AKP'nin Yüce Divan'dan kaçma planları...
HAYIR DA HAYIR
Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra hazırlanan ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halk oylamasına sunulan 1961 Anayasası, % 61.7 oyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilen bu anayasa, zamanın en çağdaş ve ilerici anayasası olarak kabul edilmiştir. Bu anayasa ile getirilen kurumlar, bugün hala devam etmektedir.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 6 Kasım 1982 tarihinde halk oylamasına sunulan 1982 Anayasası, % 91.2 oyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu anayasa, 1961 Anayasası’nın özgürlük ortamına son veren, baskıcı bir anayasadır. 1982 Anayasasıyla ilgili yapılan halk oylaması kampanyası sürecinde ‘Hayır’ propagandası yapmak yasayla yasaklanmıştı. Ancak ‘evet’ için propaganda yapılması serbestti. Üstelik bu halk oylamasında ‘evet’ diyenlerin, Kenan Evren’i cumhurbaşkanı seçmiş olacakları gibi garip bir hüküm de vardı. Anayasaya hayır deyip, Evren’in cumhurbaşkanlığına evet demek ya da tersi gibi bir şans yoktu. Halk oylamasında kullanılan zarflar şeffaftı, beyaz renkli ‘evet’ oyu ile özellikle mavi renkli ‘hayır’ oyu dışarıdan açıkça görülüyordu.
Bu şartlar altında yapılan halk oylamasında ‘evet’ oylarının % 91.2 olarak çıkması, hem şaşırtıcı, hem de düşündürücüdür. Şaşırtıcıdır, çünkü bu baskı dönemine ve anayasasına karşı gelen % 8 oy potansiyeli olması gerçeği yansıtmamaktadır. Düşündürücüdür, çünkü baskı altında yapılan bu halk oylamasında, hileye başvurulduğu açıktır. Bugün siyasi iktidarda bulunanların tamamı, bu anayasa oylamasında ‘evet’ oyu vererek, ne kadar demokrat olduklarını kanıtlamışlardır.
1982 Anayasası, bugüne kadar tam 16 kez değiştirilmiştir. Şimdi 17. değişiklik yapılarak, sanki daha demokratik hükümler getiriliyor gibi sunulmaktadır. Daha önce yapılan değişikliklerin yedi tanesi, tüm siyasi partilerin katılımıyla, AKP iktidara gelmeden önce yapılmıştı. AKP, 8 yıllık iktidarı süresinde tam 9 kez anayasayı değiştirdi; yapılan bu 9 değişiklikten sadece iki tanesi toplumda tartışma yarattı. Çünkü bu iki değişiklik, diğer siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları ve toplumsal tartışmaları dikkate almadan, tamamen demokrasi dışı tutum ve davranışlarla, baskıcı bir anlayış sonucunda yapılmıştı. Aynen şimdi tartışılan bu son yapılan AKP dönemindeki 10. değişiklikte olduğu gibi, ‘çoğunluk bende olduğuna göre her istediğimi yaparım’ mantığı içinde yapılmıştı. AKP’nin ve yandaş besleme medyasının darbe anayasasını ilk kez değiştirdiklerini söylemesi, tam bir yalandır. Ama bütün düzenlerini ve siyasetlerini yalan üzerine kuranlar için, bu normaldir.
AKP iktidarının yaptığı anayasa değişikliklerinin özünde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edilerek, bağımsız olması gereken yargı, yasamanın ve yürütmenin güdümüne sokularak, Hukuk Devleti olma niteliği ortadan kaldırılacaktır. AKP, kendi iktidarını daha da güçlendirmek, antidemokratik ve baskıcı bir düzen kurmak istediği için bu yönde değişiklikler yapmaktadır. Yapılmak istenen bu değişikliklerden sonra, cumhuriyetin temel nitelikleri ortadan kaldırılarak, ülkemizin otoriter bir yönetim biçimine götürülmesi sonucu, bir rejim değişikliği yaratılacaktır.
