Gülen'i Kimler övüp, Kimler Meşrulaştırdılar?..
Fethullah Gülen’e Destek Olanlar-2
Fethullah Gülen’e Kimler Övgü Düzdü, Kimler Meşrulaşmasına Araç Oldu? (İkinci Bölüm)
“Fethullah Gülen’e Kimler Övgü Düzdü, Kimler Meşrulaşmasına Araç Oldu?” başlıklı dizi yazının ilk bölümünde Gülen’e destek verilmesi ve meşrulaştırılması sürecinde Bekir Coşkun, Nail Güreli, Müjdat Gezen ve Hayrettin Karaca gibi rol alan şaşırtıcı isimleri mercek altına almıştım. Gülen’e destek listesi oldukça uzun ne yazık ki..
“Son günlerde CHP’de “Fethullah Hoca” krizi çıktı. Bildiğimiz gibi Fethullah Gülen isimli din adamı -belli ki kendisine saygı duyan hayli geniş bir de kesim var- geride kalan Kurban Bayramı günlerinde, Başbakan Yardımcısı, CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin‘i evinde ziyaret etmek istedi. Bu bir “bayram tebriği” nitelikli bir istek. Nitekim Çetin de kabul etmiş ve görüşmüşler. Görüşmeler de Fethullah Hoca, Hikmet Çetin‘den bir istekte mi bulunmuş? Örneğin, “Anayasanın şu 24′üncü maddesinin son fıkrasını korumak istiyormuş gibi görünüyorsunuz. Oysa laikliği korumayı beceremiyorsunuz. Bari tümden vazgeçin de Laik Cumhuriyetin defterini kolayca dürelim mi” demiş?
Hayır iki tarafın da söylendiğinden anlaşılan o ki, aralarında siyasetin “s” harfi bile geçmemiş. Nitekim Fethullah Hoca’nın dünkü gazetelerde yayınlanan bir açıklaması var. Sağlam dokulu bir mantık örgüsüyle demiş ki, “(…) kaderimin bir parçası bildiğim devletimin ve milletimin kaderini bir ölçüde elinde tutan idareciler ve siyasî liderlerle yaptığım görüşmelerin yadırganmasını, bu çevrelerin taşıdıkları sıfat, bulundukları konum ve ihraz etmiş oldukları seviye ile telifte güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim.”
Adam diyor ki, ben bu ülkenin vatandaşıyım, bu devletin emekli bir memuruyum. Beni yönetenlerle konuşmamda ne sakınca var? Üstelik “görüşme” talebi kendisinden gelmiş. Dahası… Ziyarette bulunmak için, her iyi dilekli insanın, ötekine bu dileğini iletmesine olanak sağlayan bir dinî bayram gününü seçecek kadar da dikkatli davranmış.
Ne var bunda?
