Anasayfa
➽
➽ "Tek suçlu AKP'dir.."
Edip Akbayram, 1972’den beri hayatımızda ve duruşunu hiç değiştirmedi. Hep
saygın bir yerdeydi. Çok konuşmadı, az da konuşmadı. Daha ziyade diyeceğini
şarkılarında söyledi. Her söylediği şarkı bir tavırdı. Edip Akbayram’la
yaşamını, sanatını ve güncel siyasi meseleleri
konuştuk...
İnandığım
doğrularda hem muhalifimdir hem de aykırıyımdır. Herkes sisteme entegre olmak
zorunda değil. Ben düşüncelerimi, siyasal görüşümü özgürce ifade ederim,
yıllardır da ifade ediyorum. Hiç kimseden çekinmiyorum. Bunun bedeli neyse
ödedik, öderiz de.
63
yaşındayım. Bu ülkede bedel ödemedim demek yanlış olur. 12 Martlar, 12 Eylüller
yaşandı. Sansürlere uğruyorsunuz, işkencelere tabi tutuluyorsunuz, iş
yapamıyorsunuz, çalışamıyorsunuz. Örneğin 12 Eylül darbesinin bana faturası beş
yıl çalışamamak oldu. Maddi ve manevi işkence uygulandı. Bu bir travmadır.
Yaklaşık on sene ülkenizin ulusal kanalına çıkamıyorsunuz. Şarkılarınızı
söyleyemiyorsunuz, hep sansürler, engeller söz konusuydu. Gözaltına alınıp
tutuklandım. Ağır işkenceye tabi tutulmadım ama bazen bir kötü söz işkenceden
çok daha işkence yaşatır insana.
Öfkeliyim tabii.
Ülkemin şu durumda, şu siyasetle yönetilmesine her şeyiyle öfkeliyim. Türkiye'de
şu ana kadar parlamenter sistemde bu kadar kötü yönetilen bir Türkiye'yi ben
görmedim daha.
Tabii.
Yönetimi, sanata bakış açısı, tek taraflı bir politikanın
esiri olmanın baskısını hissediyorum. Bunlar beni üzüyor. Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı ilk seçimleri kazandığında elini açıp ben bu ülkede etnik kimliği ne
olursa olsun herkese aynı mesafede yaklaşacağım dedi. Başbakan'ın bugünkü
politikalarına baktığınız zaman arada dağlar kadar fark var. Bu farkı görünce
insan üzülüyor.
İnanmak değil, yaşayarak görmek lazımdı. Ama
bunu da yaşayarak gördük. Öyle olabilseydi bu ülkede yaşayan kitle tarafından
daha çok önemsenebilir, daha çok oalabilirdi. Bu ülkede Kürt, Türk, Laz, Ermeni,
Boşnak var. Var da var yani. Hepsine aynı mesafede kollarını eşit tutsaydı
belki de şu andaki sevgi tünelinin biraz daha üstünde
olabilirdi.
Popülist bir kültürü yaşıyor Türkiye. Benim Altın
Mikrofon yarışmasına katıldığım zamanlarda bir sanatçı yaratmanın yarışması
vardı. Bugün televizyonlarda birden fazla ‘popstar’ yarışması yayınlanıyor.
Birinci seçiliyor ama yeni bir birinci seçildiğinde diğer unutuluyor. Yok
oluyor. O çocuklardaki psikolojik travmayı düşünebiliyor musunuz? Biz
yaşadığımız topluma saygılıyız. Ben bir şeüretirken bu topluma sunarken
çağdaşlığı, evrenselliği, kalıcılığı ile sunmalıyım. Hit olmuş parçalarımı bugün
üç kuşak birden dinliyor. Dolayısıyla bu insanlara ihanet
edemezsiniz.
Manga, Kesme Şeker, Mor ve Ötesi var. Bunlar canavar gibi
çocuklar. Çok güzel rock parçalar yapıyorlar. Ama ben diyorum ki biraz daha
siyasetin içine girip, biraz daha politik olsunlar. Meydanlarda olduğumuz zaman
gelip, imzalarını koysunlar. Müzik çok güzel ama aynı zamanda dünyada ve ülkede
gelişen olumsuz siyasi örneklere bir tepkileri olsun.
Hayır ben kimsenin sanatçısı değilim. Destek
veriyorum ama bütün demokratik kitle örgütlerine destek veriyorum. İlerici,
devrimci, demokrat kurum ve kuruluşların yanında durulması gereken yerde durmaya
çalışıyorum. AKP'li belediyelerden de konser teklifleri geliyor ama onların
siyasetleri ile uzlaşmadığım için tekliflerini kabul
etmiyorum.
Siyaset
acımasıdır. Türkiye'nin geçmişine baktığım zaman çok daha özgür bir anlayış
vardı. Bugün siyaset tıkanmış vaziyette. Siyasetçilere, Meclis’e bakıyorsunuz
ağıza alınmayacak terimler kullanılıyor. Terbiye sınırları içinde olursa siyaset
çok güzeldir. Ecevit ve Sayın Baykal döneminde çok teklif geldi. Ben hep beyaz
kalmaya çalıştım. Sanatçı aktif siyaset içerisinde olamaz ama kendi siyasetini
sanatının içerisinde sürdürmesi lazım.