Yapılmak istenen bu değişiklikler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik, terör, yolsuzluk gibi sorunları gidermek amaçlı değildir. Bu değişiklikler milletvekili dokunulmazlığını kaldırmıyor; görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ile özel belgede sahtecilik suçundan yargılanması gerektiğine karar verilen şüphelinin yargılanmasına olanak sağlamıyor. O zaman bu değişiklikler sadece AKP’nin hak ve özgürlük getiriyoruz görüntüsü altında, göz boyamaktan başka bir şey değildir. Bu değişiklik paketinde AKP iktidarının yargıya tek başına egemen olmasından başka bir şey yoktur. Böylece ileride siyasi iktidarı Yüce Divan olarak yargılayacak mahkemenin tüm üyelerini kendileri seçerek, Yüce Divan'dan kaçma planları yapılmaktadır.
Okyanus ötesinden “değil sadece kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla hatta imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp ‘evet’ oyu kullandırmak lazım” sesleri yükseldiğine göre, siyasi iktidar ve yandaşları panik halindedir. Toplumun bu yapılanları anlamasından korkmaktadırlar.
Kendileri gibi düşünmeyen demokratik kitle örgütleri için meydanlarda “halledeceğiz” diye haykıranların yaptığı anayasa değişikliği, özgürlük ve demokrasi olarak yutturulmak istenmektedir.
AKP’nin anayasa paketine onay vermek için, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasını, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma sanmak, saflık ya da aptallık değilse, aymazlıktır, ihanettir. AKP’nin yapmak istediği bu anayasa değişikliklerine ‘Hayır’ demek, ulusunu ve ülkesini sevenler için vazgeçilmez ve kutsal bir görevdir.
Emperyalist güçlerin bize verdiği mesaj çok açıktır: “12 Eylül 1980 tarihinde ‘bizim çocuklar başardı’ dediğimiz darbeyi, askerlerle yaptırmıştık. Otuz yıl sonra bunun yıl dönümünde, 12 Eylül 2010 tarihinde ‘şimdilik deliğe süpürmediğimiz’ sivillerle darbe yaptırıyoruz.” Tarihte emperyalizme ilk yenilgiyi tattıran Mustafa Kemal’in gençlerine uyanık ve dikkatli olmak yaraşır. Bilinçli ve kararlı bir örgütlenme sonrasında emperyalizmin yeni oyunlarına ve sivil darbelerine geçit vermeyeceğimiz günler yakındır. Hep birlikte “Hayır da Hayır’ diyerek, gücümüzü göstermek zorundayız.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra hazırlanan ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halk oylamasına sunulan 1961 Anayasası, % 61.7 oyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilen bu anayasa, zamanın en çağdaş ve ilerici anayasası olarak kabul edilmiştir. Bu anayasa ile getirilen kurumlar, bugün hala devam etmektedir.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 6 Kasım 1982 tarihinde halk oylamasına sunulan 1982 Anayasası, % 91.2 oyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu anayasa, 1961 Anayasası’nın özgürlük ortamına son veren, baskıcı bir anayasadır. 1982 Anayasasıyla ilgili yapılan halk oylaması kampanyası sürecinde ‘Hayır’ propagandası yapmak yasayla yasaklanmıştı. Ancak ‘evet’ için propaganda yapılması serbestti. Üstelik bu halk oylamasında ‘evet’ diyenlerin, Kenan Evren’i cumhurbaşkanı seçmiş olacakları gibi garip bir hüküm de vardı. Anayasaya hayır deyip, Evren’in cumhurbaşkanlığına evet demek ya da tersi gibi bir şans yoktu. Halk oylamasında kullanılan zarflar şeffaftı, beyaz renkli ‘evet’ oyu ile özellikle mavi renkli ‘hayır’ oyu dışarıdan açıkça görülüyordu.
Bu şartlar altında yapılan halk oylamasında ‘evet’ oylarının % 91.2 olarak çıkması, hem şaşırtıcı, hem de düşündürücüdür. Şaşırtıcıdır, çünkü bu baskı dönemine ve anayasasına karşı gelen % 8 oy potansiyeli olması gerçeği yansıtmamaktadır. Düşündürücüdür, çünkü baskı altında yapılan bu halk oylamasında, hileye başvurulduğu açıktır. Bugün siyasi iktidarda bulunanların tamamı, bu anayasa oylamasında ‘evet’ oyu vererek, ne kadar demokrat olduklarını kanıtlamışlardır.
