Tarihini bilmeyenlere 'SIFIR'!



Sıfır Sorunla Sıfırı Tüketmek


Barış DOSTER
SivriSinekCaz
Hariciye Vekili, bir zamanlar İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yapmaya heveslenirdi. Bu iki ülkeyi masaya çekebilecek, dahası masada tutabilecek hiç gücü olmayan bir ülke olmadığımızı sonradan öğrendi. 

Öğrendiğinde ise iş işten geçmişti.  

Günümüzde İsrail’le ilişkiler hayli gergin görünse de gerçekte Türkiye ilişkileri düzeltmek için ABD’de bir lobi şirketi tuttu. Aracı olması için hem ABD’den hem de son dönemlerde İsrail’le ilişkileri hızla gelişen Azerbaycan’dan yardım istedi. 

Başbakan özel temsilcisini İsrail’e gönderdi. İkili ticaretin İsrail lehine seyrettiğini de anımsatalım. Suriye ile ilişkilerimiz ise malum. 

Geçelim.

Bu durum şunu gösteriyor: Demek ki İsrail’le Suriye arasında arabuluculuğa soyunurken Türkiye kendi adına değil, ABD adına hareket ediyordu. Amacı da Suriye’yi İran’dan koparıp, İran’ı bölgede iyice yalnızlaştırmaktı. Başaramadı. Bu yolla aynı zamanda İsrail’i bölgedeki en büyük iki düşmanından biri olan Suriye’yle barıştırıp, İsrail’i ve ABD’yi rahatlatmayı amaçlıyordu. 

Beceremedi.

Gelinen noktada Türkiye’nin İsrail’in en büyük iki düşmanı İran ve Suriye’yle gerginleşen ilişkileri, somut olarak İsrail’in lehinedir. Aynen füze kalkanı radarı ve patriot füzelerinin İsrail’i korumak için yerleştirilmesi gibi. 

Suriye’deki Kürt grupları, Esad aleyhine birleştirmeye çalışmak, Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Suriye kolunun iktidara gelmesi için çabalamak da “sıfır sorun politikası” kapsamında yürürlüktedir. Ama stratejik derinlik, bu politikanın terör örgütü PKK’nın Suriye kolunun güçlenmesine zemin hazırladığını kavrayamamıştır. PKK’nın Türkiye ve Kuzey Irak’tan sonra bir de Suriye’de güç kazanmasının kimin işine yarayacağını, kime zarar vereceğini hesap edememiştir. Sonuçta da Türkiye’nin başına Kuzey Irak belasından sonra bir de Kuzey Suriye belası, bizzat Türkiye’nin izlediği dış politika sonrasında çıkmıştır. Esad, ülkesinin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasına karşı savaşırken, aynı zamanda, dolaylı olarak, kaderini ABD’ye bağlayan Türkiye’nin bütünlüğünü de savunmaktadır. İlişkilerimizin gergin seyrettiği İran ise izlediği politikalarla hem Suriye hem de Irak merkezi hükümeti üzerindeki etkisini artırmıştır

Bölgesel güç konumunu pekiştirmiştir. İran’daki rejim muhalifi örgütlerden olan Halkın Mücahitleri’nin de, aynen Suriyeli teröristler gibi, Kuzey Irak’ta eğitildiğine dikkat çekmekte, Irak’ı bölmeye çalışan Barzani’yi sert biçimde eleştirmektedir. 

Türkiye’ye ise bu süreçte psikolojik harp uygulanmaktadır. Algı yönetiminin, beşinci kol faaliyetinin, toplum mühendisliğinin tüm yöntemleri ve araçları devrededir. Halka, emperyalizmin maşası bebek katili, “İmralı’daki barışsever” olarak pazarlanmaktadır. Onun affedilmesinin, sonra da meclise gönderilmesinin psikolojik altyapısı döşenmektedir. Mütareke basını bu amaçla devreye girmiştir. 

 Plan kapsamında Kuzey Irak’taki Barzanistan, Türkiye himayesinde, İsrail denetiminde, ABD yönetiminde, Suriye’nin kuzeyi ve Türkiye’nin güneydoğusuyla birleştirilerek, Akdeniz’e açılacaktır. Dünyaya petrol satacaktır. Türkiye’ye de Musul petrolünden pay verecektir. Türkiye de federasyon, özerklik, petrol geliriyle zenginleşme adı altında bölünecektir. Irak, Suriye ve Türkiye’den sonra İran’ın da bölünmesiyle Kürdistan daha da büyücektir.

