Cemaati ve AKP'yi eleştiren herkes Terörist!

İddianame, Soner Yalçın, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın "Ergenekon" operasyonu kapsamında gözaltına alınmaları, ev ve iş yerlerin basılması, tutuklanmaları ve Şık'ın "İmamın Ordusu" adlı basılmamış kitabı üzerinden yaşanan cadı avı sürecinde, "kimse gazetecilik faaliyetleri yüzünden tutuklu değil" iddiasında bulunan Başbakan Erdoğan'ın sözlerine inanıp iddianamede bu iddianın karşılığını görmeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğradı.


Odatv iddianamesi:

Nazlı Ilıcak bile bu kadarına şaşırdı!



SivriSinekCazBeklenen oldu ve geçtiğimiz günlerde açıklanan Odatv İddianamesi de hukuk tanımazlığıyla AKP iktidarının "ileri demokrasi"sine örnek teşkil etti. Davanın 22 Kasım'da yapılacak ilk duruşmasıyla bu kez Türkiye'deki muhalif gazeteciliğe yönelik "yargı" saldırısının yeni bir perdesi açılacak.

"Ergenekon" soruşturmasından alınan Zekeriya Öz'ün yerine atanan özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız'ın hazırladığı Odatv İddianamesi, geçtiğimiz günlerde özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İddianame, "Ergenekon" operasyonu sürecinin mantığında herhangi bir değişim olmadığını belgelerken, yeni savcının da, Odatv operasyonu ve Nedim Şener ile Ahmet Şık'ın gözaltına alınıp tutuklanmaları sürecinde, Şık'ın Fethullah Gülen Cemaati hakkındaki "İmamın Ordusu" isimli henüz yayınlanmayan kitabıyla ilgili operasyonlarla artan tepkilerin ardından kızağa çekilen Zekeriya Öz'ü aratmadığını gösterdi.

İddianamede, Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Uğur, Doğan Yurdakul, Çoşkun Musluk, Sait Çakır, Mümtaz İdil, İklim Kaleli, Hanefi Avcı ve Kaşif Kozinoğlu, "silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek, açıklanması yasak belgeleri bulundurmak ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek"le suçlanırken, gözaltına alınıp tutuklanmalarının gazetecileri ayağa kaldırdığı Nedim Şener ve Ahmet Şık ise "örgüte yardım etmek"le suçlandı.

16. Ağır Ceza Mahkemesi de dün, davanın başlayacağı tarihi 22 Kasım 2011 olarak belirledi.

İddianame yetkisini aşıyor: İddia etmiyor, "var" diyor!

İddianamede, hâlen "Ergenekon" Davası sanığı olarak yargılanmakta olan Yalçın Küçük'ün "faaliyetlerine devam ettiği", Odatv'nin imtiyaz sahibi Soner Yalçın ve diğer Odatv çalışanları ile örgütsel irtibatının bulunduğu, Odatv'nin "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü"nün medya kolu olduğu iddia ediliyor.

Hukuk dışı soruşturma ve yargılama süreçleri nedeniyle çok tartışılan "Ergenekon" Davası ve bağlantılı davaların henüz hiçbirinin karar aşamasına gelmediği, dolayısıyla "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü"nün varlığının bu hukuk dışı yargı sürecinde bile ortaya konmadığı göz önünde bulundurulduğunda, Odatv iddianamesi de kendinden önceki diğer iddianameler gibi, "örgüt"ün varlığını iddia etmek yerine peşinen kabul ediyor.

(İddianamenin orijinalinden)

Örgütün yöneticileri, üyeleri ve faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yapılan çalışmalar sonucunda, Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün bir medya yapılanmasının olduğu, bu medya yapılanması vasıtasıyla kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığı, kaos ve düzensizlik ortamı oluşturma maksadı amaçlayan provokatif eylemlerinin toplumda sansasyonel etki oluşturabilmesini sağlamak amacıyla medya yapılanması alanında çalışmalar yaptığı tespit edilmiştir....

Bu iddianamede ise;

Ergenekon Silahlı Terör Örgütü yöneticisi Yalçın Küçük'e yönelik çalışmalar devam ettiği esnada, Yalçın Küçük'ün ODATV isimli internet sitesinin imtiyaz sahibi Soner Yalçın ve ODATV çalışanları ile örgütsel irtibatının bulunduğu anlaşılmıştır.

Dokümanları incelemek yerine bilirkişi raporunu çürütmek için "bilirkişi"...

Soner Yalçın ve diğer Odatv çalışanları, bilgisayarlarında bulunan dokümanların kendilerine ait olmadığı ve virüs yoluyla bilinmeyen kişilerce dışarıdan yüklendiğini açıklamışlardı. İddianamenin hazırlık sürecinde görev alanların, ortaya delil olarak koydukları dokümanların gerçekten sanıklara ait olup olmadığını bilirkişilere başvurarak doğrulatması gerekirken bunun yapılmadığı görüldü. Aksine, sanıkların dokümanların incelenmesi için başvurduğu Boğaziçi Üniversitesi'nde hazırlanan bilirkişi raporunun, bir başka bilirkişi raporuyla çürütülmeye çalışıldığı, iddianamenin söz konusu dokümanlar üzerine kurulduğu dikkat çekti.