1982 Anayasası, bugüne kadar tam 16 kez değiştirilmiştir. Şimdi 17. değişiklik yapılarak, sanki daha demokratik hükümler getiriliyor gibi sunulmaktadır. Daha önce yapılan değişikliklerin yedi tanesi, tüm siyasi partilerin katılımıyla, AKP iktidara gelmeden önce yapılmıştı. AKP, 8 yıllık iktidarı süresinde tam 9 kez anayasayı değiştirdi; yapılan bu 9 değişiklikten sadece iki tanesi toplumda tartışma yarattı. Çünkü bu iki değişiklik, diğer siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları ve toplumsal tartışmaları dikkate almadan, tamamen demokrasi dışı tutum ve davranışlarla, baskıcı bir anlayış sonucunda yapılmıştı. Aynen şimdi tartışılan bu son yapılan AKP dönemindeki 10. değişiklikte olduğu gibi, ‘çoğunluk bende olduğuna göre her istediğimi yaparım’ mantığı içinde yapılmıştı. AKP’nin ve yandaş besleme medyasının darbe anayasasını ilk kez değiştirdiklerini söylemesi, tam bir yalandır. Ama bütün düzenlerini ve siyasetlerini yalan üzerine kuranlar için, bu normaldir.
AKP iktidarının yaptığı anayasa değişikliklerinin özünde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edilerek, bağımsız olması gereken yargı, yasamanın ve yürütmenin güdümüne sokularak, Hukuk Devleti olma niteliği ortadan kaldırılacaktır. AKP, kendi iktidarını daha da güçlendirmek, antidemokratik ve baskıcı bir düzen kurmak istediği için bu yönde değişiklikler yapmaktadır. Yapılmak istenen bu değişikliklerden sonra, cumhuriyetin temel nitelikleri ortadan kaldırılarak, ülkemizin otoriter bir yönetim biçimine götürülmesi sonucu, bir rejim değişikliği yaratılacaktır.
Yapılmak istenen bu değişiklikler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik, terör, yolsuzluk gibi sorunları gidermek amaçlı değildir. Bu değişiklikler milletvekili dokunulmazlığını kaldırmıyor; görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ile özel belgede sahtecilik suçundan yargılanması gerektiğine karar verilen şüphelinin yargılanmasına olanak sağlamıyor. O zaman bu değişiklikler sadece AKP’nin hak ve özgürlük getiriyoruz görüntüsü altında, göz boyamaktan başka bir şey değildir. Bu değişiklik paketinde AKP iktidarının yargıya tek başına egemen olmasından başka bir şey yoktur. Böylece ileride siyasi iktidarı Yüce Divan olarak yargılayacak mahkemenin tüm üyelerini kendileri seçerek, Yüce Divan'dan kaçma planları yapılmaktadır.
Okyanus ötesinden “değil sadece kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla hatta imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp ‘evet’ oyu kullandırmak lazım” sesleri yükseldiğine göre, siyasi iktidar ve yandaşları panik halindedir. Toplumun bu yapılanları anlamasından korkmaktadırlar.
Kendileri gibi düşünmeyen demokratik kitle örgütleri için meydanlarda “halledeceğiz” diye haykıranların yaptığı anayasa değişikliği, özgürlük ve demokrasi olarak yutturulmak istenmektedir.
AKP’nin anayasa paketine onay vermek için, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasını, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma sanmak, saflık ya da aptallık değilse, aymazlıktır, ihanettir. AKP’nin yapmak istediği bu anayasa değişikliklerine ‘Hayır’ demek, ulusunu ve ülkesini sevenler için vazgeçilmez ve kutsal bir görevdir.
Emperyalist güçlerin bize verdiği mesaj çok açıktır: “12 Eylül 1980 tarihinde ‘bizim çocuklar başardı’ dediğimiz darbeyi, askerlerle yaptırmıştık. Otuz yıl sonra bunun yıl dönümünde, 12 Eylül 2010 tarihinde ‘şimdilik deliğe süpürmediğimiz’ sivillerle darbe yaptırıyoruz.” Tarihte emperyalizme ilk yenilgiyi tattıran Mustafa Kemal’in gençlerine uyanık ve dikkatli olmak yaraşır. Bilinçli ve kararlı bir örgütlenme sonrasında emperyalizmin yeni oyunlarına ve sivil darbelerine geçit vermeyeceğimiz günler yakındır. Hep birlikte “Hayır da Hayır’ diyerek, gücümüzü göstermek zorundayız.
*