"Tek suçlu AKP'dir.."

Türkiye’nin son 40 yılında kendine özgü sesiyle yer aldı ve kendine saygın bir yer edindi Edip Akbayram. Bu 40 yılda hep politik bir duruşu oldu. Zaten sanatçının apolitik olmasını kabullenemiyor. Genç sanatçılara, “Ülkenizin geleceğiyle ilgili söz söyleyin,” mesajı veriyor...

Akbayram: 

Bu kadar kötü yönetilen bir Türkiye görmedim

 Edip Akbayram, 1972’den beri hayatımızda ve duruşunu hiç değiştirmedi. Hep saygın bir yerdeydi. Çok konuşmadı, az da konuşmadı. Daha ziyade diyeceğini şarkılarında söyledi. Her söylediği şarkı bir tavırdı. Edip Akbayram’la yaşamını, sanatını ve güncel siyasi meseleleri konuştuk...

‘Aykırı’ bir sanatçı mısınız?

İnandığım doğrularda hem muhalifimdir hem de aykırıyımdır. Herkes sisteme entegre olmak zorunda değil. Ben düşüncelerimi, siyasal görüşümü özgürce ifade ederim, yıllardır da ifade ediyorum. Hiç kimseden çekinmiyorum. Bunun bedeli neyse ödedik, öderiz de.

Ödediğiniz bedel nedir?

63 yaşındayım. Bu ülkede bedel ödemedim demek yanlış olur. 12 Martlar, 12 Eylüller yaşandı. Sansürlere uğruyorsunuz, işkencelere tabi tutuluyorsunuz, iş yapamıyorsunuz, çalışamıyorsunuz. Örneğin 12 Eylül darbesinin bana faturası beş yıl çalışamamak oldu. Maddi ve manevi işkence uygulandı. Bu bir travmadır. Yaklaşık on sene ülkenizin ulusal kanalına çıkamıyorsunuz. Şarkılarınızı söyleyemiyorsunuz, hep sansürler, engeller söz konusuydu. Gözaltına alınıp tutuklandım. Ağır işkenceye tabi tutulmadım ama bazen bir kötü söz işkenceden çok daha işkence yaşatır insana.

Öfkeli misiniz?

Öfkeliyim tabii. Ülkemin şu durumda, şu siyasetle yönetilmesine her şeyiyle öfkeliyim. Türkiye'de şu ana kadar parlamenter sistemde bu kadar kötü yönetilen bir Türkiye'yi ben görmedim daha.

Tek suçlu AKP'mi?

 Tabii.

Şu anki şartlar neden memnun etmiyor sizi?

Yönetimi, sanata bakış açısı, tek taraflı bir politikanın esiri olmanın baskısını hissediyorum. Bunlar beni üzüyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ilk seçimleri kazandığında elini açıp ben bu ülkede etnik kimliği ne olursa olsun herkese aynı mesafede yaklaşacağım dedi. Başbakan'ın bugünkü politikalarına baktığınız zaman arada dağlar kadar fark var. Bu farkı görünce insan üzülüyor.

POPÜLİST BİR KÜLTÜR

Başbakan'ın herkese eşit duracağım sözüne inanmıştınız yani.

İnanmak değil, yaşayarak görmek lazımdı. Ama bunu da yaşayarak gördük. Öyle olabilseydi bu ülkede yaşayan kitle tarafından daha çok önemsenebilir, daha çok oalabilirdi. Bu ülkede Kürt, Türk, Laz, Ermeni, Boşnak var. Var da var yani. Hepsine aynı mesafede kollarını eşit tutsaydı belki de şu andaki sevgi tünelinin biraz daha üstünde olabilirdi.

SANATÇI APOLİTİK OLAMAZ

Politik ve apolitik sanatçılar var. Politik bir sanatçı olarak apolitik meslektaşlarınızın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Apolitik sanatçı olur mu?