Bu Türk ve Kürt meselesi AKP'nin sorunu
değildir. Bu sorun 30-40 sene öncesinden kaynaklanan ve giderek büyüyen bir
sorun oldu. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra başa gelen iktidarlar hep
Doğu'daki insanları unuttular. Doğu'ya yatırım yapmadılar. Doğu’dakiler
kendilerini ikinci sınıf insan gibi görmeye başladı. İstanbul'da aylık 1.500
lira alan bir işçiye Doğu'da bir fabrikada 600-700 lira verdiğin zaman bu insan
dağa çıkmaz. Demirel hükümetinden tutun da Ecevit, Çiller hükümetleri döneminde
de kimse Doğu'ya fabrika kurmadı. Yol yapmadı, su yapmadı. Bunlar hep hırsın ve
intikamın büyümüş bir resmidir. Bir çocuk eline taş alıp da polis aracına atmaz
ama atma durumuna gelmiş insanlar. Bunların çözümü vardı ama sorun
büyüdü.
Bizler sanatçıyız. Bizler savaş karşıtı
insanlarız. Yıllardan beri de şarkılarımızda hep barış temalarını işledik.
Ülkemde ve dünyanın her yerinde acımasız savaşlar var. İnsanlar suçsuz yere
bombaların altında katlediliyor. İnsanın insanca yaşayabileceği bir dünyanın
anatomisini çizdik yıllardır. Bu ülkede yıllardır savaş var. İki kardeşin biri
dağda, biri de askerde. Savaşın bir an önce durması lazım. Burada tabii
Başbakan'ın Türkiye'de bütün siyasi kesimlerle, sivil toplum örgütleriyle,
barolarla masaya oturarak, ortak bir karar alarak bu konuyu çözmesi gerekiyor.
Birilerini küstürerek olmaz. Öcalan'la görüşebilir demiyorum. Öcalan'la
görüşmesi için önce herkesle mutabakata vararak gitmesi
gerekir.
Taraflar samimi
olurlarsa gerçekten savaşın durmasını istiyorlarsa neden olmasın? Bugün ETA, IRA
hükümetlerle anlaşmışlardır ve silahı bırakmışlardır. Bizim için önemli olan
kanın durması, insanların ölmemesidir.
Güneydoğu'nun türkü kültürü çok önemlidir. Ağıtları, barak
havaları, şairleri, ozanları çok önemli bir yer tutar. Türkiye kültürüne eşdeğer
bir kültürdür. Babam türküleri sevdiği için onun dizinin dibinde türküler
dinlerdim. Türkü dinlediğiniz zaman kulağınız aşina olmaya başlıyor, sesleri
ayırt ediyorsunuz. Beyniniz ve kulağınız müzikle iç içe daha yakınlaşıyor. Lise
sıralarında amatör bir orkestra kurarak amatörce müziğe merhaba dedim. Okulda
İstiklal Marşı’nı ben okuturdum. Müzik hocam her zaman, “Sende çok farklı bir
ses tınısı var, bu konuya eğil,” demişti. Daha sonra 1970'te İstanbul'a
geldiğimde karşıma çıkan bir yarışma beni Altın Mikrofon birincisi
yaptı.
Üniversite sınavları için gelmiştim. Ama yarışma birincisi
olunca okulla müzik arasında bir tercih yapmak zorundaydım. Okula gitmedim,
profesyonel olarak müzik hayatına atıldım. 1972 benim hayatımın dönüm
noktasıdır. Altın mikrofon ödülünü kazanıp, müzik yaşamıma profesyonel olarak
başladım böylece.
Ben güzel yemek yerim! Aşçı olamazdım ama
arkadaşlarım sayesinde o keyfi yaşıyorum. Kimisi çok güzel çiğ köfte yapar,
kimisi kuru dolma, yuvarlama yapar. Ben de güzel güzel yerim. Bunun için
Gaziantep'e de gitmeme gerek kalmıyor. O otantikliği evinde sürdüren
arkadaşlarım var. Ayda iki üç defa buluşur o damak zevkimizi yaşarız.
Gaziantep'te annem yaşıyor hâlâ. Onu görmek, elini öpüp, hayır duasını almak
için gidiyorum.
Şubat'ta 11 Avrupa başkentinde konserlerimiz var. Ocak
ayının 25'inde Fransa'ya gidiyorum. Cannes'te Müzik Festivaline
katılacağım.
Elbette onu da yapıyorum. Sanatçı
çok yoğundur. Ama kendinize ayıracağınız zamanınız da olmalı. Herkes Bodrum'da
deniz kıyısında yaşar ben Kapadokya Avanos ilçesinde yaşıyorum. 200 yıllık
tarihi bir evin içinde mağaraları ile birlikte restore ettirdim. O ev bir Ermeni
eviydi. Dokusunu bozmadan restorasyonunu yaptırdım. Yazları gidiyorum orada
yaşıyorum. Köhayatı kafamı dinlendiriyor. Orada şarkılarımı yazıyorum. Kapadokya
çok gizemli bir yer. Komşuluk ilişkileri orada çok kuvvetli. Japon, Alman,
Fransız dostlarım var orada. Ülkelerini bırakıp oraya yerleşmişler. 11 senedir
yaz aylarını Kapadokya'da geçiriyorum. Oksijenin en bol olduğu yerlerdendir.
Hükümetin bir siyaseti. Heykele ucube diyen, resimleri
ters döndüren bir zihniyet Eurovision için de para harcamayı gereksiz bulabilir.
“Ivır zıvır şeylerle uğraşmayalım” düşüncesinde olabilirler. Eurovision benim
için bir paye değil. Eurovison'a katılmayı istedim ama gençlerin önünü tıkayarak
değil, ülkemin bana verdiği bir görev olarak katılmak isterdim. İçimde ukde
kaldı diyebilirim.
➽ Paylaş:
“AKP zihniyetinin erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormusunuz?..”
Okurlara..