Hain ellerin cımbızı..
Tutuklu amiral gözüyle:
Neden deniz kuvvetleri hedefte?
Can ATAKLI

Amiral Cem
Gürdeniz “Türk Deniz Kuvvetleri’nin neden tasfiye
edildiğini” çok açık biçimde anlatıyor.
Yarıdan fazlası
Gürdeniz donanmadaki 50 amiralin yarısının sahte delillerle tasfiye
edildiğini belirterek “Yüzde 90’ı kurmay, yurt dışında görev yapmış,
yüksek lisans eğitimli, dönemlerinin birincileri, donanmanın en güçlü savaş
gemilerinin komutan ya da komodorlarıdır. Sözde amirallere suikast, Ergenekon,
Kafes, Casusluk ve fuhuş davaları nedeniyle sahte belgelerle suçlanan kalan
subay sayısı 300 civarındadır” diyor.
Rehin alındılar
Tutuklu amiral Cem Gürdeniz “cezaevinde rehin tutulan bahriyelileri
seçkin neslin altın vardiyası” olarak niteleyerek şunu
söylüyor: “Deniz Kuvvetleri mensubu amiral, subay ve astsubayların tek
suçu Deniz Kuvvetleri’ni 90’lı yıllardan sonra tek kelime ile kuantum sıçraması
yaptıran üretken ve yaratıcı değerler arasında bulunmalarıdır. Onlar kansız bir
baskının rehineleri olarak deniz tarihimizdeki yerlerini aldılar.”
90’lı yıllar önemli
Soğuk Savaş yılları sonrası açık denizlere çıkan Cumhuriyet Donanması’nı ne
ekonomik krizlerin ne Gölcük depreminin yok edici enerjisinin durdurabildiğini
belirten Gürdeniz’e göre Donanma özellikle 90 yıllardan itibaren tarihinde
benzeri görülmemiş biçimde yükselmeye başladı. Ancak Gürdeniz bu yükselmenin
göze battığını 2008’den itibaren akla hayale gelmeyecek komploların ve
iftiraların hedefi olduğunu söylüyor.
Asıl amaç engelleme
Gürdeniz bütün bunların hükümetin ve parlamentonun gözü önünde yaşandığını
kaydederek “Asıl makro hedef Türkiye’nin denizcileşmesi ve bölgesel bir
deniz gücü olmasının engellenmek istenmesidir. Sorumluluk mevkiinde olanlar bunu
göremediler, görmek istemediler” diyor. Bu davaların yüzyılın en büyük
komplosu olduğunu ileri süren Gürdeniz Genelkurmay’ı ve Deniz Kuvvetleri
Komutanlığını da suçluyor.
Auschwitz gibi
“Önce yandaş medya oluşturuldu” diyor Gürdeniz ve ardından
dış destekli asimetrik psikolojik harekât saldırılarının başladığını, her türlü
yalan ve iftirayı yayma cesareti gösteren yandaş medyanın bir terör estirdiğini
söyleyerek ekliyor: “11 şubat 2011 gecesi Türk hukuk tarihine Auschwitz
tutuklamaları olarak geçti. Savunma hakkı verilmeyen 163 amiral, general
dakikalar içinde tutuklandı. Sonrası kanser gibi büyüdü.”
Geleceğe ipotek
Gürdeniz mektubunda bu sahte davalarla sadece seçkin denizcilerin tasfiye
edilmediğini, aynı zamanda gelecek 40 yılın ipotek altına alındığını
vurgulayarak “Türk Deniz Kuvvetleri’nden rahatsız olan dış mihrakların
korkuları o kadar büyüktür ki sahte delil ve iftiralarla ucu açık davaları
sürdürmekte ve bunlara yeni davalar ekleyerek bu uğurda hiçbir sınır
tanımadıklarını da göstermektedirler” diyor.
