Ne kadar enerji, o kadar demokrasi!
DEMOKRASİ VE ENERJİ
Suay KARAMAN -
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri-
ABD Başkanı’nın Güvenlik Danışmanı olan ve daha sonra Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post gazetesinde Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini amaçladıklarını söylemişti. ABD Ordusu’nun NATO Avrupa Müttefik Birlikleri Başkomutanı olarak görev yapan generali Wesley Clark, 2 Mart 2007 tarihinde bir televizyon konuşmasında şunları söylemişti; “Beş yıl içinde yedi ülkeyi ele geçireceğiz: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan, İran.” Günümüzde ABD’li bazı subayların yayınladıkları haritalar da belleklerimizde durmaktadır..
1950′li yıllarda ülkemizi ‘küçük Amerika’ yapma sevdasında olanlar, Kore’ye TBMM kararı olmadan emperyalist ABD’nin isteği üzerine asker göndermişler, Cezayir’de emperyalist Fransız işgaline destek vermişlerdi. 1990’lı yıllarda Körfez Savaşı’nda “bir koyup, üç almak” hayaliyle yanıp tutuşanlar, emperyalizmin hizmetkarlığına soyunmuşlardı. Bugün deliğe süpürülmekten korkan ileri demokrasinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş başkanı, Libya’nın işgaline destek vermektedir. Ancak muhalefetin bile destek olması, yedekte beklediklerini göstermektedir.
Sürekli yazıyoruz, sürekli söylüyoruz; mazlum ülkelerin düşmanı Pentagon’dur, ABD’dir, AB’dir, kısaca emperyalizmdir. Emperyalizm, kapitalist aşamayı geçmiş bir devletin siyasi, askeri, iktisadi, kültürel anlamda, diğer devletleri sistemli olarak sömürmesi, bunun sonucunda zenginleşmesi, büyümesi, genişlemesi ve gücünü onlara kabul ettirmesidir. Siyasi, askeri, iktisadi, kültürel emperyalizm bir bütündür. Biri, diğerinin ortam hazırlayıcısıdır, zeminidir. 1980’li yıllarda eskiyen emperyalizmin adına, yeni dünya düzeni, küreselleşme, globalleşme gibi isimler takıldıysa da, günümüzde halen emperyalizm, emperyalizm olarak bilinmektedir ve mazlum ülkelerin, ulusallığın en büyük düşmanıdır.
Günümüzde emperyalist güçlerin yaptığı tüm saldırılar, hep demokrasi adına yapılmış gibi söylenmektedir. Demokrasinin özünü kavrayamayanlar ya da kavramak istemeyenler, demokrasi sözcüğünü tüm kirli çıkarlarına alet etmektedirler. George Soros turuncu balonlarıyla, iktidarları ‘demokrasi’ adına devirmiştir. ABD, Afganistan ve Irak’ı ‘demokrasi’ adına işgal etmiştir. Dünyada emperyalizme ilk kez yenilgiyi tattıran Türkiye, ‘demokrasi’ hem de ‘ileri demokrasi’ adına bölünmek istenmektedir. Emperyalist karargahlarda hazırlanan haritalarla, Lozan yerine Sevr dayatılmaktadır.
Emperyalizm şimdi ‘demokrasi’ getirmek için, Libya’ya saldırmaktadır. Bir aydan fazla süredir gösterilerin sürdüğü Libya’da diktatör Muammer Kaddafi’ye karşı ayaklanan halkın, insan hakları, özgürlük ve demokrasi istedikleri vurgulanmaktadır. Ancak batılı ülkelere göre, halkın aç ya da tok olmalarının bir önemi yoktur. Emperyalist güçler Libya’da Müslüman halkı korumak için, silaha sarılarak, havadan bomba, denizden de füze atıyorlar. Her ne kadar müdahalenin gerekçesi olarak masum halkın ölmesinin önüne geçilmesi kılıfı kullanılmaktaysa da; asıl hedefin enerji kaynakları olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarında milyonlarca insanı öldüren emperyalist güçler, ağızlarından insan hakları, demokrasi ve özgürlük kavramlarını düşürmüyorlar. 1990’lı yılların başında Balkan’larda yürütülen operasyonlar BOP için bir ön hazırlık aşamasıydı. 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD, Afganistan’ı işgal etmişti. Kimyasal ve biyolojik silah yalanına başvurarak, Irak’a saldırmış, önce işgal, sonra talan etmiştir. ABD’nin artık BOP adını verdiği işgal projesini hızlı bir şekilde hayata geçirmesinin zamanı gelmiştir. Bugün Ortadoğu’da yaşananlar ve Libya’da yapılan, işte bu planın uygulanmasıdır. BOP’un eş başkanı olmakla övünen Başbakanın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 6 Mart 2006 tarihinde Vakit Gazetesi’ne şunları söylemişti: “Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.”
Libya’nın emperyalist güçler tarafından işgaline onay vermek, sadece Irak, Afganistan, Somali ve onlarca mazlum ülkeye yapılan saldırıları desteklemek anlamına gelmez. Aynı zamanda yıllardır emperyalizmin beslediği PKK sorunu nedeniyle Türkiye’nin, Haziran 2003 tarihinde kabul edilen İkiz İhanet yasaları dayanak yapılarak, emperyalistler tarafından işgal edilmesine ve parçalanmasına da davet çıkartmak anlamına gelmektedir. ABD ve emperyalist güçler, ilerideki günlerde Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki olayları bahane ederek, Türkiye’ye de bir dizi operasyon düzenleyebilirler.
Emperyalizm, bugüne kadar hiçbir ülkeye barış, demokrasi, özgürlük götürmemiştir. Başta ABD olmak üzere emperyalizm yıllar boyunca dünyanın her yanındaki diktatörlükleri hem ekonomik, hem de askeri açıdan desteklemiştir. Emperyalist güçlerin Libya halkını korumak, diktatörlüğe karşı olmak, demokrasi ve özgürlük tutkusu hiç inandırıcı değildir. Bütün bu kavramlar emperyalistlerin gerçek yüzünü gizleyememektedir. Emperyalistlerin Libya’ya saldırmalarının ardında, zengin enerji kaynaklarına ulaşmanın dışında, ülkedeki muhalif hareketleri de kontrol etmek ve Kaddafi gittikten sonra Libya üzerinden Afrika’ya açılma fikirleri yatmaktadır. Bütün dünya ülkelerinin bu gerçeği bilmesine karşın, bazı devletler emperyalizme maşa olmak için öne çıkmaktadırlar, bazıları da sıraya girmektedirler.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu, ABD ve Avrupa için stratejik öneme sahiptir. Enerji kaynaklarının büyük çoğunluğu bu bölgededir. ABD’nin dünya egemenliğinin devamı açısından bölgeyi denetlemesi şarttır. Bu yüzden ABD, Süveyş Kanalı ile Ortadoğu’da etkili bir konuma gelerek, petrol üretimi ve naklinde söz sahibi olmak istemektedir. İnsani amaçlar, aldatmacadan öteye gidememektedir.
Emperyalizm çıkarları için sürekli gerekçe yaratır. Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsa, o ülkede bir isyan başlatır, sonra kan akıyor diyerek müdahale eder. Müdahale edilecek ülkelerde petrol, doğalgaz, boraks gibi stratejik yer altı zenginlikleri varsa, operasyon uluslararası toplum adına yapılır. 1990’lı yılların başında Yugoslavya’da, 1994 yılında Ruanda’da, 2003 yılında Sudan’ın Darfur bölgesinde yüz binlerce insan öldürülürken, yıllardır İsrail Filistin’de katliam yaparken Birleşmiş Milletler askeri bir müdahale kararı almamıştı.
Emperyalist güçlere göre, zengin enerji kaynağı olmayınca, ‘demokrasi’ye de gerek olmadığı anlaşılıyor. Ne kadar enerji, o kadar demokrasi dersek yanlış bir tanımlama olmaz..
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri-

1950′li yıllarda ülkemizi ‘küçük Amerika’ yapma sevdasında olanlar, Kore’ye TBMM kararı olmadan emperyalist ABD’nin isteği üzerine asker göndermişler, Cezayir’de emperyalist Fransız işgaline destek vermişlerdi. 1990’lı yıllarda Körfez Savaşı’nda “bir koyup, üç almak” hayaliyle yanıp tutuşanlar, emperyalizmin hizmetkarlığına soyunmuşlardı. Bugün deliğe süpürülmekten korkan ileri demokrasinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş başkanı, Libya’nın işgaline destek vermektedir. Ancak muhalefetin bile destek olması, yedekte beklediklerini göstermektedir.
Sürekli yazıyoruz, sürekli söylüyoruz; mazlum ülkelerin düşmanı Pentagon’dur, ABD’dir, AB’dir, kısaca emperyalizmdir. Emperyalizm, kapitalist aşamayı geçmiş bir devletin siyasi, askeri, iktisadi, kültürel anlamda, diğer devletleri sistemli olarak sömürmesi, bunun sonucunda zenginleşmesi, büyümesi, genişlemesi ve gücünü onlara kabul ettirmesidir. Siyasi, askeri, iktisadi, kültürel emperyalizm bir bütündür. Biri, diğerinin ortam hazırlayıcısıdır, zeminidir. 1980’li yıllarda eskiyen emperyalizmin adına, yeni dünya düzeni, küreselleşme, globalleşme gibi isimler takıldıysa da, günümüzde halen emperyalizm, emperyalizm olarak bilinmektedir ve mazlum ülkelerin, ulusallığın en büyük düşmanıdır.
Günümüzde emperyalist güçlerin yaptığı tüm saldırılar, hep demokrasi adına yapılmış gibi söylenmektedir. Demokrasinin özünü kavrayamayanlar ya da kavramak istemeyenler, demokrasi sözcüğünü tüm kirli çıkarlarına alet etmektedirler. George Soros turuncu balonlarıyla, iktidarları ‘demokrasi’ adına devirmiştir. ABD, Afganistan ve Irak’ı ‘demokrasi’ adına işgal etmiştir. Dünyada emperyalizme ilk kez yenilgiyi tattıran Türkiye, ‘demokrasi’ hem de ‘ileri demokrasi’ adına bölünmek istenmektedir. Emperyalist karargahlarda hazırlanan haritalarla, Lozan yerine Sevr dayatılmaktadır.
