9 kişi kesin kayıp!
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal: “146 kişilik kayıp şikayeti geldi. 39 kadın 105
erkek. Bunlardan 137’sini biz bulmuşuz. Ama 9’u kesin kayıp...”
9 kişi kayıp!
İstanbul Barosu, Gezi Parkı direnişi sürecinde yaşanan hukuk ihlallerini
gazetecilere anlatan bir toplantı düzenledi. Toplantıda konuşan Ümit Kocasakal,
Gezi Parkı sonrasında başlayan dönemin bir cadı avına dönüşme tehlikesi
taşıdığını anlattı.
Kocasakal, “endişeliyiz” dedi. Baronun
hazırladığı sunumda “146 kişilik kayıp şikayeti geldi. 39 kadın 105
erkek. Bunlardan 137’sini biz bulmuşuz. Ama 9’u kesin kayıp.”
Kocasakal, gözaltının keyfiliğini “30 duran adam gözaltına alınmış 2’si
avukat. Bunlar serbest bırakılmış. Yani polis sadece duran insanı bile gözaltına
alıyor” denildi.
“Sizi buraya çağırmamızın nedeni geleceğe ilişkin duyduğumuz
kaygılar.
Hukuki süreç başka bir yöne ilerlemeye başladı.” diye söze
başlayan Kocasakal, İstanbul Barosu’nun bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Kanun baroya hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma yetkisi
veriyor. Biz de bu yetkiyle görev yaptık. Bu süreçte bine yakın avukatımız görev
aldı. Bir kriz masası oluşturuldu İstanbul Barosu’nda. Baro halka hukuki hizmet
verdi.”
Kocasakal İstanbul Barosu’nun çalışmalarını “Sadece İstanbul’daki
gösterilerde yaklaşık 17 bin kişi bu süreçte Baro’yla ilişki kurdu. 882 kişi
hakkında yakalama ve gözaltı gerçekleştirildi. 6 kişi tutuklanmış durumda. Tabii
sorgular devam ediyor” ifadeleriyle anlatırken gözaltına alınanların
bazılarının toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefetle, bazılarının terör,
bazılarının da örgüt kurma ya da üye olmakla suçlandığını söyledi.
Kocasakal “3 kere o meydana geldim, her protestoda farklı yönlere
çekmek isteyenler olabilir ama ana omurgada böyle bir şey görmedim. Anneler,
babalar, çocuklar bir aradaydı. Protesto anayasal bir haktır”
sözleriyle Park’ta gördüklerini anlatan Kocasakal “Kanun herkes önceden
izin almaksızın şiddet ve cebir yöntemlerine başvurmadan gösteri hakkına
sahiptir diyor. Bunun arkasında bir şeyler aramanın kimseye bir yararı
yok” dedi.
“Bu olaylar bağımsız yargının önemini gösterdi. Bugün Türkiye’de
bağımsız yargıya güven olsa olaylar çok başka olur. Seçimlerde size verilen
yetki şartlı bir yetkidir. Seçimlerde sana 4 yıllığına verilen yetki bağımsız
yargı denetlemek şartıyla istediğini yapabilirsin demektir.” diyen
Kocasakal, Başbakan Erdoğan’ın sıkça başvurduğu “milli irade” kavramını şöyle
eleştirdi: “Milli irade kavramı Rousseau’ya ait. Yüzde 51 ne diyorsa
milli irade odur. Yani yüzde 49’un hakkı yoktur. Bu yüzden milli irade kavramını
en çok kullanan iki kişi Hitler ve Mussolini’dir. Bu kavramlar tehlikeli. Bana
oy verenler vermeyenler tehlikeli. Milli irade yüzde 51 ise yüzde 49
ne?”
