AKP açılımları ve “Derin provokasyon”lar

Diyarbakır'da 'barış'tan çok 'Hizbullah, PKK, derin' sözcükleri duyuluyor. Üst düzey yöneticilerinin 2011 yılında tahliye edilmesiyle yeniden ayağa kalkan ve partileşen Hizbullah, yeni süreçte "ben de varım" yolunu seçti. 
 
 
 
 Hizbulkontra hortluyor mu?
 
 
 
 
 Nevruz’da çözüm umudu yükselen Diyarbakır’da, Dicle Üniversitesi’ndeki son çatışmaların ardından “1990’ların başındaki PKK-Hizbullah kavgası yeniden mi hortluyor” kaygısı büyümeye başlamış. 
 
Hizbullah yanlısı grupların kutlu doğum haftasında planladıkları bir toplantı için Nevruz parkının kendilerine verilmemesi, üniversitede düzenledikleri konferansla ilgili bildiri-pankart kavgaları ve çıkan çatışmalar sırasında “PKK-BDP’nin kalesi olarak görülen bir üniversitede ‘Kahrolsun PKK’ sloganları atılması” kentte gerilimi yükseltmiş. “Derin provokasyon” kuşkuları ve “Hizbullah, ‘Ben de varım’ diyor. Seçime giderken yeni çatışmalar yaşanabilir” kaygıları dile getiriliyor.

Diyarbakır’da Nevruz’un ardından hava yumuşarken güzellik yarışması hazırlıkları ve polis panzerleri önünde poz veren güzeller sürece “magazin” boyutunu da ekleyivermişti. 
 
Ancak, Hizbullah yanlılarının tepki gösterdiği Dünya Medeniyetler Kraliçesi Yarışması, kutlu doğum haftasına denk geldiği gerekçesiyle iptal edildi. Arkasından Dicle Üniversitesi’nin karıştığı haberi geldi. Kendilerini “yurtsever, solcu” olarak nitelendiren gençlerle, Hizbullah’a yakınlığı ile bilinen Bilge Gençlik Kulübü üyesi gençler arasında çatışmalar çıktı. 
 
Basında “karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma çıktığı” haberleri yer alırken Dicle Üniversitesi kampusunda konuştuğumuz gençler öncelikle bu ifadeye tepki gösteriyor. “Dicle Üniversitesi’nde karşıt görüş olmaz. Gelenler dışarıdan. Yurtsever öğrencilere saldırdılar” diyorlar. “Yurtsever gençler, bu üniversitede ‘Kahrolsun PKK’ sloganları atılmasını kabul edemez” sözleriyle de olayın hâkimiyet kavgası boyutunun altını çiziyorlar. Hizbullah geçen yıl partileşmiş ve HÜDA-PAR kurulmuştu. HÜDA-PAR ise “Bilge Gençlik Kulübü üyesi öğrencilere PKK’li bir grup öğrenci tarafından saldırıda bulunulmuştur” görüşünü savunuyor.

Emniyet provokasyonun parçası

DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, birkaç gündür üniversitede. Öğrencileri sakinleştirmeye çalışırken başından yaralanan Tuğluk “Bana polisler attı şişeyi. Öğrencileri otobüslerin içine almıştık. Polise öğrenciler de karşılık veriyordu. Biz arada kaldık” diyor. Tuğluk’a “Bu işin arkasında ne var?” diye sorduğumuzda şu yanıtı veriyor:

“Bu işin provokasyon olduğu kesin. Birileri tahrik ediyor. Yurtsever, sol öğrencileri sakinleştirmeye çalışıyoruz. Rektör ortada yok. Öğrencileri suçlayan bir yaklaşım içinde. Çok duyarsız. Bu kadar olay oldu, gelip öğrencileri muhatap almadı. Polis işgal etmiş üniversiteyi, sopalarla içeri girdiler, yakaladıklarını linç ettiler. Kafaları, kolu kırılanlar var. Emniyet’in tahriki var. Diyarbakır Emniyetinin bir bölümünün bu provokasyonun parçası olduğunu düşünüyorum.”

Tuğluk’a “PKK-Hizbullah kavgası hortluyor mu” diye sorduğumuzda ise çok temkinli bir dil kullanıyor ve doğrudan “Hizbullah” yanlılarını hedef almamaya özen gösteriyor. “Ya o adı kullanıyor birileri ya da o kılıkla hareket ediyorlar. Öğrencileri çok zor ikna edip şehre götürmek istedik. Yolda 50 kişilik sivil eylemci grubu otobüsü çevirdi. Bunların Hizbullah taraftarı olduğu kanaati var. O 50 kişiyi incelesinler, kim oldukları meydana çıkar. Kim olduklarını Emniyet bilmiyor mu?” diyor.