Emperyalizm şimdi ‘demokrasi’ getirmek için, Libya’ya saldırmaktadır. Bir aydan fazla süredir gösterilerin sürdüğü Libya’da diktatör Muammer Kaddafi’ye karşı ayaklanan halkın, insan hakları, özgürlük ve demokrasi istedikleri vurgulanmaktadır. Ancak batılı ülkelere göre, halkın aç ya da tok olmalarının bir önemi yoktur. Emperyalist güçler Libya’da Müslüman halkı korumak için, silaha sarılarak, havadan bomba, denizden de füze atıyorlar. Her ne kadar müdahalenin gerekçesi olarak masum halkın ölmesinin önüne geçilmesi kılıfı kullanılmaktaysa da; asıl hedefin enerji kaynakları olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarında milyonlarca insanı öldüren emperyalist güçler, ağızlarından insan hakları, demokrasi ve özgürlük kavramlarını düşürmüyorlar. 1990’lı yılların başında Balkan’larda yürütülen operasyonlar BOP için bir ön hazırlık aşamasıydı. 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD, Afganistan’ı işgal etmişti. Kimyasal ve biyolojik silah yalanına başvurarak, Irak’a saldırmış, önce işgal, sonra talan etmiştir. ABD’nin artık BOP adını verdiği işgal projesini hızlı bir şekilde hayata geçirmesinin zamanı gelmiştir. Bugün Ortadoğu’da yaşananlar ve Libya’da yapılan, işte bu planın uygulanmasıdır. BOP’un eş başkanı olmakla övünen Başbakanın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 6 Mart 2006 tarihinde Vakit Gazetesi’ne şunları söylemişti: “Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.”
Libya’nın emperyalist güçler tarafından işgaline onay vermek, sadece Irak, Afganistan, Somali ve onlarca mazlum ülkeye yapılan saldırıları desteklemek anlamına gelmez. Aynı zamanda yıllardır emperyalizmin beslediği PKK sorunu nedeniyle Türkiye’nin, Haziran 2003 tarihinde kabul edilen İkiz İhanet yasaları dayanak yapılarak, emperyalistler tarafından işgal edilmesine ve parçalanmasına da davet çıkartmak anlamına gelmektedir. ABD ve emperyalist güçler, ilerideki günlerde Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki olayları bahane ederek, Türkiye’ye de bir dizi operasyon düzenleyebilirler.
Emperyalizm, bugüne kadar hiçbir ülkeye barış, demokrasi, özgürlük götürmemiştir. Başta ABD olmak üzere emperyalizm yıllar boyunca dünyanın her yanındaki diktatörlükleri hem ekonomik, hem de askeri açıdan desteklemiştir. Emperyalist güçlerin Libya halkını korumak, diktatörlüğe karşı olmak, demokrasi ve özgürlük tutkusu hiç inandırıcı değildir. Bütün bu kavramlar emperyalistlerin gerçek yüzünü gizleyememektedir. Emperyalistlerin Libya’ya saldırmalarının ardında, zengin enerji kaynaklarına ulaşmanın dışında, ülkedeki muhalif hareketleri de kontrol etmek ve Kaddafi gittikten sonra Libya üzerinden Afrika’ya açılma fikirleri yatmaktadır. Bütün dünya ülkelerinin bu gerçeği bilmesine karşın, bazı devletler emperyalizme maşa olmak için öne çıkmaktadırlar, bazıları da sıraya girmektedirler.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu, ABD ve Avrupa için stratejik öneme sahiptir. Enerji kaynaklarının büyük çoğunluğu bu bölgededir. ABD’nin dünya egemenliğinin devamı açısından bölgeyi denetlemesi şarttır. Bu yüzden ABD, Süveyş Kanalı ile Ortadoğu’da etkili bir konuma gelerek, petrol üretimi ve naklinde söz sahibi olmak istemektedir. İnsani amaçlar, aldatmacadan öteye gidememektedir.
Emperyalizm çıkarları için sürekli gerekçe yaratır. Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsa, o ülkede bir isyan başlatır, sonra kan akıyor diyerek müdahale eder. Müdahale edilecek ülkelerde petrol, doğalgaz, boraks gibi stratejik yer altı zenginlikleri varsa, operasyon uluslararası toplum adına yapılır. 1990’lı yılların başında Yugoslavya’da, 1994 yılında Ruanda’da, 2003 yılında Sudan’ın Darfur bölgesinde yüz binlerce insan öldürülürken, yıllardır İsrail Filistin’de katliam yaparken Birleşmiş Milletler askeri bir müdahale kararı almamıştı.
Emperyalist güçlere göre, zengin enerji kaynağı olmayınca, ‘demokrasi’ye de gerek olmadığı anlaşılıyor. Ne kadar enerji, o kadar demokrasi dersek yanlış bir tanımlama olmaz..
İlk Kurşun
*