Bu görev "ben Türküm, Ben Atatürk Genciyim" diyen herkesindir...
MU?..
İlkokula ilk başladığınız günleri? O kalbinizin pır pır eden muhteşem çocuk heyecanını…
Tiril tiril önlüğünüzü giyip, bembeyaz yakanızı takıp,ayağınızda yepisyeni ayakkabılar, elinizde gıcır gıcır okul çantası…!
Sabahları okulun bahçesini kuş sesleri gibi çınlatan çocuk seslerini…
Haftabaşı okunan İstiklâl Marşı ve her sabah içtiğimiz andı..!
Göğsümüz gururla dolardı... En güzel, en yüksek sesle ben söyleyeceğim diye yarıştığımız günler…
Bizler Atamızın öğretileriyle yetişen bir nesildik. Öğretmenlerimiz Cumhuriyet öğretmenleri, Atatürkçü öğretmenlerdi.
Hatırlıyorum da; her gün bir derste Kurtuluş Savaşı’mızı ve Atatürk’ü anlatırdı öğretmenimiz. Yüreklerimize ve beyinlerimize işlenen milli duygular ve Atatürk sevdası o yıllarda oluştu. Öğretmenimiz Kurtuluş Savaşı hikayeleri anlatırken hepimizin gözleri ağzına kilitlenir, kah yüreğimiz acıyarak, kah gururla dolarak dinlerdik dakikalar boyu…Ne dolu, ne birikimli öğretmenlerdi…
“İlkeli olmak” derdi öğretmenim…
“Bir Atatürk Genci ilkeli olacak… Atasını iyi tanıyacak. Bu ülkenin hangi şartlarda kurtulduğunu, Atalarının bizlere bugünleri nasıl kazandırdığını iyi bilecek.
Dürüst olacak Atatürk Genci… Doğru bildiğini söylemekten ve öyle davranmaktan asla geri durmayacak…
Yürekli olacak. Kanla kazanılan bu topraklar için gerekirse canını verecek.
Atatürk genci iyi okuyacak. Atasının çizdiği yolda gelecek nesilleri aydınlatma görevini üstlenecek.
Bir Atatürk Genci geçmişini iyi bilecek, bilecek ki; karşısına çıkabilecek tehlikelere karşı dur diyebilsin..
Atatürk Genci, toprağına, Cumhuriyetine, vatanına sahip çıkacak, hiçbir gücün onu engellemesine izin vermeyecek…
Böyle derdi öğretmenim, “titreyip kendinize gelmek için arada Atamızın Gençliğe hitabesini açıp okuyun, yapmanız gereken her şey orada yazılı ama ezbere değil, satır satır özümseyerek okuyun” derdi…
Gözlerimizi ayırmadan dinlerdik öğretmenimizi…
Peki ya şimdi…
Önce okullarda yönetim kadrolarını devşirdiler. Eğitim sistemimizi tırpanlayıp, çocuklarımızı ezberci yaptılar. Okul kitaplarında Milli tarihimizi tahrip ettiler. Cüreti Atatürk’ün resimlerini kaldırmaya kadar götürdüler. Ardından siyasi kadrolaşma son hızıyla devam etti. İmam yetiştiren okullardan üniversitelere geçişlerin yolu açıldı. Şimdi imam doktorumuz, imam sınıf öğretmenimiz, imam avukatımız,savcımız yargıcımız oldu…!
Bununla da yetinmediler…
Amaç Atatürk’ü ve onun ilkelerini yok etmekti. Bunun için suyun kaynağına gitmek önemliydi. Çok küçük yaşlardan itibaren beyinler ele geçirilmeliydi.Cemaat evleri, cemaat yurtları, okulları , sokak arası denetimsiz Kur’an kursları yetmezdi. Her kesimden çocuklar devşirilmeliydi. Profesörlüğü dahi şaibeli, intihalle suçlanan ama bu hükümet tarafından ödüllendirilen (?) bir Milli Eğitim Bakanı Milli Eğitim’in “milli”sini yok etmek için göreve getirildi.
Çocuklarımız bundan böyle cemaat öğretilerine emanet… Nasıl isterlerse öyle şekillendirecekler.
90 yıldır Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı sinsi sinsi büyüttükleri nefretle intikamlarını almayı sürdürecekler…
Ve bizler her sabah binbir güçlükle okutmaya çabaladığımız çocuklarımızı tertemiz giydirip, bu vatana hayırlı Atatürkçü bir evlat olması hayali ve temennisi ile beyinlerinin örümcek ağlarıyla örüleceği bu zihniyetin ellerine göndereceğiz. Belkide bir süre sonra kendi çocuğumuzu tanıyamayacağız..!
Şimdi bizlere düşen, çok küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızı çok iyi işlemek, Atamızı ve Cumhuriyetimizin değerlerini çok iyi anlatmak, kurdun kuşun eline teslim etmeden önce bilinçlendirmektir. Ve çocuklarımızın okul eğitimini çok yakından takip etmektir. Bu görev hepimizin…
Bununla birlikte bizlere ve çocuklarımıza dayatılan Cumhuriyeti yok etme hareketlerine karşı örgütlü mücadeleye başlanmalıdır. Gelecek nesillerimizi kaybettiğimiz anda, geri dönüş olmayacaktır.
Bu görev “ben Türküm, Ben Atatürk Genciyim” diyen herkesindir..!
*