AKP'nin püsküllü belası: 'Marjinal'ler
Gezi Parkı eylemleri Türkiye tarihinin en ilginç kitlesel hareketi olarak tarihe
geçti. Başbakan’ın marjinal söylemleri de. Oysa yasadışılarmış gibi bir edayla
“marjinal” olduğu söylenen yapıların hepsi yasaldı. Şiddetse eylemcilerin değil,
devletindi. Dolayısıyla başbakana yanıt yine “marjinal”lerden geldi, internette
dolanan bu fotoğraf fazla söze yer bırakmıyor...
İktidarın 'kötü' çocukları: 'Marjinal'ler
.
Türk Dil Kurumu’nda böyle açıklanan bu kelime şu
sıralar iktidarın dilinden düşmüyor.
.
Üstelik de büyük bir tehlikeyi işaret
edermiş gibi bir sunumla...
Başta başbakan olmak üzere validen Bülent Arınç’a,
Hüseyin Çelik’e kadar bütün yöneticiler Gezi Parkı eylemleriyle ilgili
yaptıkları her konuşmada, eylemlerde marjinaller olduğunu vurguluyor. Onlar bunu
tekrarlıyor, polis şiddeti tırmanıyor. Sonuç, 22 yaşındaki Abdullah Cömert
Hatay’da, 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş İstanbul’da, 26 yaşındaki Ethem
Sarısülük Ankara’da polis tarafından öldürüldü.
Polis memuru Mustafa Sarı ise eylemcileri kovalarken köprüden düşerek
öldü. Üstelik 59 kişinin durumu ağır, altısının da hayati tehlikesi bulunuyor.
Vahşet bu kadarla da sınırlı değil, 100 kişi kafa travmasına uğradı, 11 kişi
gözünü kaybetti, bir kişinin dalağı alındı. Toplamda 7822 kişi yaralandı ve ne
yazık ki artıyor, çünkü polis şiddeti hâlâ sokakta, en
azından biz bu satırları yazarken öyleydi. Tabii ki iktidarın “marjinal” söylemi
de doludizgin devam ediyor. Peki kim bu marjinaller? Marjinal olmak yasadışı
olmak mı? Bu söylemler toplumda nasıl bir ayrışmaya neden oluyor? Bunları
Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Füsun
Üstel’le konuştuk.
- Gezi Parkı olayları başladığından beri hükümetin ağzından
düşürmediği bir kelime oldu, marjinallik. Siyaset bilimi literatüründe gerçekten
marjinallik diye bir kavram var mı?
- Daha çok sosyolojinin ve psikolojinin konusu marjinallik, siyaset
bilimi görece daha yakın zamanda bu konuyla ilgilenmeye başladı. Kelime
üzerinden gidersek sınırda olanlar kastediliyor. Sınırda olmaksa iki şekilde
gerçekleşiyor. Bir, sistemle uyuşmadığı, farklı hayat tarzları, tercihleri
olduğu için sistem dışı kalmayı, sınırda olmayı, gönüllü olarak kendileri kabul
edenler. İkincisi de, sistemin ama sadece devletin değil, toplumun da dışladığı
kesimlerden olmak; örneğin çeşitli etnik grupların üyesi oldukları için sistem
tarafından tehdit olarak algılananlar... Ama tabii başbakan, marjinal derken
aslında muhalefetten söz ediyor. Muhalefeti kendi içinde tasnif etmek,
sınıflandırmak istiyor. Çünkü “muhalefete muhalifim” diyemiyor. AKP, on yılı
aşkındır sürdürdüğü iktidarında aslında ilk defa bir muhalefetle karşılaşıyor.
Tayyip Erdoğan’ın düşünebileceği tek muhalefet parlamentodaki ya da parlamento
dışındaki siyasal partilerden gelebilecek olandı . Oysa farklı bir muhalefet
biçimi, çok parçalı, eklektik ve bu nedenle de odağı belli olmayan bir toplumsal
muhalefet çıktı.
- Tayyip Erdoğan’ı bu kadar saldırgan yapan da bu şaşkınlık
herhalde. Üstelik ne zaman polis şiddeti yükselecek olsa, öncesinde marjinal
gruplardan bahsediliyor.
- Ben meseleyi Tayyip Erdoğan üzerine odaklamayı tercih etmiyorum. O
zaman Erdoğan’ın tek adamlık ve mutlak liderlik konumunu olağanlaştırmış,
pekiştirmiş oluruz. Ortada bir siyasal parti var, bunun bir siyasi programı,
projesi var. Dolayısıyla AKP üzerinden okumak daha uygun.
