Hükümetten çark ve 'normalleşme' yanıltmaları!


Kamuoyunu yanıltmak da 'normalleşme'nin parçası!



TSK, 22 Haziran’da düşürülen Türk keşif uçağın enkazında “yanıcı ve patlayıcı madde izine rastlanmadığını” duyurdu. Yani uçak Dışişleri’nin açıkladığı gibi uluslararası sularda ve füze ile düşürülmedi. Peki, günler boyu iç ve dış kamuoyunu bu yönde yanıltanlar hesap verecek mi?

Genelkurmay Başkanlığı 22 Haziran tarihinde Suriye ordusu tarafından düşürülen RF-4 tipi Türk keşif uçağının su yüzeyinden toplanan parçalarında yapılan çalışmalarda petrol türevi herhangi bir yangın başlatıcı ya da hızlandırıcı malzemeye rastlanmadığını açıkladı. Yapılan açıklamada “su yüzeyinden toplanan malzemeler, Jandarma Kriminal Daire Başkanlığınca incelenmiş ve tanzim edilen rapora göre; malzemeler üzerinde petrol türevi herhangi bir yangın başlatıcı ve hızlandırıcı madde profiline, organik ve inorganik patlayıcı madde artığına ve herhangi bir mühimmata ait olduğu değerlendirilen bir bulguya rastlanmamıştır” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada uçakla ilgili “Haziran 2012 tarihinde Doğu Akdeniz’de, uluslararası hava sahasında, görev uçuşu yaparken, radar ve telsiz teması kesilen ve müteakiben Suriye resmi makamlarınca kendileri tarafından düşürüldüğü iddia edilen RF-4 uçağı” ifadelerinin kullanılması da dikkat çekti.

Yetkililer, uçağın hangi silahla vurulduğunun ise denizin dibinden çıkarılacak parçalar üzerinde yapılacak çalışmalar sonrasında kesin olarak tespit edilebileceği ifade etti.

Genelkurmay’ın açıklaması ne anlama geliyor?

Genelkurmay’ın açıklaması Türk uçağının, Dışişleri tarafından iddia edildiği gibi füze ile düşürülmediği anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle hükümetin, haftalardır gündemden düşmeyen “uçak krizi” ile ilgili ısrarlı bir biçimde kamuoyuna yanlış bilgi verdiği açığa çıkmış oldu.

Bazı yayın organlarında “yetkililerin” ağzından aktarılan “hangi silahla vurulduğu deniz dibinden çıkacak parçalara bakılarak anlaşılabilir” iddiası ise hükümetin kamuoyunu yanılttığı saptamasını değiştirmiyor. Bu iddia doğru olsa bile, buradan devletin uçağın füze ile düşürüldüğü yönünde elinde herhangi bir bulgu olmadığı çıkıyor.

Uçağın füze ile düşürülmemiş olması ise, Suriye kaynaklarının olayın başından beri ifade ettiği gibi, uçağın uçaksavar ateşiyle düşürülmüş olduğu iddiasını güçlendiriyor. Bu da Türk uçağının Dışişleri’nin iddia ettiği gibi Suriye hava sahasının dışında, Lazkiye kıyısına 13 deniz mili mesafede düşürülmüş olamayacağı anlamına geliyor. Yani hükümet, uçağın düşürüldüğü esnada Suriye hava sahasında olmadığı konusunda da kamuoyunu yanılttı.

Herkes yalanı biliyor

Aslında AKP hükümetinin olayla ilgili ilk resmi açıklamaları geldikten hemen sonra dile getirilen iddiaların doğru olmadığı yönünde yaygın bir kanaat ortaya çıktı. Bu durumda ABD Savunma Bakanlığı kaynaklarının Wall Street Journal gazetesine sızdırdığı, uçağın Türkiye’nin iddia ettiği şekilde değil, Suriye’nin iddia ettiği şekilde düşürüldüğü yönünde bilgilere sahip oldukları yönündeki açıklama da etkili oldu. Haberde bir Pentagon yetkilisi “Türkiye’nin uçağın karadan havaya füze ile vurulduğu iddialarını doğrulayan herhangi bir vurguya rastlamadık” diyor, Başbakan Erdoğan ise habere “namertlik” sözleriyle sert tepki gösteriyordu.

Bu tepkinin ardından aynı gazetede yer verilen bir diğer haberde ise, Türkiye’nin uçak kriziyle ilgili iddialarının doğru olmadığı görüşünün gazetenin değil, Pentagon kaynaklarının görüşü olduğu vurgulanıyor ve bir anlamda “derdinizi ABD hükümetine anlatın” deniliyordu. Haberde ayrıca Türk uçağının AKP hükümeti tarafından iddia edildiği şekilde düşürülmemiş olmasının fazla bir öneminin olmadığı da belirtiliyor ve “Türkiye’nin uçak kriziyle ilgili iddiaları doğru olmasa bile ABD ve NATO Türkiye’yi destekliyor” ifadelerine yer veriliyordu.

