Ey uyuyanlar! Uykuda gezenler! Nereye gidiyoruz?

.

Uykuda gezenler, rüyada yaşayanlar, uyuyup da büyüyemeyenler


Levent KIRCA
Evet Ulusal Kanal'a genel müdür oldum. Ama ciddi olarak katkıya ihtiyacımız var. Destek lazım. 
 
Ulusal, gerçekleri konuşan tek televizyon! Eğer, gerçekleri duymak istiyorsak ve eğer, Türkiye'yi karanlığa sürükleyenlerin karşısında duracaksak, bu da bizim vazifemizse, o takdirde vazifemizi yapmalıyız. 
 
Bu arada, Utku Reyhan isimli kardeşime teşekkür ediyorum. Beni yazıları ve duyguları ile yalnız bırakmadığı için. Gerçekten teşekkür ediyorum. Türkiye çölünde insan bulmak çok önemli! Gerçek bir insan Utku kardeşimiz. Rahmetli Mehmet Ali Birand'la ilgili yazıya bütünüyle katılıyorum. Benimle ilgili değerlendirmeleri de gerçeğin ta kendisi! Eğer, Utku kardeşimin yazılarını internetten okumak istiyorsanız ki okumalısınız, girin bakın internete analar ne evlatlar doğuruyor.

SEVİLMEK NE GÜZEL ŞEY!

Çocukluğumdan bu yana; sempatimden, doğruluğumdan ve açıksözlülüğümden dolayı insanlar beni sevdiler. Bunu görmek için, sokakta benimle yürümek lazım. Elbetteki üç beş düzen yalakası beni sevmeyecek. Sevse şaşardım zaten! 
 
Sayın Fatih Altaylı'yla bir program yaptık. Bu kadar ses getireceğini ben de tahmin edemezdim. Bu karşılaşma, doğruyla yalanın karşılaşmasıydı; sevilenle sevilmeyenin karşılaşmasıydı; ezilenle ezenin karşılaşmasıydı. Neyse… Oldu bitti. Fatih kardeşimiz için çok üzüldüm. Geçin programı, bir insan bu kadar mı sevilmez? Bir insandan bu kadar mı nefret edilir? Hiç mi yokmuş seveni? Bir insan bu yaşamda, bu nefreti nasıl kazanır? Her ne yapıyorsa ki biliyoruz ne yaptığını yani değer mi? Bu hayat bu nefretle çekilir mi? Ne bıraktı Mehmet Ali Birand geriye? Ölümünün onbeşinci günü, köşeler onu yazmaya başladı.
Para sahibi olmak, zengin olmak, mutlu olmak için yeterli değil! Başkaları için, ülke için yaşamasını bileceksin! Gerçekler paha biçilmez bir miras.
Koruyabilene!

KİM TUTAR

“Azınlık” oyununu yüzbinler seyretti. Oyunun içinde, zaman zaman kendi kahramanım olan insanları oynadım. “Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Uğur Dündar, Soner Yalçın” salon alkıştan inledi... Uğur Mumcu ve Deniz Gezmiş'te adeta yıkıldı. "Bu ne sevgi!" diye düşünmüşümdür. "Sevilmek ve sevilmemek" tıpkı "Olmak ya da Olmamak" gibi.
 
Oynayıp dalga geçtiğim, yalaka ve dönekler de yuhlandılar. İzleyenler çok iyi biliyor. 
Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve birkaçı daha... Yüz oyununun yüzünde de yuhlandılar. 
 
Şimdi soru geliyor;
Bunların bu durum kulaklarına gitmedi mi? Gitmez mi. Çoğunun akrabaları da oyunu seyretti. İşte beni karalama sebeplerinden biri bu. Biri de İşçi Partili olmam. Karalanıyorum diye susacak mıyım? Ne münasebet. 
 
İnadına gerçekleri söylemeye devam!
 
Adam bana şöyle bir soru soruyor:
Hem iktidara hem de muhalefete muhalifsin. "Bunu reklam için mi yapıyorsun?" diyor. Ulan, insan reklam olsun diye kafasına kurşun sıkar mı? Hapishaneleri dolduran yurtseverler reklam olsun diye mi yatıyorlar? Bunlar salak mı ya? Evet salak. Ağızlarıyla söylemekte dahi behis görmüyorlar. 
 
Sinmeyeceksin, korkmayacaksın. Yaslandığın halkın sevgisi ve doğruluk olacak. Bu uğurda koşacaksın. Adres de, İşçi Partisi olursa kim tutar seni!

DOĞUM SANCISI

Kadınların, ‘ki, onların yüce varlıklar olduğunu düşünüyorum’ doğum sancıları vardır. Sanatçı da, bir eseri vücuda getirmeden önce aynı sancıyı çeker. İçine kapanır, herkesten kaçar tuhaflaşır. Şu an için ben de öyleyim. Çünkü doğurmak üzereyim.
 
Ne mi doğuruyorum? Elbette yeni oyunumu. 
 
