AKP’nin anayasadaki hedefi: TÜRK'LÜK!
AKP’nin “Türk”süz anayasa yapma kararlılığı, Cumhurbaşkanı Gül’ün 19 Aralık 1992’de Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin 3. İstişare Toplantısı’nda yaptığı konuşmayla tam örtüştü. “Arzulanan” anayasa 19 yıl önce tanımlanmış.Yeni anayasanın kodları Gül’den!

Cumhurbaşkanı “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlanan herkes Türk’tür” diyen 66. ve değiştirilemez ilk 3 maddeyi hedefe koyan yeni sürecin işaretini 1992 yılında vermişti...
İnanılmaz bir isabet!
AKP’nin “Türk”süz anayasa yapma kararlılığı, Cumhurbaşkanı Gül’ün 19 Aralık 1992’de Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin 3. İstişare Toplantısı’nda yaptığı konuşmayla tam örtüştü. “Arzulanan” anayasa 19 yıl önce tanımlanmış.
70 yıldır halkına zıt bir sistem içindeyiz
Halkıyla barışık olmayan, halkına düşman bir sistem içindeyiz doğrusu 70 senedir... Tek partinin 6 sloganı ile ortaya çıktı. Milliyetçilik, laiklik vs. bu ilkeler millete zorla dayatıldı.
Tek insanın heykeli tek insanın resimleri
Türkiye’nin Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi andıran büyük karakteristikleri var. Halkın yıldırıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Aynı tek adam pozisyonu. Her yerde aynı tek insanın resimleri, heykelleri!
“Ne mutlu Türk’üm” yaza yaza ilkelleştik! Milliyetçilik, Türkçülük şeklinde alınmış ve ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. “Ne mutlu Türk’üm...” lafını her yere yaza yaza Türkiye ilkel bir hale dönmüştür.
İkinci cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık...
Tek parti devrinden kalan zihniyetin değişmesi, İslam’a bakış açısından değişmesi gerekir kanaatindeyim. Bu açıdan 2. cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık kavramlarının tartışılması çok sağlıklı.
Gül, yeni anayasanın kodlarını 1992’de verdi RP milletvekili olarak, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın himayesindeki toplantıya sunum yapan Gül anayasadaki değiştirilemez ilk 3 madde ve 66. maddenin Türk milletine zorla dayatıldığını söyledi.
AKP’nin BDP’nin de desteğini alarak TBMM’de oluşturacağı çoğunlukla Türkiye’ye dayatacağı yeni anayasanın kodları daha 1992 yılında Refah Partisi Kayseri Milletvekili olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından belirlenmiş. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yaşayan insanları bütünleştiren tek unsurun din olduğunun altını çizen Gül, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik gibi kavramların tek parti devleti tarafından dayatıldığını söylüyor. Bu kavramların üzerinde halka zorla diretilen, kendi bünyesine uygun düşmeyen bu değerler üzerinde kurulan sistemin bunalımda olduğunu ve Türkiye’yi bölünme noktasına getirdiğini ileri sürüyor. Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin 3. İstişare Toplantısı 19 Aralık 1992’de Ankara’da yapıldı. “Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği” konulu toplantı, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın himayesinde gerçekleşti. Gül de “Türkiye’nin Güvenliği ve Bütünlüğü Açısından Moral Değerler” konulu bir sunum yaptı. Sunumda Gül, yüzyıllardır bu coğrafyayı vatan yapan ve bu coğrafyada hep beraber yaşayan insanlarımızın İslami değerlerle yoğrulduğu, İslami değerlerle kimliğini bulduğu ve kendi kimliğinin müşahhas misalinin İslam olduğunun apaçık bir gerçek olduğunu kaydederek şöyle konuşmuş:
Sistem bunalımı var
“Bugün Türkiye’de bir sistem bunalımı var. Kendi bünyesine uygun düşmeyen, kendi değerlerine zıt ve zoraki uygulanmaya çalışılan ve halka zorla diretilen bir sistem. Bu sistemin yanlışlıklarını ve bünyemize ne kadar zıt olduğunu dış politikadan iç politikaya kadar, kültürden ekonomiye kadar görüyoruz. Şimdi halkına zıt, halkı ile barışık olmayan ona düşman bir sistem bu sistemdir ki bizi bugün Türkiye’nin ve ülkenin bütünlüğünü konuşmaya getiren, onu gündem noktası haline getiren böyle bir sistem içerisindeyiz doğrusu, 70 senedir.”