Sanatçı apolitik olamaz. Dünyanın en meşhur sanatçılarına bakın apolitik değillerdir. Tavrını her zaman ortaya koymuşlardır. Biz ürettiğimizi toplumdaki yurttaşlarla paylaşıyoruz. Sanatçı ileri adım atandır. Sanatçı toplumunun sesidir.
Sizin döneminizdeki sanatçılar gerçekten yıllara meydan okuyan eserler ortaya koydular. Günümüzde ortaya konan şarkılar bugün dinleniyor yarın unutuluyor.

Popülist bir kültürü yaşıyor Türkiye. Benim Altın Mikrofon yarışmasına katıldığım zamanlarda bir sanatçı yaratmanın yarışması vardı. Bugün televizyonlarda birden fazla ‘popstar’ yarışması yayınlanıyor. Birinci seçiliyor ama yeni bir birinci seçildiğinde diğer unutuluyor. Yok oluyor. O çocuklardaki psikolojik travmayı düşünebiliyor musunuz? Biz yaşadığımız topluma saygılıyız. Ben bir şeüretirken bu topluma sunarken çağdaşlığı, evrenselliği, kalıcılığı ile sunmalıyım. Hit olmuş parçalarımı bugün üç kuşak birden dinliyor. Dolayısıyla bu insanlara ihanet edemezsiniz.

Genç meslektaşlarınız arasında beğendikleriniz kimler?

Manga, Kesme Şeker, Mor ve Ötesi var. Bunlar canavar gibi çocuklar. Çok güzel rock parçalar yapıyorlar. Ama ben diyorum ki biraz daha siyasetin içine girip, biraz daha politik olsunlar. Meydanlarda olduğumuz zaman gelip, imzalarını koysunlar. Müzik çok güzel ama aynı zamanda dünyada ve ülkede gelişen olumsuz siyasi örneklere bir tepkileri olsun.

Siz CHP'nin sanatçısı mısınız?

Hayır ben kimsenin sanatçısı değilim. Destek veriyorum ama bütün demokratik kitle örgütlerine destek veriyorum. İlerici, devrimci, demokrat kurum ve kuruluşların yanında durulması gereken yerde durmaya çalışıyorum. AKP'li belediyelerden de konser teklifleri geliyor ama onların siyasetleri ile uzlaşmadığım için tekliflerini kabul etmiyorum.

‘SİYASET ACIMASIZDIR’

Politik duruşunuzu siyasete girerek perçinlemek istemediniz mi?

Siyaset acımasıdır. Türkiye'nin geçmişine baktığım zaman çok daha özgür bir anlayış vardı. Bugün siyaset tıkanmış vaziyette. Siyasetçilere, Meclis’e bakıyorsunuz ağıza alınmayacak terimler kullanılıyor. Terbiye sınırları içinde olursa siyaset çok güzeldir. Ecevit ve Sayın Baykal döneminde çok teklif geldi. Ben hep beyaz kalmaya çalıştım. Sanatçı aktif siyaset içerisinde olamaz ama kendi siyasetini sanatının içerisinde sürdürmesi lazım.

Mayıs ayında ‘Mayıs’ adlı albümünüz çıktı. Nasıl gidiyor satışlar?
İyi ama eski yıllarla elbette kıyaslanamaz. Milyonlarca plağın satıldığı dönemleri yaşadık. MÜYOBİR'in başkan yardımcısıyım. Sanatçıların haklarını koruyan bir birliğiz. Korsanlara karşı mücadele veriyoruz. Telif haklarını gözetiyoruz. Yavaş yavaş daha da düzeliyor. Daha önceleri kurulsaydı bu birlik hepimizin şimdi jetleri olurdu. Bizden sonraki kuşakların ekonomik durumlarında telif hakları konusunda daha rahat edecekleri bir süreç yaşanacak. Albüm satışlarım iyi durumda. Benim dinleyicim bilinçli bir dinleyicidir.


DOĞU'DAKİ HALK HEP UNUTULDU

Kürt sorununu çözmek için bazı adımlar var. Ama bu kez milliyetçi cepheden tepki sesleri yükseliyor. Hangi iktidarlar toplumun her kesimine eşit durabildi?

Bu Türk ve Kürt meselesi AKP'nin sorunu değildir. Bu sorun 30-40 sene öncesinden kaynaklanan ve giderek büyüyen bir sorun oldu. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra başa gelen iktidarlar hep Doğu'daki insanları unuttular. Doğu'ya yatırım yapmadılar. Doğu’dakiler kendilerini ikinci sınıf insan gibi görmeye başladı. İstanbul'da aylık 1.500 lira alan bir işçiye Doğu'da bir fabrikada 600-700 lira verdiğin zaman bu insan dağa çıkmaz. Demirel hükümetinden tutun da Ecevit, Çiller hükümetleri döneminde de kimse Doğu'ya fabrika kurmadı. Yol yapmadı, su yapmadı. Bunlar hep hırsın ve intikamın büyümüş bir resmidir. Bir çocuk eline taş alıp da polis aracına atmaz ama atma durumuna gelmiş insanlar. Bunların çözümü vardı ama sorun büyüdü.

Kürt siyaseti ile ilgili olarak gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizler sanatçıyız. Bizler savaş karşıtı insanlarız. Yıllardan beri de şarkılarımızda hep barış temalarını işledik. Ülkemde ve dünyanın her yerinde acımasız savaşlar var. İnsanlar suçsuz yere bombaların altında katlediliyor. İnsanın insanca yaşayabileceği bir dünyanın anatomisini çizdik yıllardır. Bu ülkede yıllardır savaş var. İki kardeşin biri dağda, biri de askerde. Savaşın bir an önce durması lazım. Burada tabii Başbakan'ın Türkiye'de bütün siyasi kesimlerle, sivil toplum örgütleriyle, barolarla masaya oturarak, ortak bir karar alarak bu konuyu çözmesi gerekiyor. Birilerini küstürerek olmaz. Öcalan'la görüşebilir demiyorum. Öcalan'la görüşmesi için önce herkesle mutabakata vararak gitmesi gerekir.

YETER Kİ SAVAŞ BİTSİN...

Bu konuda hükümette samimiyet hissediyor musunuz

Taraflar samimi olurlarsa gerçekten savaşın durmasını istiyorlarsa neden olmasın? Bugün ETA, IRA hükümetlerle anlaşmışlardır ve silahı bırakmışlardır. Bizim için önemli olan kanın durması, insanların ölmemesidir.

Bu sorun çözüldü diyelim. Sizin gözünüzde bir artı puan alacak mı hükümet?
Ben savaşı durduran, katliamları durduran kim olursa olsun saygı duyarım. Yeter ki savaşlar bitsin, insanlar ölmesin.


Siz Gaziantep'te doğdunuz. Güneydoğu kültürünün içinden çıkan, yaşayan bir sanatçı olarak ne kattı size?

Güneydoğu'nun türkü kültürü çok önemlidir. Ağıtları, barak havaları, şairleri, ozanları çok önemli bir yer tutar. Türkiye kültürüne eşdeğer bir kültürdür. Babam türküleri sevdiği için onun dizinin dibinde türküler dinlerdim. Türkü dinlediğiniz zaman kulağınız aşina olmaya başlıyor, sesleri ayırt ediyorsunuz. Beyniniz ve kulağınız müzikle iç içe daha yakınlaşıyor. Lise sıralarında amatör bir orkestra kurarak amatörce müziğe merhaba dedim. Okulda İstiklal Marşı’nı ben okuturdum. Müzik hocam her zaman, “Sende çok farklı bir ses tınısı var, bu konuya eğil,” demişti. Daha sonra 1970'te İstanbul'a geldiğimde karşıma çıkan bir yarışma beni Altın Mikrofon birincisi yaptı.

İstanbul Türkiye'nin her köşesinden insanların göç merkezi oldu. Bir türkü var, “Neden geldim İstanbul'a” diye. Siz neden geldiniz?

Üniversite sınavları için gelmiştim. Ama yarışma birincisi olunca okulla müzik arasında bir tercih yapmak zorundaydım. Okula gitmedim, profesyonel olarak müzik hayatına atıldım. 1972 benim hayatımın dönüm noktasıdır. Altın mikrofon ödülünü kazanıp, müzik yaşamıma profesyonel olarak başladım böylece.

Gaziantep denilince o ihtişamlı mutfağı, aşçıları akıllara geliyor. Müzisyen olmasaydınız aşçı olabilir miydiniz? Var mıdır hünerleriniz? 

Ben güzel yemek yerim! Aşçı olamazdım ama arkadaşlarım sayesinde o keyfi yaşıyorum. Kimisi çok güzel çiğ köfte yapar, kimisi kuru dolma, yuvarlama yapar. Ben de güzel güzel yerim. Bunun için Gaziantep'e de gitmeme gerek kalmıyor. O otantikliği evinde sürdüren arkadaşlarım var. Ayda iki üç defa buluşur o damak zevkimizi yaşarız. Gaziantep'te annem yaşıyor hâlâ. Onu görmek, elini öpüp, hayır duasını almak için gidiyorum.

HEYKELE UCUBE DİYEN, RESİMLERİ TERS DÖNDÜREN ZİHNİYET...

Yoğun konser programınız var. Ne var programda?

Şubat'ta 11 Avrupa başkentinde konserlerimiz var. Ocak ayının 25'inde Fransa'ya gidiyorum. Cannes'te Müzik Festivaline katılacağım.

Bavul elinizde yaşıyorsunuz yıllardır. Hiç bunaldığınız, uzaklaşmak istediğiniz zamanlar olmuyor mu?

Elbette onu da yapıyorum. Sanatçı çok yoğundur. Ama kendinize ayıracağınız zamanınız da olmalı. Herkes Bodrum'da deniz kıyısında yaşar ben Kapadokya Avanos ilçesinde yaşıyorum. 200 yıllık tarihi bir evin içinde mağaraları ile birlikte restore ettirdim. O ev bir Ermeni eviydi. Dokusunu bozmadan restorasyonunu yaptırdım. Yazları gidiyorum orada yaşıyorum. Köhayatı kafamı dinlendiriyor. Orada şarkılarımı yazıyorum. Kapadokya çok gizemli bir yer. Komşuluk ilişkileri orada çok kuvvetli. Japon, Alman, Fransız dostlarım var orada. Ülkelerini bırakıp oraya yerleşmişler. 11 senedir yaz aylarını Kapadokya'da geçiriyorum. Oksijenin en bol olduğu yerlerdendir.

Bu yıl Eurovision'a katılmama kararı aldık. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz de Eurivision'a katılmayı istemiştiniz. İçinizde ukte kaldı mı?

Hükümetin bir siyaseti. Heykele ucube diyen, resimleri ters döndüren bir zihniyet Eurovision için de para harcamayı gereksiz bulabilir. “Ivır zıvır şeylerle uğraşmayalım” düşüncesinde olabilirler. Eurovision benim için bir paye değil. Eurovison'a katılmayı istedim ama gençlerin önünü tıkayarak değil, ülkemin bana verdiği bir görev olarak katılmak isterdim. İçimde ukde kaldı diyebilirim.

AİLEM, MUTLULUĞUM

Sanatçı olmasaydım doktor olmayı düşünürdüm. Çocukluk psikolojisi ile büyüyünce doktor olup ayağımı iyileştirmeyi isterdim hep. Bir yaşında çocuk felci geçirmişim. Engelli olmam nedeniyle sıkıntılar yaşadım ama izole ettim. Ben kendimi engelli olarak görmüyorum. Kızım işletmeci. Ama benimle amatör olarak konserlerde kadın vokallik yapıyor. İyi bir piyanisttir ama profesyonel olarak müzikle ilgilenmiyor. Oğlum Viyana'da yaşıyor, işletmeyi bitirdi. Orada evlendi. O da müzikle ilgileniyor. 37 yıllık evliyim. Ben gece hayatı bilmem. Konser olmadığı zaman evde ailemle olmak benim en büyük mutluluğumdur. Evlenirken bireylerin birbirlerini tanıması lazım. Saygı ve sevgi çerçevesinde yürümeyecek hiçbir gemi yok. İnsanlar zorlaştırıyorlar hayatı. Popülist kültür, magazinin kötü örnekleri etkiliyor aile yapısını. 

Yurt

➽ Paylaş:
“AKP zihniyetinin erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormusunuz?..”
Okurlara..