Türk siyasal sisteminde bir temsiliyet sorunu var. Yüzde 10 barajla
zaten seçmen iradesinin önemli bir kesimi siyaset dışında kalıyor. Eğer yüzde on
baraj olmasaydı ya da çeşitli ülkelerdeki gibi daha aşağı oranda tutulsaydı
AKP’nin iktidarı bu kadar mutlak olmayacaktı. Bunun verdiği bir muhalefetsiz
iktidara alışma hali var. Gezi direnişiyle ilk kez görece geniş tabanlı bir
toplumsal muhalefet dalgası ortaya çıkınca da konvansiyonel siyasette bir odak
kayması oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu tür muhalefet biçimleri hayata
geçirildi ama Türkiye ilk defa bu tür bir muhalefet pratiğiyle karşılaştı.. Buna
en yakın kitlesel hareket, 15-16 Haziran olaylarıdır, o da daha çok örgütlü işçi
kesiminin sokağa dökülmesiydi. Ama Gezi Parkı direnişi son derece farklı bir
kitlesellik ve üslupla ortaya çıktı . Bu nedenle de hükümet güvenlik devleti
refleksine sığındı. Zaten hükümet Suriye tarafında büyük bir sıkışma yaşıyor.
Onun da verdiği bir korku içinde toplumuna korku ve şiddet uyguluyor. Marjinal
sözcüğü de bu anlamda planlı bir söylemin parçası. Gezi Parkı’nın içiyle dışını
farklılaştırıyor.
- Böylece iyi ve kötü çocuklar yaratıyor ve şiddetini
meşrulaştırmaya çalışıyor...
- Sanki, içerisi bir Disneyland, orada apolitik gençler var,
kendilerini eğlendiriyorlar. Dışarıdakilerse politik, örgütlü. Sonra dışarıyı
tekrar farklılaştırıyor. Parçalara ayırarak ve giderek de parçaları küçülterek,
muğlak bir marjinal tanımından hareket ederek algıyı yönetiyor. Sadece Gezi’de
değil, Ankara’da, İzmir’de, çeşitli yerlerdeki eylemciler arasında da ayrıştırma
yaratıyor. Böl ve yönet politikası. İç ve dış, otoriter rejimlerin kullandığı
çok tipik bir söylemdir. Otoriter rejimler ayrımlar koyarak, ayrımları
adlandırarak toplumları yönetirler. Bu, AKP’nin sık başvurduğu bir dil. AKP’nin
insanların özel yaşamına, bedenlerine, ruhlarına kadar her alana müdahil olma
eğilimi de ayrı bir problem. Erdoğan’ın üslubu çok sert ama validen başlayarak,
içişleri bakanına, Arınç’a kadar hepsinin kullandığı dil zaten eşitlere ve
reşitlere yönelik değil. Toplumu, biz sizin çıkarınızı sizden daha iyi biliyoruz
mesajını gönderen, sözde korumaya kollamaya, ikna etmeye ya da tepeden bakmaya
ama her halükârda şiddete dayalı bir dil.
- TDK, marjinali aykırı diye tanımlıyor, ama başbakanın dilinde
yasadışına dönüştürülüyor kelime. Nedir marjinal lafındaki
korkutuculuk?
- Marjinal lafı daha yeni. Türkçe’de karşılığı olmadığı için belki
özellikle de kullanılıyor. Anlamını tam da kavrayamamaktan kaynaklanan bir
korkutuculuğu da var. Marjinal unsurlar dedikleri kişiler örgütlü olanlar,
siyasi partiler ya da dernekler kanununa göre kurulmuş yapılar. Eğer şiddet
uygulama noktasında marjinalleşiyorlarsa, ortada çok ağır bir devlet şiddeti
var. Üstelik de o noktada marjinal olan, olmayan ayrımı da yapılmadı! Taksim
Meydanı’na gaz bombası yağdırıldı. Devlet yurttaşlarını ötekileştirdi,
kriminalize etti.. Devletin şiddet tekelini en üst noktaya ve geniş kitlelere
uyguladığını dikkate almadan taş ya da molotof atan kişilere marjinal demek
mümkün değil. Bu sözcüğün iktidar için bir avantajı da, olayları televizyondan,
gazeteden izleyen, kulaktan duyan, katılan ya da katılmayan ama bilgilenmek
isteyen vatandaşlar karşısında diğerlerini ötekileştirmek.
- Özellikle bu söylemin AKP’ye oy veren yüzde 50 üzerindeki
etkisi düşündürücü.