 ABD’nin iki stratejik ortağından biri olan (diğeri İngiltere’dir), Rusya’dan Azerbaycan’a dek bölge ülkeleriyle güçlü ilişkileri bulunan İsrail’in yanında, adeta ikinci İsrail olarak konumlanacak olan Kürdistan, Ortadoğu’da yeni bir ABD üssü olarak işlev görecektir. Böylelikle kısaca BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir ayağı tamamlanacaktır. ABD’nin 2004 yılında Suriye’de Kamışlı’da Kürtleri ayaklandırmaya çalışarak süreci başlattığı bilinmektedir. 

Ancak ne hariciye vekili ne de onu yönlendiren emperyalizm açısından evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Rusya ve Çin’in direnci, Esad’ın direnişi kırılamamıştır. Avrasyacı politikalar izleyen, Rusya ve Çin’le ilişkileri gelişen, AB’nin lokomotifi Almanya’yla ilişkilerini güçlendirmeye çalışan İran’a geri adım attırılamamıştır. 

Hariciye vekilinin dilinden düşmeyen “komşularla sıfır sorun”, “Yeni Osmanlıcılık”, “Ortadoğu’da lider ülke”, “bölgesel aktör”, “küresel oyun kurucu”, “bölge gücü” gibi sözlerin boş olduğu, hayatta karşılık bulmadığı görülmüştür. Ümmi gazetecilerin, her devrin adamı yorumcuların, Türk basın tarihini ve basın özgürlüğünü kendisi işten çıkarıldığında anımsayan sunucu hanımın, YÖK zade AK-ademisyenlerden olan sınıf arkadaşı müflis bir entelektüelin “Türkiye’nin Henry Kissinger’i” dediği hariciye nazırı, sıfır sorun diye diye, sıfırı tüketmiştir.

 “Tarihiyle barışık dış politika”, “kültürel dış politika”, “insan haklarına duyarlı dış politika”, “sokağın sesine kulak veren dış politika” balonları patlamıştır. Hele de “1911 – 1923 arasında kaybettiğimiz topraklara, 2011 – 2023 yılları arasında kavuşacağız” sözü, kendi toprak bütünlüğü tartışılan, kendi sınırlarını koruyamayan, sözde kavgalı olduğu İsrail’den aldığı istihbaratla Uludere’de kendi vatandaşını bombalayan bir ülkenin hariciye vekilinin sözleri olarak görülüp, hiç ciddiye alınmamıştır. 

Nitekim 1911 – 23 arasında Osmanlı’dan kopan devletlerden hiçbiri, bu sözlere en küçük bir tepki vermemişler, kendilerine yönelik bir taciz, tehdit olarak değerlendirmemişlerdir. Atatürk’e karşı öfkesini, kinini, nefretini, hıncını döktüğü tümceler olarak yorumlamışlardır, o kadar.

Suriye meselesi, dünyadaki saflaşmayı da ortaya koymuştur. Rusya, Çin ve İran başta olmak üzere Avrasya güçleri Suriye’nin yanındadır. ABD ve Avrupa’nın bir bölümü, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve birkaç Arap ülkesi ise Suriye’de rejimin devrilip, ülkenin bölünmesine çalışmaktadır. Almanya tam olarak Avrasya güçleriyle değilse de, Libya politikasındaki tavrını sürdürmekte, ABD, Fransa ve İngiltere ile aynı kareye girmemektedir.  

Rusya – Çin yakınlaşmasını dikkatle izlemektedir. ABD, İngiliz ve Fransız istihbaratınca eğitilen Esad karşıtı teröristlere, İran’daki rejim muhalifi Halkın Mücahitleri’nin, Türk, Suudi, Yemenli, Tunuslu ve Katarlı teröristlerin destek vermesi de bu saflaşmayı göstermektedir.

İncirlik’ten kalkan ABD uçakları, Irak’ta masum, mazlum, mağdur, muhtaç Müslümanların başına “demokrasi, insan hakları, özgürlük” adına bomba yağdırıp, yaklaşık 2 milyon insanı katlederken, “Irak’taki ABD askerlerinin ülkelerine sağ salim dönmeleri için dua ediyorum” diyen eşbaşkan, ülkeyi savaşa sokmakta kararlıdır. 

Terör örgütünün bölgedeki en büyük müttefiki olan Barzani’yi “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye alkışlayan, açılım severler de öyle. Ülke içinde sözde barış adına terörle müzakere edenler, ülkeyi komşusuyla savaştırmak istemektedirler. Türkiye’nin çıkarları için Kandil’e harekât yapmasına ABD tarafından izin verilmeyen Türk askerini, başına ABD tarafından geçirilen çuvalla, ABD çıkarları için Suriye’ye göndermeye çalışmaktadırlar. Erkânı harbiye umum reisi ve eş başkanın fedaisi de bu konuda hayli isteklidir. Tarihini, televizyon dizilerinden öğrenen necip milletimiz ise bakmakta, izlemektedir.

Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını ise başkaları çizmektedir.

 İlk Kurşun


➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/