'Kırk katır mı istersiniz, kırk satır mı?.'



KIRK KATIR MI KIRK SATIR MI?

.com/blogger_img_proxy/

'Av.Hüseyin ÖZBEK '
İstanbul Barosu Genel Sekreteri
'

Masalın bitiminde iyiler ödüllendirilir kötüler cezalandırılır. Hak yerini bulur. Keloğlan’a bin türlü oyun eden düzenci cadının foyası ortaya çıkar. Padişah akı kara, karayı ak gösterip kendisine yanlış işler yaptıran cadıya son dileğini sorar: Kırk katır mı istersin, kırk satır mı? Açgözlü cadı : Aman padişahım kırk satırı ne yapayım . Siz kulunuza kırk katır ihsan buyurun. Üzerine kurulur memleketime giderim” der. Kendi hükmünü kendi veren cadıyı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp dehlerler. Katırlar biri ırıma biri kırıma hesabı haylayınca kırka bölünen cadının her parçası bir dağda kalır. Masalın sonunda iyiliğin ödülsüz, kötülüğün cezasız kalmayacağına bir kez daha iman eder dinleyenler. Masal dünyasının kahramanları muradına erer, dinleyiciler kerevete çıkarlar. İş tamam olur.

Türk masallarının değişmez kötülük motiflerinin başında gelirdi cadılarla dev anaları. Kazana atılan mazlumlar, masumlar İnsan etinden gayrısını yemeyen cadının öğünü olurlardı her gün. Bir er kişi çıkıp düzeni, dümeni değiştirinceye dek sürerdi ademoğlunun çilesi. Keloğlan, cadılar, katırlar satırlar çocukluğumuzun gizemli masal dünyasında kalsa da altı sürekli harlanan kazanı zamane cadılarınca bugün de kullanılmakta. Keloğlan’ı, Kamertay’ı, cadıları çocukluğumuzun altın çağında bırakıp günümüz gerçekliği ile yüzleşmenin, postmodern masalların maskesini indirmenin vaktidir artık. Gerçeği masallaştıran, masalı gerçeksileştiren illizyona getirelim sözün encamını biz.

Birkaç soruyla başlayalım işe: Mazlum bir ulusun kurtuluş zaferi, kuruluş mucizesi niçin ters yüz edilmektedir? Emperyalizme karşı zafer kazanmış bir milletin kolektif gurur simgeleri niçin aşağılanmaktadır? Kurtuluş ve kuruluşun bireysel övüncü bilincimizden niçin silinmek istenmektedir? Dünyanın gıpta ettiği bir kalkınmanın övüncü niçin utanca dönüştürülmek istenmektedir? Amaçsız toplulukları millet yapan ortak ruh niçin yok edilmek istenmektedir? Birliğin, dayanışmanın, karşılıklı güvenin kimyası niçin bozulmaktadır? Aynı millete mensup olmanın dinginliğini hissedenler niçin ayrıştırılmaktadır? Anadolu coğrafyasında ruh çağırma seansları gibi niçin sanal etnisitelerin ebeliğine soyunulmaktadır? Ortak paydalar yok edilip niçin yeni inanç ve kültür gettoları inşa edilmektedir? Milli kimliğe dönüşmüş inanç iman sarmalı buharlaştırılırken niçin emperyal laboratuarların ürünü sentetik dinler, post modern cemaatler piyasaya sürülmektedir?

Yukarıda sıralanan, daha da çoğaltılabilecek soruların tek cevabı vardır: ABD’nin bölgeye yönelik tasarımında Türkiye’nin ulus devlet yapısı sorun yaratmaktadır. Türk halkının milli bilinci, Cumhuriyet’i içselleştirmesi, üniter yapı duyarlılığı, kurucu lidere bağlılığı ABD çıkarları açısından olumsuz verilerdir. Ekonominin ve siyasetin gayrı millileştirilmesinden sonra sıra toplumun dönüştürülmesindedir. Türk halkının milli bilincinin tersyüz edilerek yeni düzenle uyumlu hale getirilmesi postmodern sömürge sisteminin bütünlüğü açısından zorunludur.

Bu nedenle karşı konulamaz, baş edilemez sanılan emperyalizmle savaşıp işgalcileri kovan, iç kaynaklarla kalkınma mucizesini gerçekleştiren bir milletin ekonomik hafızasına, siyasal belleğine, tarih bilincine saldırılmaktadır. Türk milletine adeta toplu hipnoz seansı uygulanarak bilinci boşaltılmaktadır. O’nu büyük millet yapan, zor zamanların mucizelerini yaratan direnç DNA sı, tarihsel genetiği yok edilmek istenmektedir. Toplum mühendisliğinin, politik psikiyatrinin ustaları tüm becerilerini Türk milletinin etnokültürel kodlarının değiştirilmesi, dönüştürülmesi için kullanmaktadırlar.

Ulus ötesinden kurgulanan operasyonun yerli aktörleri Cumhuriyet’le görülecek hesabı olan politikacılardan, bilime ihaneti meslek edinmiş sözde akademisyenlerden, tekelci sermayenin entelektüel serflerine dönüşmüş dolmakalemlerden, etnik hıncını kimi kez solculuk, kimi de dinle maskeleyenlerden, aidiyet ve yön duygusunu yitirmiş her devrin soysuzlarından oluşmaktadır.

Sistemin çizdiği sınırların dışına bir daha çıkamayacak biçimde hapsedilecek Türkiye’nin kişiliğinin, kimliğinin, kolektif bilincinin yok edilmesi için gerekenler pervasızca yapılmaktadır! Cumhuriyet’in kuruluş dönemi övüncünün toplumsal utanca dönüşmesi için yapılanlara kısa bir göz atalım isterseniz: Kapitülasyonların kaldırılarak askeri zaferin ekonomik zaferlerle taçlandırılması, ekonominin Türk’ün eline geçmesi bu çevrelerce iktisadi faşizm olarak adlandırılmaktadır. Cumhuriyet devrimleri, çağdaşlaşma girişimleri tepeden inmecilik olarak nitelenmektedir. Geçmişte yaşanmış, müessir fiilden öte geçmeyen bazı adli olayların mağdurları azınlık yurttaşlarımız ise arkasında mutlaka Cumhuriyet’in tekçi anlayışı, ulus yaratma politikası aranmaktadır. Azınlıkların imhası için gaz fırınları inşa edildiği iftirası atılmaktadır. Faturası da başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına çıkarılmaktadır. Cumhuriyet’le sömürgeden özgür ulusa, ümmetten millete, karanlıktan aydınlığa yürüyüş toplumsal karabasan olarak tanımlanmaktadır.

İşgalcilerle işbirliğine soyunanlar, milli mücadelede ihanet yarışına girişenler Kemalist diktanın mazlumları olarak aklanmaktadır. Erken Cumhuriyet’in devrimlerine feodal direnişler, etnik ve teokratik kalkışmalar faşizan uygulamalara karşı haklı tepkiler olarak meşrulaştırılmaktadır. Cumhuriyet’e ve kurucularına suikast tertip edenleri yargılayan mahkemeler engizisyon olarak tanımlanmaktadır. Postmodern tarih yazıcılarınca Cumhuriyet despotlaştırılırken gericiler demokratlaştırılmaktadır.

Sistemin dev anaları var oluş bilincini alt üst ettikleri Türkiye Cumhuriyet’ ine ve Türk halkına son derece adil bir seçenek sunmaktalar. Postmodern sömürgecilik çağının küresel cadıları sırıtarak sormaktadırlar: Kırk katır mı, kırk satır mı?



İlk Kurşun


.

➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/