- Bunu bilmek için bilimsel araştırmaların yapılması gerekiyor. Ama en
azından Taksim’de ve diğer yerlerde toplanan kesimler, istisnalar dışında,
marjinal grupların olmadığını biliyorlar. Dahası, marjinallik belirli bir kesim
için kabul edilebilir ve savunulabilir bir kimlik haline geldi. Kendi seçmeni
açısından baktığımızda ise en azından belirli bir kesimde bu işin iyi yönetilip
yönetilmediği konusunda soru işaretleri uyanmaya başladı. Kişisel olarak
yönetmek sözcüğünden de rahatsız olduğumu belirtmek istiyorum. Gezi Parkı
direnişinin ardında bazı değerler ve talepler, verilen bir yurttaş ve kent
hakları mücadelesi var. Hükümetin sorununun yönetememe ile değil, demokrasi
anlayışıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
- Peki iktidarın bu söylemlerinin marjinal denilen kesimler
üzerinde etkisi ne?
- Bence marjinal kesimler daha da sistem dışı olmaya aday oldular. Öte
yandan bu söylemler, hızlı bir politizasyona imkân sağlayabilir ama tabii şu an
için kesin bir iddiada bulunmak mümkün değil. Bundan sonraki süreç çok önemli.
Gezi Parkı ve diğer yerlerdeki direnişleri somut politik taleplere dönüştürecek
insiyatifler önem taşıyacak. Süreci sürdürülebilir kılmak, müzakere ortamını ve
kanallarını açık tutmak gerekiyor. Hükümetin tam da yapmadığı yapmak. AKP’nin
bildiği, devrini tamamlamış olan temsili demokrasi, dolayısıyla da ben temsil
ediyorum iddiasında. Evet, temsili demokrasi insanlık tarihinde önemli bir aşama
ama artık sonu geldi, devir müzakereci demokrasi devri.
- Aslında parkta yaşanan biraz da buydu. “Öteki”lerin
birlikteliği sağlandı, kültürel ve fikirsel farklılıklarıyla yan yanaydı
insanlar...
- Bu bir birlikte olma pratiğiydi ama buradan büyük politik
çıkarımlarda bulunmamak gerekiyor. İnsanlar yan yana günlerini geçirerek,
birbirlerine saygı göstererek, birbirinin sınırlarını aşmayarak değerli bir
deneyim geliştirdi. Direniş bir bilinç, dayanışmanın mümkün olduğu duygusunu
getirdi. Bu duygu hali önemli ama politikaya dönüşemezse hızla sönmesi de
mümkün.
- Sizce bu eylemlerin siyaset üzerinde nasıl bir etkisi
olacak?
- Öncelikle Türkiye’de bir muhalefet potansiyeli olduğu ortaya çıktı.
Siyasal partilerin siyaset yapma anlayışlarının ve biçimlerinin kullanım
tarihinin dolduğunu gösterdi. Günümüzde yeni siyaset biçimleri var. Bizde de
farklı siyaset yapma pratikleri gelişecektir. Belki, daha önce örgütlü bir
mücadelenin içine girmeyi düşünmeyen insanlar STK’lerde, siyasi partilerde daha
fazla yer alacak, yeni oluşum arayışlarına girişecekler. Gezi direnişinin hem
bireyler hem de gruplar üzerinde değerli bir etkisi olduğu kesin. Büyük
ideolojilerin yandaşı olmadan da birtakım değerlere, tercihlere, hayat
tarzlarına sahip çıkma duygusunu ve gerekliliğini uyandırdı. Bu iş daha yeni
başlıyor yani.
- Eylemlerin vatandaşın devlet algısında bir kırılmaya yol açtığı, en
azından biat kültürüyle hareket edilmeyeceği ortada, peki bunlar devletin
vatandaş algısında da bir dönüşüme neden olur mu?
- Bizim siyasi kültürümüzde devletin vatandaş anlayışı söylediğiniz
gibi gayet basittir, vatandaştan itaat etmesi, biat etmesi beklenir. Vatandaşlık
ortaya çıktığı tarihsel dönem itibarıyla devletle birey arasındaki hukuki ve
siyasi ilişkinin anlatımıydı. Ancak günümüzde bireyler vatandaşlıklarını sosyal
olarak ve farklı kimlikleri doğrultusunda kurguluyorlar. Dolayısıyla da Gezi
direnişinin başta kent hakkı olmak üzere yeni hak taleplerine, vatandaşlık
anlayışlarına, katılım biçimlerine yol açması muhtemeldir ve er ya da geç devlet
de bu dönüşümü dikkate almak zorunda kalacaktır.