Ayrılıkçılığın nedeni sistem
“İşte bunun içindir ki bugün bu milletin bir parçası olan senelerdir beraber olduğumuz bazı insanlar, ayrılıkçı mücadele içerisine girmişler, bunu derken onları haklı gösterir bir ifade kesinlikle anlaşılmasın, fakat bu işte, bu içinde bulunduğumuz düzenin, sistemin ne derseniz deyin bunların ortaya çıkardığıı neticeler, yani sistem 70 sene içinde, bırakın büyümeyi Türkiye’nin maddi ve manevi olarak halkını daha refaha daha zenginliğe ulaştırmayı ve bu şartlar altında bütünlüğü bile koruyamaz, ülke bütünlüğünü bile, memleket bütünlüğünü bile tehlikeli duruma getirir hale gelmiş böyle bir sistem. Türkiye’nin bu resmi ideolojisinin tabii karakterleri bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Hepimizin bildiği gibi; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik adı altında bunları özetleyebiliriz. Ama işin ilginç yanı şu ki bu milletin halkı, bu millet bir araya gelip de; biz işte devletçi olalım, biz işte şöyle olalım, biz işte laik olalım, biz işte milliyetçi olalım, biz işte şöyle olalım diye bir karar vermemiştir. Yani bir konsensüs neticesinde müşterek bir kararın veyahut da bir meclisin kararının neticesinde çıkmamış bu ilkeler. Bu ilkeler hep, bu halka, bu coğrafyada bu millete, Türk milletine bir zorlatma şeklinde dayatılmış ve öyle uzun bir süre devam etmiş.”
Tam bir diktatörlük
“İşte buna göre bu zorlatma, bu diretme ki Türkiye’nin bütünlüğünü, Türkiye’nin ve burada yaşayan insanların senelerdir, yüzyıllardır beraber yaşayan insanların, birliğini tehlikeli noktaya getirir hale düşmüş. Şimdi cumhuriyetçilik ki biz bunu demokrasi olarak da genişletebilirsek, uygulamada aslında öyle bir şey olmamış uzun senelerdir. Uygulamada tam bir diktatörlük, tam bir tek parti devri, tam bir oligarşik bir devre geçmiş ve öyle olmuş ki tam halka zıt bir yönetim.”
Çok resim istedi
“Türkiye’yi bu vasıfları bakımından açık ve net şekilde konuşmak durumundayız. Türkiye bir Irak’a, Libya’ya benzeyen çok yanları var dedim. Neden? Aynı, tek adam pozisyonu, bugün gidin Irak’ta da, Libya’da da, Suriye’de de tek insanın resimleri vardır her yerde varsa tek insanın heykelleri vardır. Ama Batı’da kumandanların, sanatkarların, devlet adamlarının heykelleri vardır, resimleri vardır. İşte demokrasi ile idare edilen ülkelerde çok seslilik vardır. Ama biz bu halimizle işte bu demokratik ülkelere değil, aynı o beğenmediğimiz tam diktatörlükle idare edilen ülkelere benzeme vasfından hala kurtulabilmiş değiliz.”
“Türküm” demek ilkellik
“Devrimcilik adı altında yine bir dizi hukuki düzenleme tepeden inme, zorla getirilmiş ve halkın onayı, halkın desteği alınmadan zorla kabul ettirilmiştir. Milliyetçilikle olmuş ki; Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez, aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela,-bunları açık söylemek zorundayım- ‘Ne mutlu Türküm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza, yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür.” “Şu da bir gerçek, tarih boyunca görülmüştür ki en kalıcı ve birleştirici unsur din olmuştur. Ama bu demin dediğim gibi Türkiye’deki resmi ideoloji tarafından devamlı tehdit altına alınmış. Moral değerleri açısından yine Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan, sistemin ilkelerinin birisi de laiklik ilkesidir, laiklik olayıdır. Maalesef laiklik gerek kavram olarak, gerek uygulama olarak Türkiye’de hep münakaşa konusu olmuş. Önce tabii laikliği devletin, devlet ile dinin birbirlerinden ayrılığı şeklinde en basit olarak tarif edersek, önce Türkiye’de tabii din demin böyle söylenmiş ondan sonra da tam bir kontrol altına alınmış, bunula da kalınmamış belli bir süre içerisinde din Türkiye’de potansiyel tehlike olarak görülmüş ve devamlı devlet, buna karşı teyakkuz halinde durmuş.”