9 KİŞİ KAYIP
Ümit Kocasakal, Başbakan’ın ve hükümet üyelerinin yargıya müdahale suçu
işlediklerini söyleyerek şunları anlattı: “Savcı baret ve gözlüğü silah
olarak görüp cebir ve şiddet unsurunu sokup tutuklama istiyor. İstanbul ve
Ankara’daki mahkemeler tutuklamaları reddetti. İşte bundan sonra Başbakan çıktı
dedi ki ‘yargıdan üzerine düşeni yapmasını bekliyorum’. Açıkçası bu söylem
TCK’ya göre suç. Yargıyı etkileme suçudur. Bu söz, bu kişileri tutuklayın
demektir. Hüseyin Çelik tahliyelerden sonra dedi ki ‘bu tahliyeler yeniden
değerlendirilir’. Egemen Bağış dedi ki ‘oraya girenler terör suçu işliyor’.
Bunların hepsi yargıyı etkileme suçudur. Görüyoruz ki yargı bu açıklamalardan
vazife çıkarıp harekete geçiyor.”
Ümit Kocasakal polisin orantısız değil hukuksuz güç kullandığını söyledikten
sonra orantısız gücün ne olduğunu şöyle anlattı: “Başbakan ‘tabii polis
biber gazı sıkacak, bu Avrupa Birliği’nde de böyle’. Hayır öyle değil. Polisin
istediği zoru kullanma yetkisi yok. Bunun sınırı Polis Vazife ve Selahiyetler
Kanunu’nda çizilmiş. Kanunda ‘polis görevini yaparken direnişle karşılaşması
halinde bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında direnmenin mahiyetine ve ölçüsüne göre
direnenleri etkisiz hale getirmek için gittikçe artan ölçüde kullanabilir’
diyor. Yani önce ihtar yapacak, sonra kademeli olarak güç kullanacak. Yani önce
bedeni güç, sonra biber gazı, cop su kullanacak. Yani polisin güç kullanması
için direniş olması lazım. Ayrıca böyle durumlarda polisin kendiliğinden
kullanma yetkisi de yok. Amiri karar verir.”
Kocasakal biber gazının rastgele uygulanamayacağını buna ilişkin Avrupa İnsan
Mahkemeleri Kararları olduğunu anlattı. Kocasakal biber gazının kullanımına
ilişkin kuralları şöyle anlattı: “AİHM kararlarında biber gazının nasıl
kullanılacağını gösteren kararlar var. Yakın mesafeden, yaralıların olduğu yere,
kapalı alanlarda kullanamazsınız, açık alanlarda dahi istisnai olarak
kullanamazsınız. Buna maruz kalanların uğrayacakları sağlık sorunlarına karşı
tedbir alınmış olmalı. Bu kurallara uyulmadı.”
Kocasakal önümüzdeki süreçte bir cadı avına dönüşecek uygulamaların
endişesini taşıdıklarını “Tam bir cadı avının kullanılacağını gösteren
işaretler var ve hatta başladı. Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi toplu davalara
dönüştürüleceği görülüyor.” İfadeleriyle açıkladı. “İkinci
endişemiz sosyal medyanın baskı altına alınmasıdır. Üçüncü endişemiz hukukun
eğilip bükülerek başka bir hale getirilmesidir.” diyen Kocasakal örgüt
suçlamasının keyfi kullanıldığını söyledi. “Herkesi terörle, darbeyle,
örgütle yargılıyorlar. Bunun olması için anayasal düzeni yıkmak gibi bir amaç,
bunun için bir araya gelmiş organize bir örgüt, devamlılık halde bir araya
gelme, cebir ve şiddet içerecek şekilde eylem yapmak gerekli. Bunların hiçbiri
olmadan bu suçlamalar yapıyor. Bunu yapanlar hukuku uygulamıyor, gözdağı
veriyor.” diyen Kocasakal olayların ulaştığı boyutla ilgili vahim
rakamlar verdi.
Baronun hazırladığı sunumda “146 kişilik kayıp şikayeti geldi. 39
kadın 105 erkek. Bunlardan 137’sini biz bulmuşuz. Ama 9’u kesin kayıp.”
Kocasakal, gözaltının keyfiliğini “30 duran adam gözaltına alınmış 2’si
avukat. Bunlar serbest bırakılmış. Yani polis sadece duran insanı bile gözaltına
alıyor” denildi.
Sözcü