Ortaçağ kafasından yansımalar
Bilimi Şeytanlıkla Suçlamak
Işık KANSU

Eline Türk Antropoloji Ensitütüsü Tarihçesi’ni almış,
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde antropoloji bölümünün kurulmasıyla birlikte
kafataslarının incelendiğinden söz ediyor:
“10 ayrı bölgeden bu kafataslarını toplamışlar. Kadın ve erkekler
üzerinde ölçümler yapılıyor. Bizim millet tarifimiz bu olabilir mi? Türk
Antropoloji Enstitüsü’nün tarihinde iki kıymetli vesika diye geçer, Reisicumhur
olarak Mustafa Kemal, İsmet Paşa’nın da o zaman altında başbakan olarak imzası
var. Onunla da Nurettin Beyefendi’ye İstanbul Darülfunun Emiri’ne bununla ilgili
tebrik yazılmış. Bu insani midir, vicdani midir? Dinimizde, inanç dünyamızda
yeri olabilir mi? Şeytan kendisinin ateşten, insanın ise topraktan yaratıldığını
söylemiş ve kibir etmiştir. Kendi soyunun diğerinden üstün olduğunu iddia eden
hiç şüphesiz şeytanın izindedir.”
Daha önce kafası basmayan kimi medyacılara da yanıt vermiştik:
Antropoloji, dün gazetemizde Celal Şengör hocamızın da
belirttiği gibi tüm dünyada geçerli, “insan bilimi” anlamına
gelen bir bilim dalıdır. İnsan topluluklarını fizik yapı, kültür ve davranış
bakımından ayrılıklarını inceler. İnsanlar ve toplumların neden birbirlerine
benzediğini ya da benzemediğini, neden, nasıl değiştiklerini araştırır.
Geçmiş uygarlıklardan fosilleri, dünyanın başlangıcından bugüne gen mirasını,
çeşitli bölgelerdeki insanların biçim ve renk farklılığını, davranışlarını
öğrenmeye çalışır.
Bu çerçevede, Türkiye’de başta Eti’ler olmak üzere birçok Anadolu uygarlığını
aydınlatabilmek için antropolojik araştırmalar yapılmıştır ve bugün 10’a yakın
antropoloji bölümünde de yapılmaya devam edilmektedir.
Özetle antropoloji, ırkçılıkla yakından uzaktan ilgisi olmayan bilimsel bir
çalışma yöntemidir.
Bilim dediğin de din, inanç ve dogma üzerinden yükselmez.
Bir bilim dalını “şeytanlıkla” suçlamak ise tümüyle
Bruno’yu yakan, Galila’yu yargılayan ortaçağ kafasının
ürünüdür.
Kimin çıkarı?
CHP’li Atilla Kart ve arkadaşları, TBMM’ye Türk Telekom ile
ilgili bir araştırma önergesi verdiler.
Önergeye neden olan son gelişmeyi Kart, şöyle özetliyor:
“Verimlilik ve teknolojik yenileme gerekçeleriyle özelleştirilen
Telekom’u, bir başka devlet, hem de Katar devlet fonu alacak hale gelmiştir.
İmtiyaz sözleşmesine, Danıştay kararlarına ve Devlet Denetleme Kurulu
raporlarına rağmen Telekom’un içi boşaltılmaktadır. Ülkemizin çıkarlarının
bilinçli ve tertipli olarak ihlal edildiği yönünde ciddi bulgular söz
konusudur.”
Ülke çıkarı, kamu yararı gibi olguların artık geçmişte kaldığını hâlâ
algılamayanlarımız var.
.
Çıkar ve yarar öncelikli artık.
Türkiye’nin iletişiminin, Recep Tayyip Erdoğan’ın dostluk
ilişkileri çerçevesinde Hariri ailesine teslim edildiğini, yine aynı çerçevede
biricik dost ve müttefikimiz Katar şeyhlerine devredilmesinin de çok doğal
olduğunu artık hazmetmemiz gerekiyor.
Yakında sultanımız olacak değerli büyüğümüz hazmetmiş bir kere, muhalefete
lafı mı düşer?
Adım adım
Anketlere bakılırsa Adana’da bugün yerel seçimler yapılsa, anakent
belediyesinde CHP ile AKP at başı gidiyor.
İktidar hemen önlem alıyor. Başbakan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından
Adanalı Ömer Çelik Kültür Bakanlığı’na getiriliyor.
Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen yine açık ara ile gidiyor.
Öğrenciliğini Eskişehir Maarif Koleji’nde geçirmiş, daha sonra Anadolu
Üniversitesi’nde görev yapmış Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı,
Milli Eğitim Bakanlığı’na oturtuluyor.
Trakya’da AKP yine yerlerde sürünüyor. Öyleyse… Göçmen Mehmet
Müezzinoğlu Sağlık Bakanlığı’na atanıyor. Bakan olarak da ilk
ziyaretini Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği’ne
yapıyor.
Güneydoğu’da BDP’nin önünü kesmek gerek. Mardinli Muammer
Güler İçişleri Bakanlığı’na getiriliyor.
Kimse kuşku duymasın: AKP’nin bundan böyle atacağı her adım, anayasa
değişikliği ve yerel seçimler için olacak.
Önemli olan
Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye’nin bütünlüğü bizim
için çok önemli” dediği günlerde…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kravat takmayı reddeden BDP’li Sırrı
Süreyya Önder, İmralı’daki “önderine” kravat ve takım
elbise ile gitti.
Stalin tarzı bıyık bırakmış olan “önder” Abdullah Öcalan,
İmralı’da kendine bağlılıklarını sunanlara, Türkiye’nin yol haritasını yeniden
belirleyecek mektuplar verdi.
Öcalan’ın, Mandela olma yolunda yürüdüğünü ileri süren gazetelerde
“Beyaz Türklerin barış sürecine karşı takıntılı” oldukları, ama
Türklere rağmen “Kürtler ve dindarların Cumhuriyeti yeniden inşa
ettikleri”ne ilişkin değerlendirmeler yayımlandı.
Yaaaa! Neymiş? Suriye’nin bütünlüğü bizim için çok önemliymiş…
Ad değişikliği
AKP iktidarında “en ziyade müsaadeye mazhar” kurum haline
gelen MİT’in adı da değişti: “Mektup İliştirilmiş Taşıyıcı.”