Dün de Hürriyet gazetesine konuşan bir ABD dışişleri yetkilisi olayın ayrıntılarını bildiklerini, ancak bunları açıklamalarının Türkiye’nin lehine olmayacağını söyleyerek, “önemli olanın uçağın düşürülmüş olması” olduğunu belirtiyordu.

Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin olayla ilgili kamuoyunu yanılttığını bizzat ABD kaynakları ifade ediyor, ancak Suriye’ye karşı saldırgan politikaların yoğunlaştırılmasına bir başka vesile sunacak olması nedeniyle bu durumu önemsizleştirmeye çalıştıklarını ve siyasi olarak Türkiye’yi desteklediklerini de buna ekliyorlardı.

Hükümet çark etmeye hazırlanıyor

Önceki gün Türkiye basınında yer alan haberlerde de AKP hükümetinin de olayla ilgili resmi tavrını değiştirmeye hazırlandığı iddialarına yer verildi. Buna göre hükümet “uçak uluslararası sularda düşürüldü” tezinden geri adım atarak, uçağın uyarılmaksızın vurulmasının uluslararası hukuk ihlali olduğu tezine geçiş yapmaya hazırlanıyor.

Genelkurmay tarafından dün yapılan açıklama da hükümetin bu doğrultuda çark etmesinin artık kaçınılmaz olduğunu düşündürüyor. Ancak Suriye’nin uluslararası sularda bir Türk keşif uçağını düşürdüğü söylenerek, Suriye’ye karşı “muharebe kurallarının” değiştirildiği ve fiili tampon bölge ilan edildiği düşünüldüğünde, hükümetin bu şekilde sessiz sedasız çark etmesi açıklamaya muhtaç bir durumu ortaya çıkarıyor. Zira, haftalardır hükümet tarafından kamuoyuna Suriye’nin durduk yere bir Türk keşif uçağını düşürdüğü söyleniyor, ülke bir komşusuyla neredeyse savaşın eşiğine geliyor, askerlerini sınıra sevk ediyor ve komşu ülkenin sınıra yakın bölgelerde kendi topraklarında dahi olsa askeri hareketlerini tehdit sayacağını ilan ediyor. Ardından da “aslında olay öyle değil, ama olsun” anlamına gelen bir dönüş yapıyor!

Ya yanıt verilmeyen iddialar?

“Yetkililer” uçağın neyle düşürüldüğünün kesin olarak deniz dibindeki enkaz incelendikten sonra söylenebileceğini ifade ediyor. Bu inceleme ise hükümetin haftalardır kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu iddia doğru olsa bile, aslında Türkiye’nin uçağın nasıl düşürüldüğü konusunda bilgisinin olmadığı, ama bilgisi varmış gibi bir takım iddialara dayanarak sert bir söylem geliştirdiği anlaşılmış olacak.
Dahası uçağın enkazı üzerinde yapılacak incelemelerin ortaya çıkartacağı yeni veriler üzerinden bir şeyler söylenecekse, araştırılmaya ve yanıtlanmaya muhtaç tek iddianın uçağın hangi sebeple düştüğü olmadığı da buna eklenmeli. Uçakla ilgili uluslararası basında yer bulan önemli sorulardan bir tanesi de “Türkiye neden bu kadar gergin bir dönemde Doğu Akdeniz’e silahsız bir keşif uçağı yolladı” sorusuydu. Bu soruya verilen yanıtlardan bir tanesi de Türkiye’nin Suriye hava savunma sistemleri hakkında istihbarat toplamaya çalıştığı oldu. Bir başka iddiaya göre Türk uçağı, uçak düşürülmeden iki gün önce Ürdün’e kaçan bir Suriye uçağından elde edilen dost-düşman tanıma yazılımı kodlarını deniyordu.

Kamuoyunu yanıltmak da artık “normal”

Cevapsız kalan sorular bir yana, artık resmen hükümetin haftalardır kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği anlaşılmış oldu. Bu yanlış bilgilendirme üzerine askeri alanda adımlar atıldı, resmen bir komşumuzla olan “muharebe kuralları” değiştirildi. Şimdi ise bu tehditkar adımların atılmasına vesile olarak sunulan iddiaların aslında doğru olmayabileceği söyleniyor.

Kamuoyunu yanıltmanın, ülkeyi savaşın eşiğine getirmenin, başka bir ülkeyi asılsız iddialar temelinde tehdit etmenin artık “normal” bir durum olarak kabul edilmesi bekleniyor.

soL-Haber


➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..