Devletin zamanını ve parasını bonkörce harcayanlar!
BAŞBAKAN’IN ‘GEZİ’ DİPLOMASİSİ
' Doç. Dr. '
Hüner TUNÇER '
Bu konuyu, daha önce “Cumhuriyet” gazetesinde yayımlanan bazı yazılarımda dile getirmiştim; ancak, bir kez daha, AKP Başbakanı ve Bakanları tarafından olağandışı sıklıkla uygulanan bu diplomasi yöntemi üzerinde durmak ve ‘gezi’ diplomasisinin sakıncalarını kamuoyumuza duyurmak gereksinmesini duydum.
Sayın Başbakan, sayısını anımsayamadığım gezilerinden birini geçenlerde ABD’ye gerçekleştirdikten sonra, bir üniversitenin açılış törenine katılmak üzere Makedonya’ya gitti. Bu gezisinin hemen ardından ise, Güney Afrika’ya bir gezi gerçekleştirdi. Başbakan’ın hiçbir gezisinde yanında ayırmadığı eşiyle birlikte gerçekleştirdiği Güney Afrika gezisinin gerekçesini basından izlemeye çalıştım; ancak, bu konuda basında da hiçbir bilgi yer almadı.
Acaba Başbakanımız niçin bu denli sıklıkla yurt dışına geziler gerçekleştiriyor? Bazı Bakanları, aile bireylerinden bazılarını, geniş bir medya ordusunu ve iş adamlarını yanına alarak gerçekleştirdiği bu gezilerde acaba Türk dış politikasının amacı ya da amaçları nelerdir ve bu gezilerin sonunda bu amaçlar hedeflerine ulaşabilmiş midir? Bu soruları, ülkemiz basınının ve kamuoyunun gündeme getirmesi ve söz konusu gezilerin sonuçlarını sorgulaması gerekmez mi?.. Ben, özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yurt dışı gezilerinin gerektiği kadar sorgulanmadığı ve hatta bunların üzerlerinde hiç durulmadığı görüşündeyim. Bu nedenledir ki, devlet ve hükümet başkanları eliyle yürütülen bu diplomasi yönteminin (doruk diplomasisi) başlıca sakıncaları konusunda basınımızı ve kamuoyumuzu aydınlatmak isterim.
Devlet ya da hükümet başkanları eliyle yürütülen ‘doruk diplomasisi’ yöntemine, çok gerekli görülen durumlarda başvurulması gerekir, çünkü bir devlet ya da bir hükümet başkanı, devletini temsilen bu diplomasi yöntemini uygulamak durumundadır ve ülkesinin itibarını düşünerek, bu yöntemi mümkün olduğu ölçüde az kullanmalıdır. Aksi takdirde, dünya devletleri ve dünya kamuoyu nezdinde, söz konusu ülkenin prestiji ve ağırlığı büyük ölçüde azalır.
Doruk diplomasisinde tarafların söyleyeceği sözlerin sorumluluğunu üstlenecek daha üst düzeyde bir organ yoktur ve dünya kamuoyunun gözü önünde yapılan doruk toplantılarında, yanılgıların kabul edilmesi ve düzeltilebilmesi son derece güçtür.
Doruk görüşmelerinde, devlet ya da hükümet başkanlarının kendileri diplomat olmaya karar verdikleri zaman ise, en büyük tehlike başgösterir. Bir devlet ya da hükümet başkanının, yanında diplomasi temsilcileri olmadan bir başka devlet ya da hükümet başkanıyla baş başa yürüteceği görüşmeler oldukça riskli olabilir. Bir devlet başkanının, günümüzde teknik niteliği ağır basan karmaşık uluslararası sorunlara ilişkin ayrıntılı ve uzman bilgiye sahip olmasına olanak yoktur. Bu nedenle, devlet ya da hükümet başkanları, ancak genel nitelikte bazı açıklamalarda bulunmakla yetinirken, tartışılan soruna ilişkin ayrıntıların irdelenmesi ve karara bağlanması işlerini dışişleri bakanlıklarının yetkililerine bırakmalıdırlar.
