayrete düşürdü. Geçtiğimiz günlerde İskenderun deniz üssünde görevli altı askerimiz şehit edildi. Terör örgütü PKK, ilk kez bir deniz birliğine roket saldırısı düzenledi. Terör olayları arttı ve sürekli ölüm haberi gelmektedir. Siyasi iktidarın dış destekli açılım politikaları sonucunda, ülkemiz terör sarmalında, sürekli şehit vermektedir.
Daha önceleri generallerin atandığı Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına bir astsubayın atanması, devletin dönüştürülmesi anlamına gelmektedir. Halen MİT’te çalışan albayından generaline bir çok subay, bir astsubayın komutasında görev yapacaktır. Kendi silahlı kuvvetlerini düşman ordusu olarak gören siyasi iktidarın yaptığı bu atama, sivil darbenin başka bir boyutudur; TSK, diz çökmeye zorlanmaktadır.
Ergenekon sürecinin yeni bir dalgası ile, bu kez hukuk insanları göz altına alınmıştır. Ergenekon soruşturmasındaki tutukluların avukatlarının da aralarında olduğu bazı avukatlar; “yargılama sürecini etkilemeye yönelik faaliyetleri olduğu” gibi bir komik gerekçeyle göz altına alınmışlardır. Siyasi iktidarın korku imparatorluğu yaratmak ve CHP’nin yükselişine set çekmek için yarattığı bu olay da, sivil darbenin başka bir boyutudur
Bütün bu olaylardan başka, İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemileri vurması, dünya kamuoyunda çok tartışılmaya başlanmıştır. Mavi Marmara adlı Komor Adaları bandıralı bir gemi, terör örgütü olan Hamas’ın Gazze’deki Filistinlilere yaptığı baskı sonucunda, İsrail’in ablukasına karşın yardım götürmek için insani amaçlarla yola çıkmıştır. Nuhun Gemisini andıran bu geminin içinde Milli Görüş zihniyeti ile, ABD gizli operasyonlar direktör yardımcısının olması bir tesadüf değildir. Sıcak savaş olasılığı olan bir bölgeye çocukları ve kadınları insani yardım amacıyla götürmenin riski ve nedeni anlaşılamamaktadır.
İsrail her zaman olduğu gibi korsanlık yapmıştır, orantısız güç kullanmıştır. Gereksiz yere ölümcül eylemlere girişmiştir. Bu tip yaklaşımları onaylamak mümkün değildir. İpleri elinde tutan emperyalist güçlere boyun eğen bir ilişkiniz varken ve bu ilişki ulusal çıkarlarınızla hiç örtüşmezken Gazze gibi bir gerekçe kullanılarak İsrail karşıtı eylemlerde bulunmak inandırıcı olmadığı gibi, sonuç da vermeyecektir. Katliama rağmen, İsrail’le siyasi, ticari, askeri ilişki sürdürmek suç ortaklığıdır. Ancak bu suç ortaklığı, deliğe süpürülmemenin diyetidir.
10 Haziran 2005 tarihinde New York’ta Yahudi örgütünün verdiği “Üstün Cesaret Ödülü”nü alan Başbakan, İsrail’in Mavi Marmara gemisine karşı yaptığı silahlı müdahaleye büyük tepki göstermiştir. Fakat bu tepkinin ardında İsrail’le özel anlaşmalar imzaladığı bilinmektedir. İsrail’in bu yaptığı hareket alçaklık olarak adlandırılabilir, ancak Türkiye’yi bu noktaya getiren, AKP iktidarının yanlış yönetimi, yanlış politikaları da, İsrail’in yaptığı harekete eşdeğerdir. Zaten AKP iktidarı sekiz yılda ülkemizi yolsuzluk ve yoksulluk cenneti yapmıştır. Emperyalist bir devletin büyük işgal projesinin eş başkanı olmakla övünen birinden, ulusal duruş adına onurlu bir tepki beklemek hayalcilik olur..
*