Hikmet Çetin’i bu yüzden eleştirenler, bayram günü kendilerini ziyaret etmek için, Fethullah Gülen isimli zattan değil de, toplum için, ailesi için, insanlık için yüz karası sayılacak olaylara bulaşmış bir kişiden “Sizi ziyaret etmek istiyorum” diye bir teklif gelse, reddedebilirler miydi? Reddetseler “insanlık” açısından ötekinden daha aşağı bir duruma düşmezler miydi? “Laiklik” konusunda yıllardır yapılan uyarıları alay konusu yapanlar bu duyarlılığı bugün “laiklik” adına gösteriyorlarsa, bilsinler ki yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış kapı çalıyorlar…”
Bu yazı dizisine yine bilmecelerle devam edelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin “Anadolu Ilımlı İslam Federasyonu“na dönüştürülmesi (metamorfozu) sürecinde küresel güç odakları tarafından koçbaşı rolü verilen bir cemaat liderine destek veren bu satırları hangi yazar kaleme almıştır? Fehmi Koru’mu, Hüseyin Gülerce‘mi, Abdurrahman Dilipak mı, Hekimoğlu İsmail‘mi, Nazlı Ilıcak’mı, Mehmet Barlas‘mı, Mehmet/Ahmet Altan kardeşler mi, Mehmet Ali Birand’ mı, Taha Akyol‘ mu, Cengiz Çandar’mı, Hasan Cemal‘ mi, Toktamış Ateş‘ mi?…
Bu bilmecenin yanıtında da yukarıdaki isimlerin hiçbiri yok. Dahası hiç ummadığınız bir yazar tarafından kaleme alınmış yukarıdaki satırlar.. Hürriyet gazetesinde 26 Haziran 1995′de “Şaşkın Ördek Kıçtan Dalarmış” başlıklı bir köşe yazısı bu. Yazarıysa Oktay Ekşi‘den başkası değil. Oktay Ekşi‘nin, Fethullah Gülen’in kendisine saygı duyan hayli geniş bir kitlenin desteğine mazhar olduğunu ve sağlam bir mantık örgüsü ile maksadını açıkladığını anlatan bu yazısı cehenneme giden yolların nasıl iyi niyet taşlarıyla döşendiğinin bir başka ibretlik belgesi olarak arşivlerde yerini aldı ne yazık ki. Basınımızın duayen yazarlarından Ekşi, o zaman Gülen’in ısrarla neden ve hangi sıfatla idarecilerle ve siyasi liderlerle görüştüğünü, gerçek amacının ne olduğunu görememiş..
http://tr.fgulen.com/content/view/1390/12/
Oysa ki Gülen daha 1960′lı yıllarda Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’nde yönetici olarak küresel misyonunu üstlenmiş, yetmişlerden itibaren de hızlı bir örgütlenme süreciyle oldukça büyük mesafeler kat etmişti. Gülen’in cami derneği ile başlayan örgütlenme serüveninde daha 1981 yılında talebe yurdu (Işık Evi) sayısı 100′ü aşmıştı. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın başlattığı ve dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren‘in açılışını yaptığı “Kendi okulunu kendin yap” kampanyasıyla cemaatin Bozyaka Yamanlar Koleji ile başlayan yurtiçi/ yurtdışı okul ve ardından üniversite atağının düğmesine basılmıştı. Art arda açılan dersanelerde (FEM) onbinlerce ardından yüzbinlerce ve milyonlarca öğrenci üniversitelere giriş için hazırlanıyordu. Medya, finans başta olmak üzere “Gülen İmparatorluğu” dal budak salıyor, adliye, mülkiye, askeriye ve diğer devlet organlarındaki kadrolaşmada da hızla yol alınıyordu. Dahası Milli Güvenlik Kurulu’nda “Gülen Hareketi” potansiyel bir tehdit unsuru olarak belirlenmişti. Ekşi‘nin destek yazısını yazdığı doksanlı yılların ortasında atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti özcesi…
“Dün gece Hilton Oteli’nde bir araya gelen değişik kesimden insanlara bakarken, Türkiye’nin bir adım sonraki görkemli tablosunu izlediğim hissini duydum. Ve bu tabloda, sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in olmazsa olmaz portresinin belirgin rengini bir kez daha gördüm.
….bir yazar olarak, Sünnî kesimin sağında yer aldığı ileri sürülen bir yaklaşımdan “Ulusal Uzlaşma Ödülü” almanın üzerime yüklediği yükü düşündüm.
Fethullah Gülen’in dinî duyarlığı yüksek bir kesime manevî kılavuzluk ettiği doğrudur. Ama bu kılavuzluk eğer hoşgörüye, diyaloga açıksa ve ulusal uzlaşma yaratmaya yönelikse neden ben onun uzattığı eli sıkmayayım? Nereye kadar eski düşmanlıkları kalbimizde besleyip büyüteceğiz? Ne kazandırdı şimdiye kadar bize bu zıtlaşma, bu rakip yaratma yarışı da, bundan sonra ne kazandıracak? Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, gerçekten de diğer kuruluşlara örnek olacak çalışmalarıyla önderliği üstleniyor. Bu insanların arkasında Fethullah Gülen Hocaefendi var diye işkillenip, zehir hafiye pozlarında suç unsuru arayacağımıza, onlardan ders almaya bakalım. Ulusal uzlaşma gibi bir büyük davayı eğer onlar gündeme getirmişse, önüne kuyu kazmak yerine biz de destek olalım.”