Benim halimden ancak gerçek bir sanatçı anlar. Altı tiyatrocu kapandık, yedi kitap üzerine çalışıyoruz. Başta hayranı olduğum Soner Yalçın “Samizdat” ve “Siz Kimi Kandırıyorsunuz!” Semih Çetin, "Bir İhanetin Öyküsü'', Tuncay Özkan "Hapiste Yatacak Olana Öğütler", Müyesser Yıldız "Vatan Yahut Silivri" , Gürdal Mumcu "İçimden Geçen Zaman", Nilgün Doğan "Adını Siz Koyun". Oyunun başlama tarihi belli. Bize, ha gayret! Size de iyi seyirler! Müzikleri kimin dersiniz? Hükümet tarafından mahkeme mahkeme süründürülen dünya çapındaki sanatçımız “Fazıl Say”.
 
Saymaya başladık günleri!


Bekir Coşkun
 
Hayranlık duyduğum farklı bir insan ‘Coşkun’. Yazılarını defalarca okuyorum yetmiyor! Kesip saklıyorum. Peki ya insanlığı... Hele o güleryüzü... Onun gibi olmak, olabilmek… Belki birgün bana da nasip olur.
 
Bir sürü gazeteci dostum var. Beni karalama kampanyasında, benden yana çıkan ilk gazeteci. Zaman zaman güzel yazılarını okuduğumda telefon açar, kutlamak bahanesiyle sesini duyarım. Telefonda, sesi de yüzü gibi güler. Dilerim Tanrı'dan her daim güldürsün Bekir Coşkun'u. 
 
Çünkü, bu ülkenin Bekir Coşkun'lara ihtiyacı var! Benim de.

SIKMA BAŞLI KADINLARIMIZ

AKP'nin yargıyı ele geçirmesinden az sonra, sıkma başlılar da mahkeme salonlarına girdi. Yani hanım avukatlar duruşmalarda müvekkillerini başları iki kere örtük olduğu halde savunacaklar.
 
Neden iki örtü? Saç tellerini erkeklere göstermemek için. Gösterirlerse ne olur? Erkek günaha girer. Bu nedenle önce başlarını bağlıyor, bağladıktan sonra kıyısından köşesinden hala bir saç kılı görünmesin diye bir de bandaj takıyorlar. Böylece saçları, erkekleri tahrik etmiyor. Peki vücutlarının bütün kıvrımlarını belli eden o giysilere ne demeli? Yüzlerindeki boyalara, göz makyajlarına, takma kirpiklerine, estetikli ve botokslu yüzlerine ne diyeceğiz? Olduk olmadık yerlerde dansözlere taş çıkarırcasına göbek atmaları erkeklerin başını döndürmüyor mu? Onlar da çok iyi biliyorlar ki bu örtünmeler politik simgedir. AKP'ye hoş görünmedir. Dinimizin kitabı “Kuran-ı Kerim’i” kaç kişi okudu acaba? Kuran'da başörtülecek, saç görünmeyecek diye birşey yok! Binbeşyüzyıl önce bütünüyle çıplak gezen, göğüsleri açık bir şekilde dolaşan Arap kadınlarına “Kuran-ı Kerim” edep yerlerinizi örtün demiş. Hiçbir şeyi okumayanlar bari hiç olmazsa dinimizin kitabı “Kuran-ı” okuyuverin bir zahmet.

Ey uyuyanlar!
Uykuda gezenler!
Nereye gidiyoruz?
Nereye götürülüyoruz?
Farkında olmanız için daha neyi bekliyorsunuz?


UĞUR ULUDAĞ

Yeni oyunu “Bi Oyun Varmış” ı izledim. Hem de kahkahalarla…
 
Kadın erkek ilişkisi üzerine hem yazmış, hem de oynamış. Yazarlığını tartışmasız sevdiğim Uğur'un, bu kez oyunculuğuna da hayran kaldım! Oyunu Doğa Rutkay'la birlikte oynuyorlar. Doğa da tek kelime ile harika! İkisini seyrederken kendimden geçiyorum. Tiyatro gibi tiyatro! Sanatın yok edildiği, tiyatroların kapatıldığı günümüzde eğer, doğru dürüst bir oyun izlemek istiyorsanız emekle ve göznuruyla işlenmiş farklı bir lezzet…
 
İzlemenizi iştahla tavsiye ediyorum!
 
‘Behzat Haki Butak’ın kavuğunu bana verdiler. Ben de bu kavuğu ‘Uğur Uludağ’a vermeyi düşünüyorum. Ancak bundan sonraki iki oyununda, performansına bakacağım. Bunun, Uğur'u mutlu edeceğinden çok eminim. O da, sonra böyle bir sanatçıya devredecek kavuğu. Tabi uygun gördüğü zaman.
 
Cem Yılmaz'ın bu son yaptığına eğer film deniyorsa, ben birşey demiyorum! Zaten fukara yurttaşın cebinden parayı çekmenin ötesinde hiçbir şey değil. 
 
Şahan'ın filmi de düşük kaliteli. Sermaye çevresi sinemaya destek olmazsa, hükümet sanatı yok sayarsa, çıtanın seviyesi elbette bu kadar alçalır. 
 
Bilinmeli ki, sanat olmadan Cumhuriyet olmaz! Sanat kurtulmadan Cumhuriyet kurtulmaz!
 
Sevgilerimle...



➽ Paylaş: