Kapitalizm'in sinsi ve adi ayak oyunları!
Kapitalizm ve Yaymaya Çalıştığı ‘’Anlam’’ Kargaşası

Hangi Devrim?
Yaşanan olayların ‘’devrim’’ ya da devrimsel bir sürece kapı aralayabilecek ‘’ilerici bir adım’’ olup olmadığı birçok alanda tartışıldı. Aslında benim üzerinde durmak istediğim konu farklı ancak öncesinde belirtmeliyim ki; özellikle 90’lı yılların başlarından itibaren, Sovyetlerin yıkılması ile hız kazanarak şekillenmeye başlayan yeni emperyalist düzenin Ortadoğu ve çevresindeki bölgeler için dayattığı sistemin baskısına artık cevap veremeyen Arap iktidarlarının bu yeni neoliberal sürece dahil olmak üzere maruz kaldığı ve sonucunda siyasal iktidarın değiştiği ayaklanmalara ‘’devrim’’ demek pek doğru durmuyor.
Evet, süregelen olaylar belki birkaç diktatörü koltuğundan edip yeni iktidarlara yol açmış olabilir. Ancak devrimci bir süreç gözetmek için; bu ayaklanmalar kendini gerçekleştiren halkı devrime yöneltebilecek, ayaklanma kargaşasından çıkarıp sağlam politik eylemler sergileyebilecek, öncü-ilerici bir iktidara taşıyabilecek kabiliyette olmalıdır. Dolayısı ile sadece iktidar ve ona ait organların el değiştirdiği ancak değişen iktidarın sınıfsal bir temelde, işçi ve emekçiler için üretim ilişkilerinde bir ilerleme yaratmadığı, sonuç olarak emperyalizmin bölgedeki emelleri uğruna verdiği mücadele için ‘’oyuncu değişikliklerine’’ gitmesi ne ‘’devrim’’ ne de bir ‘ilerlemedir’’.
Peki, bir başka boyut olarak, kapitalizmin göbek taşında döne döne bir hal olmuş, neoliberal, dinci-gerici kesimin normalde ağzına bile almaya çekindiği devrim kelimesini bu süreçte çokça dillendirmesini neye bağlayacağız?
Devrim Aşığı Liberaller
İşte asıl üzerinde durmak istediğim nokta burasıdır. Hiç durmadan ağızlarına yakışmayan devrim sözcüğünü dile getiren liberaller ve dinciler, emperyalizmin Sovyetler sonrası doruk noktasına ulaşan planında rollerini oynuyorlar sadece. Bu oyunda kendilerine biçilen görev ‘’devrim’’ ve onunla ilgili tüm sosyalist olgulara sadece siyasi bir mücadele ile değil, kelime anlamlarına da içini boşaltarak ya da özünü değiştirerek saldırmak. Yıllardır birçok insan canları pahasına, sosyalizm kavgası uğruna ‘’eşitlik’’, ‘’özgürlük’’, ‘’demokrasi’’ ve ‘’devrim’’ mücadelesi verirken kapitalizmin uşakları şimdi de sözü geçen kavramları anlamsal olarak yeniden inşaa ederek kendi emelleri uğruna pazarlamaktadır.
Eşitlik, Özgürlük, Demokrasi…
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu döneme bakmak bile bize birçok örnek gösterebilir. Zira her geçen gün artan baskı ve faşizm ortamına, işçi ve emekçilerin tüm haklarının tırpalanmasına, gerici-feodal yaşam düzeninin kadınlar üzerindeki şiddetini her geçen gün arttırmasına, parasız eğitim isteyen öğrencilerin hapse tıkılmasına ve benzeri olaylara rağmen, tüm bunlar ‘’ileri demokrasi’’ olarak adlandırılmıyor mu? Üstelik demokrasinin tüm ilkeleri ayaklar altına alınarak. Amaca uygun ve saptırılmış bir demokrasi anlayışı. Kabullendirilmek istenen bu.
Yine yıllar boyunca solu ‘’evcilleştirmek’’ uğruna, kötü göstermek için burjuva medyası sosyalistleri ‘’marjinal sol’’ olarak tanımlamadı mı? Ne demekti solun önüne ‘ ’marjinal’’ sıfatını koymak? Yoksa istenen aşırı solun varlığından yola çıkarak bunun bir de aşırı olmayanın varlığını ispatlamak, İslam için kurulan modelin bir benzerini aşırıya kaçmayan, ‘’ılımlı sol’’ olarak belirlemek miydi? İstenen, zaman zaman muhalif bir tavır sergilemesine rağmen gerektiğinde ‘’haddini bilen’’, ‘’yola gelen’’ bir sol oluşturmak mıydı? Günümüzün sosyal demokratlarına bakınca pek de başarısız olunmadığını, niteliği ve anlamı üzerinde oynanarak sunulan solun kapitalizm içindeki önemini daha net anlamıyor muyuz?
Başka bir örnek olarak ‘’Amerika’nın ülkelere-halklara özgürlük getirmesi’’ verilemez mi? ‘’özgürlük’’ kavramının bu kadar özünden çıkarıldığı, sömürgeci zihniyet elinde anlam değiştirdiği bir örnek ile dünyaya aşılanmak istenen; günümüzde özgürlüklerin ancak bu şekilde, kapitalist güçlerin amaçları ile çatışmayarak ve onların elinden gelebileceği fikridir.
Kendini solda olarak niteleyen bazı kesimlerin yaklaşık 2 sene önce yayınladığı bir broşürde:
“ABD, Irak’ı işgal sürecinde Kürtleri Saddam zulmünden kurtaran ve onlara özgürlüklerini, kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyan bir güç olarak davranmış, dolayısıyla Kuzey Irak’taki Kürdistan bölgesinde işgal sevinçle karşılanmıştır.” cümlelerinin geçtiğini ele alırsak durumun ne kadar vahim olduğunu anlayabiliriz.
Bu solcu arkadaşlar aynı zamanda ‘’eşitlik’’ ve ‘’özgürlük’’ kavramlarını kapitalizme yedeklemekle kalmıyor, bu uğurda Leninist teorileri de ‘’ ekonomik ve sınıfsal koşullar , uluslar arası çıkar ilişkileri, emperyalizm, finans kapital’’ ve bunun gibi somut olgularla değil, salt olarak yeniden tanımladıkları eşitlik ve özgürlük kavramları üzerinden yorumluyorlar. Bu bakımdan isteklerini Lenin üzerinden belirtirken aynı zamanda onun kemiklerini de sızlatıyorlar!
Tüm bunları göz önünde bulundurursak bize düşen, kapitalizmin ‘’anlam kargaşası’’ oyunlarına aynı sertlikle cevap vermektir. Gerçek devrime ancak içi boşaltılmış ‘’sahte’’ devrimleri gün yüzüne çıkartıp emperyalizmin bu oyununu bozarak ulaşabiliriz. Unutmayalım ki teoride meydana gelebilecek bir sapma pratiğe de yansır.
Artık daha fazla ‘’ileri demokrasi’’ istemiyorsak, daha fazla ‘’emperyalistlerin halklara özgürlük götürmesini’’ istemiyorsak, daha fazla sistem ile uyumlu, ‘’ılımlı solcu’’ görmek istemiyorsak mücadelemize, devrime, eşitlik ve özgürlük taleplerimize sımsıkı sarılarak bu olguların erozyona uğramasını engellemeliyiz.
*