Bu tuhaf durum, iddianamenin "A) Toplanan Deliller" başlığı altında şu ifadelerle yer aldı (vurgu bize aittir):

2010/857 sayılı soruşturma kapsamında ilk planda Hüseyin Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Ayhan Bozkurt isimli şahıslar 14.02.2011 günü yakalanarak gözaltına alınmış ve şahısların ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda çok sayıda bilgi belge ve doküman bulunarak el konulmuştur. El konulan malzemelerin yapılan incelemelerinde, şahısların gerçekleştirmiş oldukları örgütsel faaliyetleri ortaya koyan onlarca suç unsuru bilgi ve belge olduğu anlaşılmıştır.

...

Soruşturma devam ederken, şüphelilerin avukatları aracılığıyla başvurusu üzerine Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi tarafından hazırlanan Teknik Raporun bilirkişilerce yapılan incelemesi neticesinde;

Teknik Raporun ilgili dijital medyaya ait imaj üzerinden bir incelemeye dayanmadığı, imaj olmadan yapılan işlemler ve varsayımlarla yapılan yorumların adli bilişim incelemesi olamayacağı, ...

İddianamenin delili yok

Odatv çalışanı sanıkların avukatı Serkan Günel'in iddianame hakkındaki açıklamasında konu şöyle ifade edildi:

... Boğaziçi Üniversitesi üyelerince yapılan incelemeye itibar etmeyen Sayın Savcılığın söz konusu dijital deliller ile ilgili herhangi bir araştırma yaptığı da iddianamede görülmemektedir. Bu durum iddianamenin nasıl kabul edildiği sorusunu da akla getirmektedir. Çünkü gerek Türk hukukunda gerekse Uluslararası Hukukta dijital delillerin suçlamaya konu edilmesi için olmazsa olmaz koşul uzmanlarca yapılmış teknik bir bilirkişi incelemesinden geçmesi ve iddia edilen kişiye ait olup olmadığının kanıtlanması gerekir. İşte bu nedenlerle iddianamenin suç yaratabilmek amacıyla tek dayanağı olan dijital delillerin hiçbirinin hukuki geçerliliği bulunmamaktadır.

İddianame basın özgürlüğüne AKP darbesi

134 sayfalık iddianamenin hukuki arızaları böyle iken içeriği ise "gazeteciliğin ölüm fermanı"olarak nitelendirildi.

İddianame, Soner Yalçın, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın "Ergenekon" operasyonu kapsamında gözaltına alınmaları, ev ve iş yerlerin basılması, tutuklanmaları ve Şık'ın "İmamın Ordusu" adlı basılmamış kitabı üzerinden yaşanan cadı avı sürecinde, "kimse gazetecilik faaliyetleri yüzünden tutuklu değil" iddiasında bulunan Başbakan Erdoğan'ın sözlerine inanıp iddianamede bu iddianın karşılığını görmeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğradı.

İddianameyle, AKP hükümeti ve Fethullah Gülen Cemaati ile ilgili yapılan ve olumsuz herhangi bir ifade içeren her haberin ve yazılan her kitabın suç unsuru taşıdığı görüşünün yerleştirilmeye, gazeteci ve araştırmacıların mesleki gerekliliklerle kurdukları tüm ilişkilerinin şaibeli hale getirilmeye çalışıldığı konusunda yaygın bir mutabakat oluştu.

Sanık avukatlarından Serkan Günel, "sanıkların tamamen habercilik refleksi içerisinde yazdığı haberlerin içeriği ile ilgili yapmış olduğu konuşmalar birer örgüt diyaloğu olarak kabul edildiğinden özgür ve bağımsız gazetecilere ayrıca aba altından sopa gösterilmiş olmaktadır. Bu iddianamenin yazılış biçimi, kanıtları ve yorumu, sanıkların iddia edilen suçları işlediği savından çok halkın haber alma özgürlüğünün nasıl engellenmesi gerektiğinin ipuçları olması açısından üzüntü verici olarak tarafımızdan değerlendirilmektedir" dedi.

Nazlı Ilıcak çark mı ediyor, "vicdanı" mı elvermiyor?

Soner Yalçın'ın, Beşiktaş'taki adresinde 14 Şubat 2011 tarihinde yapılan aramada el konulan dokümanlarda, Nazlı Ilıcak, Güneri Cıvaoğlu gibi birtakım gazeteciler hakkında bilgilerin yer aldığı, soruşturma sürecinde gündeme getirilmiş, savcı tarafından mağdur sıfatıyla dinlenenlerden sadece Nazlı Ilıcak Odatv ekibinden şikayetçi olmuştu. Fakat, davanın tek müştekisi haline gelen Nazlı Ilıcak'tan bile, Odatv ekibinin bilgisayarlarından elde edildiği iddia edilen dökümanlar üzerine kurulan iddianameye itiraz geldi.

Şimdiye dek "Ergenekon" operasyonlarının medyadaki önde gelen destekçilerinden olarak bilinen Nazlı Ilıcak bugünkü yazısında,"Soner Yalçın, bütün bu dijital bulguların düzmece olduğunu, virüs tarafından bilgisayarına taşındığını ileri sürdü... Savcı, bu dijital dokümanların spam yoluyla Oda TV bilgisayarına gönderildiği iddiasını incelemek üzere bir bilirkişi görevlendirmeliydi. Çünkü bütün word dokümanları ya da hard diskte bulunan bilgiler doğruysa, şüpheler ciddiyet kazanıyor. Ama virüs ile gönderildiği sabit hale gelirse, dava hemen çöker" dedi.



soL - Haber



*

➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/