Dış politikayı bizzat uygulamaya bu denli hevesli olan Başbakan, acaba dış politikayı yürütmekle yükümlü olan bir bakanlığın (Dışişleri Bakanlığı) varlığının ve yurtdışında da bu görevi üstlenmiş olan diplomasi temsilciliklerimizin görevlerinin ayırdında ve bilincinde değil midir? Yoksa bu kurumlara ve kişilere güveni yok da, onun için mi bu görevleri bizzat kendisi yerine getirmek istemektedir?..
Bir ayın hemen hemen yarısından fazlasını yurt dışı gezilerinde geçiren, yurt içindeyken de zamanlarını partilerinin propagandasını yapmak suretiyle, yandaşlarının sayısını arttırmakla geçiren hükümetimiz başbakanı ve bakanları, acaba ülkemizin ivedi çözüm bekleyen sorunlarıyla hiç uğraşmakta mıdırlar yoksa bu “önemsiz işler”in yapılmasını kendi “yalakalıklarını” yapan bürokratlara mı bırakmışlardır?
İşin üzücü yanı nedir, bilir misiniz? Ne muhalefet partilerinin ne de basının, bu denli sık “gezi diplomasisi” uygulayan Sayın Başbakan’ın yurt dışı gezilerini sorgulama gereksinmesini duymamaları! Ana Muhalefet Partisi olan CHP’deki son derece değerli emekli büyükelçiler, bu duruma niçin hiç seslerini çıkarmazlar? “Cumhuriyet” gazetesi dışındaki “yalaka” basınımız ise, bu konuda tam anlamıyla “sağır” ve “dilsiz”.
Japonya Başbakanları, yılda ancak iki ya da en fazla üç kez yurt dışına resmî ziyaretlerde bulunurlar. Bu ziyaretleri gerçekleştirdikleri dönemler ise, ancak Parlamento’nun tatilde olduğu zamanlardır. Keza ABD Başkanları da, ancak çok zorunlu gördükleri durumlarda ve çok seyrek olarak, bu diplomasi yöntemini uygularlar. Örnek verdiğim bu iki ülke ise, dünyamızın politikasına yön vermekte olan iki dev devlettir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın çok sıklıkla uyguladıkları bu “gezi diplomasisi”nin sonucunda, acaba ülkemiz lehine olabilecek ne gibi somut sonuçlar elde edilmiştir? Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın, gerçekleştirdikleri her gezi ertesinde hangi gerekçelerle yurt dışına bizzat gitmek gereksinmesini duyduklarını halkımıza açıklamak yükümlülüğü yok mudur?.. Yoksa, demokrasi rejimiyle değil de, baştakilerin her istediklerini istedikleri her zaman sorumsuzca yerine getirebilecekleri totaliter bir rejimle mi yönetiliyoruz?..
Emekli bir diplomat olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu tür yurt dışı gezileri, büyük ölçüde “turistik” geziler olmaktan öteye gitmez ve yalnızca bir zaman ve para israfıdır. Oysa, ülkemiz, hem zaman hem de para açısından, son derece tutumlu olmak zorundadır. Devletin son derece değerli olan zamanını ve parasını, bu denli bonkörlükle harcamaya Cumhurbaşkanı ve Başbakan kimden ya da nereden yetki almaktadır?..
Sayın Başbakan başta olmak üzere, bugünkü Hükümetimiz’in Bakanlarını yurt içinde bulabilmek, adeta “istisnaî” bir durumu oluşturmaktadır. Bu vahim gidişata “dur” demenin zamanı gelmedi mi? Devletimizin parasının bu denli sorumsuzca harcanmasına daha ne kadar göz yumacağız ve seyirci kalacağız?
*