Bilmecemizin, yani yukarıdaki satırları kimin kaleme aldığının yanıtına gelince. Bu yazı “Uzlaşmak Bir Erdemdir” başlığıyla 26 Aralık 1997‘de Akşam gazetesinde yayımlandı. Yazarıysa Rıza Zelyut. Bu yazıyı kaleme alan yazarın Fethullah Gülen cemaatinden aldığı ders ne olabilir sizce? Şimdi Rıza Zelyut‘a bu soruyu sormanın tam zamanı değil mi?
Şimdi yine doksanlı yıllara dönelim. Fethullah Gülen‘in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 22 Aralık 1997 gecesi Hilton Otelindeki Ulusal Uzlaşma Ödül Törenine. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel‘in konuşma sırasını Fethullah Gülen‘e verdiği ve ödülünü Gülen’den aldığı törene. Gülen’den sonra mikrofona gelen Demirel, şunları söylüyordu “İbret dolu, ders dolu bir geceydi. Hoca Ahmet Yesevi’leri, Hacı Bektaş-ı Veli’leri hatırladık..Bu plaketi Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne, Türk milletinin mutluluğuna, barış içinde yaşamasına verilmiş sayıyorum. Çünkü ben Türk devletini, milletin birliğini bütünlüğünü temsil ediyorum.” Fethullah Gülen ise ödülü takdiminde yaptığı konuşmasında şöyle diyordu: “Çok önemli platformda böyle kıymetli bir ödülü cumhurbaşkanımıza sunma liyakatini kendimde göremesem de, ellerinin ellerimle buluşmasının onurunu belirtmek isterim. Günümüzün en büyük devlet adamı, demokrasinin ve ulusal uzlaşmanın kahramanı cumhurbaşkanımıza gönüllerimizden kabarıp gelen en samimi duygularımızı bir buket yapıp sunmak isterdik. Ama neylersin ki bunu yapmak elimizden gelmez.”
Rıza Zelyut ödülünü Semra Özal‘ın elinden almıştı. Bu törende ödüle layık görülen diğer kişiler kimdi ve ödüllerini kimlerin elinden almışlardı dersiniz?
İhsan Doğramacı‘ya TEMA Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca’nın, Türk-İş Başkanı Bayram Meral‘e, Vehbi Dinçerler’in, Hülya Koçyiğit‘e Yıldırım Akbulut’un, Yaşar Nuri Öztürk’e Nazlı Ilıcak’ın, Şahin Özer‘e Mehmet Ali Birand’ın, Üzeyir Garih‘e İzzettin Doğan’ın, Gülay Göktürk‘e Zeynel Abidin Erdem’in, Nevval Sevindi‘ye Muazzez Abacı’nın, Halil İnalcık‘a’da Burhan Özfatura’nın elinden ödülleri dağıtılmıştı. Birçok özel öğretim kurumunun danışmanlığı görevini yürüten Sami Yıldırım’a ödülünü Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin veriyordu. Metropolit Yusuf Çetin‘in bir süre önce İstanbul, Ankara İzmir Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Liderliği ve Patrik Vekilliğine yükselmesi ise oldukça ilginç bir rastlantıydı.
Sakıp Sabancı, Şerif Mardin ve Mustafa Kalemli ödüle layık görülen diğer şahsiyetlerdi. Bu ödül töreninin de Fethullah Gülen‘in televizyon kanalı Samanyolu TV’den naklen verilmesiyse hiç şaşırtıcı değildi.
“Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz”
Mustafa KEMAL ATATÜRK
*