"Ben gülmekten söyleyemeyeceğim, siz karar verin!"
Suay Karaman
.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Başbakan konuşmaktan kendini alamıyor ama konuştukça da inciler saçmaya devam ediyor; susturabilene kolay gelsin…
İstanbul’daki sanat galerilerine yapılan saldırılardan endişe ve kaygı duyanlar için ya da laik kesimleri yatıştırmak için “yaşam tarzının teminatı benim” diyen başbakan, bu sözleriyle tek adam olma yolunda ilerlemektedir.
Ülkedeki tüm yurttaşların yaşam tarzı, hukuk devleti kuralları ve hukukun üstünlüğü ile güvence altındadır. Bu güvence, hukuk devletinde hiç kimseye ve hiçbir kuruluşa ait olamaz. Başbakan halk oylamasında sürekli olarak “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” vurgusunda bulunmuştu. Şimdi yaşam tarzının teminatı kendisi olduğuna göre, üstünlerin hukukunu benimsemiş olmaktadır.
Yaklaşık iki yıl kadar önce türbanla ilgili madde görüşülürken başbakan: “laikliğin teminatı benim” demişti. Laikliği tanımayan, devletin değil, kişilerin laik olacağını savunan birinin, laikliğin teminatı olması düşünülemez.
Başbakanın bu teminatları, şu öyküyü çağrıştırıyor:
Kümese bekçi almak için verilen ilana tilki de başvurmuş. Yapılan görüşmelerin sonucunda tilkiyi almaya karar vermişler ve ne kadar ücret istediğini sormuşlar. Tilki; “ben gülmekten söyleyemeyeceğim, siz karar verin” demiş.
Başbakan, partisinin il başkanlarıyla yaptığı toplantıda İstanbul’daki sanat galerilerine yapılan saldırı gibi olayları manşet yapanlara da kızdı. Bu şekilde manşetler yaparak, ülkeyi böyleymiş gibi göstermenin doğru olmadığını ve dürüstseler, samimiyseler bunları yazmamaları gerektiğini söyledi. Bu olayların yazılmasını engellemek, diktatörce bir tavırdır. Bu tavırlardan sonra, özgürlük ve demokrasi havariliğine soyunmak, sadece kendini kandırmak anlamına gelir. Böyle olayları, iktidara karşı kışkırtma olarak görmek, bu olayların önlenmesine olanak vermez.
Başbakan bu toplantıda, halk oylamasının sonuçları üzerinde de değerlendirmede bulunmuş, muhalefete ve medyaya çatmıştır. Daha sonra “sivil diktatörlük diye bir kavram olur mu? Sivilin işi değildir diktatörlük. Sivil ve diktatörlük ifadesini yan yana koymak kadar büyük bir cehalet olmaz” diyerek, cehaletin en büyüğünü göstermiştir.
Avrupa’nın gördüğü ünlü diktatörlerden Benito Mussolini, Adolf Hitler, Antonio de Oliveira Salazar gibilerinin asker değil, sivil olduğunu bilmemek, cehalet değilse, bilgisizliktir.
Avrupa’nın ilk faşist diktatörü olan Mussolini gençliğinde öğretmenlik yapmıştır. Askerlik görevini yapmamak için 1902-1904 yılları arasında İsviçre’ye kaçmıştır. İtalya’ya döndükten sonra gazetecilik yapmıştır. Askerlikle tek ilgisi Birinci Dünya Savaşı’na katılmış ve yaralanmış olmasıdır. Ressam olmak için uğraş veren Hitler’in askerlikle ilgisi, Birinci Dünya Savaşı’nda Bavyera ordusunda onbaşı rütbesi ile savaşmasıdır. Portekiz’in diktatörü Salazar, iktisat profesörü bir sivildir ve 1926 yılında akademiden ayrılarak askerlerin desteklediği hükümette ekonomi bakanlığı görevine getirilmiştir.
Bu faşist liderler, sivil diktatörlüklerini oturtmak için önce orduyu, yargıyı ve basını susturarak işe başlamışlardır. Susmamakta direnenler ise hapislere atılmıştır. Diktatörlük sivilin işi değildir diyenler ise, önce medyayı, sonra cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli orduyu, daha sonra yargıyı susturmak için yasal-idaresel her türlü baskıyı içeren önlemleri almakta ve uygulamaktadırlar. Siyasi iktidara muhalif olanlar da Silivri’de hapis yatmaktadır.
Ülkemizin çok acil bekleyen sorunları bir kenara itilerek, mucize bir ilaç gibi başkanlık sistemi tartışılmaya sokulmuştur. Ülkeyi tek başına tepeden yönetmek için başkanlık sistemi aldatmacasıyla, sivil diktatörlüğün önü açılmak istenmektedir.
Muhalefetin bu oyunlara düşmeden ve alet olmadan, ülkemizin sorunlarına eğilmesi ve seçim sürecine kadar gerçekçi çözümler üretmesi gerekmektedir. Bunlar yapılmadığı zaman, sonu belli olmayan karanlık bir yola doğru sürüklenme olasılığımız bulunmaktadır. Bu yüzden muhalefet, siyasi iktidarın oyununa gelmeden, ülke sorunları konusunda gerçek çözümler üreten çalışmalarda bulunmak zorunluluğundadır.
*