Hain ellerin cımbızı
Sözde ikinci casusluk ve fuhuş operasyonu ile tutuklanan denizcilerin içinde
Türkiye’nin ilk milli gemisi Milgem’in mühendisleri, doktorları, bilim
adamlarının yargılandığını hatırlatan Gürdeniz “Bu tasifye ve
cezalandırmanın boyutunu gösteriyor. Bu davaların Stalin dönemindeki ‘grotesque’
mahkemelerden hiçbir farkı yoktur” diyerek bu denizcilerin hain eller
tarafından cımbızla seçildiğini ileri sürüyor.
Atlantik ittifakı
Gürdeniz en ilgi çekici söylemi ise üstü kapalı olarak NATO anlayışına vurgu
yaptığı cümlelerde saklı. Şöyle diyor Gürdeniz; “Yurtsever subaylar
sadece tasfiye ile cezalandırılmamış, ağır hapis cezaları da verilerek
‘Akdeniz’de, Ege’de ve Karadeniz’de ulusal çıkarlarınızı Avrupa Atlantik
çıkarlarına üstün tutacak ulusal bir donanma varlığına girişmeyin, sonunuz
Balyoz gibi olur’ mesajı da bize iletilmiştir.”
Hangi çıkarlar engellendi?
Gürdeniz daha sonra somut olarak Türk Deniz Kuvvetleri’nin bazı dış
mihrakların hangi oyunlarını bozduğunu ve bunun üzerine hain bir saldırıyla
karşı karşıya kaldıklarını anlatıyor. Gürdeniz’e göre Deniz Kuvvetleri’nin Ege
ve Akdeniz’de etkinliğini artırma çabaları bu bölgede petrol arayan dış
mihrakları çok rahatsız etti. Türk donanmasının etkinliği kırıldı ve Rumlar
bölgede diledikleri gibi petrol aramaya başladılar.
Ege’de tersine dönen durum
Amiral Gürdeniz Kardak olayıyla sağlanan devlet uygulamalarının
sulandırıldığını ve Yunanistan’ın cesaretlendirildiğini belirterek şunu
söylüyor: “Yunanistan içinde bulunduğu zor ekonomik koşullara rağmen
Türk Donanması’na artık meydan okuyabilmektedir. Yunanistan tek Euro bile
harcamadan 50 yılda elde edemeyeceği üstünlüğü sağlamıştır. Çünkü Türk Donanması
içerden vurulmuştur, tasfiye edilmiştir.”
Boğazlar sorunu
Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi ve Deniz Kuvvetleri’nin öncülüğünde hassas
dengeleri koruyarak bir barış denizi hâline getirdiği Karadeniz’de, NATO’nun
sürekli operatif varlık göstermesine neden olacak füze savunma sistemine
katılmak istemediğini vurgulayarak “Silivri ve Hasdal’da iki yıldır
yatan amirallerin çoğunun Karadeniz’in bir istikrar denizi olmasını sağlayan
uygulayıcılar ve fikir babaları olmaları tesadüf değildir” diyor.
Savaş gemimizi yapıyoruz
Deniz Kuvvetleri’nin kendi savaş gemisini yapabilen 14 ülke arasında yer
aldığını kaydeden Gürdeniz “Sahte davalar ile artık mühendislerin hedef
alınması, Havelsan Genel Müdürü’nün sahte belgelerle tutuklaması da tesadüfle
açıklanamaz. Başlarına neler geleceğini gören genç mühendislerin de birer birer
Bahriye’den ayrılmaları birilerini çok sevindiriyordur” diyor. Gürdeniz daha
sonra çok çarpıcı bir tarihi gerçeği dile getiriyor.
Anadolu’yu yenmek için…
Tutuklu amiral Cem Gürdeniz, mektubunun sonunda şunu yazıyor; “Sonuç
olarak Donanma kan kaybediyor. Türk halkı bunun orta ve uzun vadede neler
doğuracağının gerçekleri ile yüzleşmelidir. Unutulmamalıdır ki, Anadolu’yu
yenmek için önce donanmayı yok etmek gerekir. Tarih bunu böyle
yazıyor.”
Hepinize iyi haftalar dilerim.