Kıyafet baskını iddiası
“Şimdi bir taraftan bu halkın, Türk milletinin bu coğrafyada yaşayan insanların bütün inanç değerleri, bütün moral değerlerinin ana kaynağı din olacak, İslam olacak, ondan sonra da siz bunu teyakkuz altında, potansiyel bir tehlike olarak göreceksiniz ve bunu da uygulamalarda ortaya koyacaksınız. Malesef Türkiye tabii bunun örnekleriyle doludur. Şimdi yine düşünebilir misiniz ki kıyafeti yüzünden köylerin basıldığı, şehirlerin basıldığı, insanların jandarma dipçikleri ile dövüldüğü bir ülke, bunlar maalesef bizim ülkemizde olmuştur. Şimdi bunlar hep bir insanların moral değerleri, ahlaki değerleri, manevi değerlerinin bir parçasıdır.”
Dindarlar ordudan atılmış
“Türkiye böyle bir tezat ülkesi. Aynı şekilde dini inançlarından dolayı veyahut da sadece sade bir vatandaş olarak dinder olduğu için, yani dışarıda dindar olan bir esnaf, dinder olan bir işçi gibi, dindar olan bir tüccar gibi, dindar olan bir subaya da siz eğer kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, onu çeşitli dolaylı yollarla bunu açıkça söylemeden, onu eğer safdışı ediyorsanız sanki safra atar gibi, onları eğer ayıklıyorsanız, siz o zaman bütünlüğünü, bu ülkenin devamını nasıl temin edersiniz? Tabii ki bunlar bugün Türkiye’nin gündeminde olan ve Türkiye’nin konuşulan mevzuları, istediğimiz kadar biz bu konuları saklayalım. Bir taraftan resmi kültür olmaz diyeceksiniz ama öbür taraftan hem de tek parti devrinin resmi kültürünü zorlayacaksınız.”
Yeni Osmanlıcılık kavramı
“Türkiye’de malesef şöyle bir gerçek var. Bizim kanaatimiz Türkiye’de bir azınlık var ki bu azınlık işte aydın geçinen, bürokrat geçinen bir azınlık. Bu azınlık Türkiye’nin bölünmesini, ufalanmasını gözönüne almakta ama bu sistemin değişmesinden vazgeçememekte. Şimdi bu tercihin yapılması lazımdı ufak bir Türkiye, bölünmüş bir Türkiye bırakın daha büyük dünyaları kucaklayan, bir anlayışın getirilmesi. Bu açıdan bu ikinci cumhuriyet, Yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum.”
Türklük inanç değerleriyle ters
“(Bir türk dünyaya bedel) gibi bu laflar aslında Türkiye’nin o bütünlüğünü, Türkiye’nin o geçmişteki bütün insanları İslam kardeşliği altında tutan bu bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. Şimdi ne gariptir ki, bu lafları; seyahat ederseniz, Doğu ve Orta Anadolu’ya, doğru geldikçe ’Önce Vatan’yazdığını, batıya Ankara’ya İstanbul’a gittiğnizde ise hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar tek parti devrinden kalan ve zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen, bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir. Ama bunların zararlarını tabii biz daha sonra çekmeye başlamışız.”
Irak, Libya ve Suriye’ye benzetti
“Demokrasi açısından tek parti devrinin yaptığı şeyleri ve halka verdiği özgürlüğü, hürriyeti kendi halkına gösterdiği saygıyı yine hep beraber gayet iyi hatırlatırız. Bu haliyle bütün demokratikleşme, bütün cumhuriyetleşme sözlerine nutuklarına rağmen, Türkiye bugün de hala demokrasiyle idare edilen ülkelerden çok bazı konularda dünkü demirperde ülkelerine veyahut da bugünün belki meclisleri olmasına rağmen, Irak’ını, Libya’sını, Suriye’sini andıran büyük karakteristikleri var. Hala tabuların olduğu, hala halkın yıldırıldığı Türkiye’de yaşıyoruz.”
Yeniçağ
*