Kavga başlıyor demek için çok erken


Hukuk fakültesinde bir başka “akil insan” da İç Anadolu Bölgesi’nde çalışacak Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun. Onun kapısını da çaldık. Coşkun, kentin gerginleştiğini vurguluyor ancak “PKK-Hizbullah kavgası yeniden başlıyor” yorumları için “çok erken olduğunu” söylüyor. Hizbullah’ın partileşmesinin “çok önemli” olduğunu vurgularken “Siyasetin yumuşatıcı bir yanı var, dokunulur oluyorlar. Hizbullah’a göre, AKP yeteri kadar Kürt değil, BDP yeteri kadar Müslüman değil. Siyaset bu gerilimi yumuşatır” diyor. “Hizbullah, barış sürecini desteklemiyor mu” diye sorduğumuzda “Destekliyor. Bütün Kürt hareketleri destekliyor” karşılığını veriyor. Coşkun, güzellik yarışmasının ise “suni bir şey olduğunu” düşünüyor. “Kentte bir karşılığı yoktu. Mutlaka güzellik yarışması yapılsın diyen kimse yoktu. Polis panzerleri önünde kızların fotoğrafları falan çok oryantalist bir tavırdı” görüşünü dile getiriyor.

Elçi: Çatışma işaretleri


Sivil toplum örgütleri, gerilimin düşmesi için girişimlerde bulunmuş. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 1990’lardaki kavganın yeniden başlayabileceği kaygısı taşıdığını söylüyor. Elçi, “Böyle bir gerginliğin, çatışma işaretlerinin belirdiğini ne yazık ki görüyoruz. Önümüzde seçimler var. Bu kesim de seçimlere girecek. Korkarım ki; birbirine tahammül etmeyen kesimlerin bu süreç içerisinde karşı karşıya gelmesi, gerginlikler yaşanması olasılığı var” diyor. Elçi, polis ve üniversite rektörlüğünü de eleştiriyor. “Polis yetkililerinin gerekli önlemleri alması gerekirdi. Bazı gruplara müsamahakâr davranıldığı kanaati var. Rektörlüğün de dirayetli davranmadığı gördük” diyor.

Fitil ateşlendi

Dicle Üniversitesi’ndeki olaylar Hizbullah-PKK çatışmasının yeniden alevlenip alevlenmeyeceği tartışmalarını getirdi. 17 Ocak 2000’da İstanbul Beykoz’da örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından, Hizbullah’ın önemli isimleri Sülhattin Ülük, Hacı Bayancuk, Edip Gümüş ve Cemal Tutar, birbiri ardına gerçekleşen operasyonlarla ya tutuklandı ya da öldürüldü. Ancak örgütün siyasi yapılanmasını yeniden ayağa kaldırması için birkaç yıl geçmesi yetti. Muztazaf-Der adıyla Diyarbakır merkezli olarak Türkiye’nin birçok ilinde örgütlenen Hizbullah’ın birçok yöneticisi 2011 yılı başında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle salıverildi. 
 
Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden gece yarısı tahliye edilen Edip Gümüş ile Cemal Tutar, ertesi hafta haklarında tutuklanma kararı çıkarılsa da çoktan yurtdışına çıkmıştı bile. Örgüt 2009 yılında Diyarbakır’da düzenlenen “kutlu doğum haftası” ile ilk kitlesel mitingini de gerçekleştirdi. Miting Mustazaf-Der’e mal edilse de Diyarbakır Müftülüğü ile AKP Diyarbakır teşkilatı da miting için tüm gücünü seferber etmişti. Ancak mitingin daha sonra Mustazaf-Der’e, dolayısıyla da Hizbullah’a mal edilmesiyle, şeriatçı örgütle aynı saflarda durmaktan çekinen AKP ve Diyanet, daha sonraki yıllarda etkinliğin ortağı olmaktan uzak durdu. Abdullah Öcalan’ın yakalanması, Velioğlu’nun da öldürülmesiyle iki örgüt arasında zımni bir “ateşkes” süreci de başladı. Hatta Öcalan, 2007 yılında Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kurulmasına ilişkin önerisinde Hizbullah’ı da DTK çatısına davet etse de bir karşılık alamadı.

Sessiz ateşkes son buldu
Yıllarca iki örgüt arasındaki sessiz ateşkes 26 Haziran 2012’de “Hizbullah Basın Bürosu” adıyla yapılan açıklamayla son buldu. Hizbullah legal alandaki çalışmalarına hız vererek Hür Dava Partisi’ni (Hüda-Par) kurdu. Kürt sorunun çözümü için başlatılan süreçte varlığını ortaya koymaya çalışan Hüda-Par kısa süre önce yayımladığı açıklamada PKK’nin Kürtlerin tamamını temsil etmediğini belirterek adeta “biz de varız” açıkmalaması yaptı. 21 Mart’ta Diyarbakır’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajının okunduğu Nevruz kutlamalarından rahatsız olan Hizbullah’a yakın çevreler kutlu doğum haftası etkinliklerinde kendilerinin de var olduğu ortaya koyma yoluna gitti. 
 
Dicle Üniversitesi’nde yapılmak istenen kutlu doğum etkinlikleri çatışmanın fitilini ateşledi. Sarıklı, cüppeli, çarşaflı Hizbullah yandaşı binlerce kişinin üniversitede kıldığı toplu namaz, konferans veren ilahiyatçı yazar Mehmet Göktaş’ın “Yeryüzünün değişmesi için Allah’ın düğmeye bastığına inanıyoruz. Startı verdiğine inanıyoruz. Allah’ın dini gelecek bu dünyaya. Allahü Teala bu işin içine bizi de sokacaktır” sözleri ve salonda atılan “Kâfirler için yaşasın cehennem” sloganları 90’lı yıllarda sokak ortasında ensesinden vurulan insanları ve Hizbullah’ın mezar evlerini akıllara getirdi. 
 
 Cumhuriyet
 
➽ Paylaş: