'Artık yeteeerrrrr...'
YETER ARTIK
Suay KARAMAN
İstanbul Anakent Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık 1997 tarihinde
Siirt’te yaptığı bir konuşmada Ziya Gökalp’in 1912 yılında Balkan Savaşı için
yazdığı Asker Duası adlı şiirine, “minare’’, ‘‘süngü’’, ‘‘kubbe’’,
‘‘miğfer’’, ‘‘kışla’’ gibi ilaveler yaparak, başka birine ait olduğu
iddia edilen dörtlüğü okumuştu. Eklenen bu sözler
nedeniyle açılan davada Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde
yargılanmıştı.
21 Nisan 1998 tarihinde mahkeme, Türk Ceza Kanunu’nun 312/2 maddesine göre
“Halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve
düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçunu işlediği kararına varmış ve
Erdoğan’ı bir yıl hapis cezasına çarptırmıştı. Ceza daha sonra 10 aya indirilmiş
ve Erdoğan bu suçtan hapis yatmıştı.
O günden bugüne değişen bir şey yoktur, yaklaşık on yıldır başbakan olarak
görev yapan Recep Tayyip Erdoğan, yine halkı tahrik ederek, açıkça kin ve
düşmanlık tohumları ekmektedir. Nazi’lerin yaptığı vahşetin benzeri, 2013
Türkiye’sinde başbakanın direktifleriyle yapılmaktadır.
31 Mayıs’ta tüm ülkeye yayılan protesto gösterilerinde ölen, yaralanan, sakat
kalan ve psikolojik dengesi bozulan birçok yurttaşımız varken, başbakanın
direktifiyle şiddetin dozu her geçen gün arttırılmaktadır. Su sıkılan insanların
vücudunda kızartı ve kabarıklıklar oluşması; suyun içine kimyasal madde
karıştırıldığı olasılığını düşündürmektedir. İnsanların üzerine ve hastanelerin,
otellerin, evlerin içine gaz bombası atılması, ancak insanlıktan payını
alamamışların yapabileceği bir eylemdir. THY tarifeli yolcu uçağıyla, bütün
sivil havacılık kurallarına göre yasak olmasına karşın, yurt dışından ülkemize
üç ton biber gazı getirilmesi vahşettir, utançtır…
Bütün bu olaylar gerçekleşirken siyaset yapamayan siyasi partilere halkın
güveni tamamen bitmiştir. Sadece birkaç milletvekili ile meydanlarda boy
göstermekle ya da kürsüden esip gürlemekle muhalefet yapılacağını sananlar,
emperyalizme meze olmaktadırlar. Siyasi iktidar tarafından yaşatılan bunca
olayın ardından, AKP ile birlikte halen anayasa uzlaşma komisyonundan, TBMM
Başkanlık Divanı’ndan ve ihtisas komisyonlarından çekilemeyen muhalefetten ne
beklenebilir? Hatta TBMM üyeliğinden istifa etmesi gereken muhalefet partileri,
31 Mayıs’tan sonra Türkiye’de yeni bir tarih yazıldığının farkında değillerdir
ve AKP’nin suçuna ortak olmaktadırlar.
Başbakanın ABD tarafından kullanım süresi dolmuştur ve deliğe süpürülmek
üzeredir. ABD, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’a yeni görev vermek istemekte,
muhalefet partileri ile bazı demokratik kitle örgütleri de buna destek
olmaktadır. Bunların birbirlerinden farkı olmadığını anlayamayanların yapması
gereken şudur: hükümet hakkında gensoru verilmesi, hükümetin istifa etmesi, yeni
bir seçim hükümeti kurularak, seçim ve siyasi partiler yasasının değiştirilerek
erken seçim yapılması gündeme getirlmelidir. Bunun dışında oluşturulacak
seçenekler, 31 Mayıs direnişinin anlamını anlamamaktan öteye gidemez.
Yaşanan olaylar için, “düğmeye dışarıdan basıldı” diyen
başbakan, içeriği bilinmeyen açılım sürecinin, Silivri zulmünün, yeni petrol
yasasının ve İsrail’in NATO üyeliğine kabulünün ardındaki dış desteği
söyleyememektedir.
TBMM’de kabul edilen yeni Türk Petrol Yasası’yla “milli
menfaat” vurgusu kaldırılarak, “devlet hissesi”
kuyularda sahalara göre azaltılmıştır. Yeni yasayla Türkiye’nin petrol sektörü
yabancıların hakimiyetine bırakılmıştır. Yabancı petrol şirketleri, ulusal
petrol arama şirketimiz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na karşı imtiyazlı
duruma geçirilmiştir. Böylece Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı’nın özelleştirilmesinin de önü açılmış olmaktadır.
Siyasi iktidar, NATO’da İsrail’in üyeliğine onay vererek, İsrail’in resmi
müttefikimiz olmasını resmen kabul etmiştir. Yıllardır NATO’ya üye olamayan
İsrail, artık AKP sayesinde NATO üyesi olmuştur. Bundan sonra NATO üyesi olan
İsrail’e yapılacak saldırılara karşı, İsrail ile birlikte mücadele etmemiz
gerekecektir. “One minute” şovunun, “kandan beslenmeyi
iyi bilen İsrail” çıkışlarının ve Mavi Marmara gemisinin bu amaç için
kullanıldığı ortaya çıkmıştır.
Yıllardır büyük önderimiz Atatürk’e, ilkelerine, devrimlerine ve cumhuriyet
kurumlarına dil uzatanlar, bayrağımızı ve T.C. harflerini kısıtlayanlar, ulusal
bayramlarımızı yasaklayanlar, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletine
karşı olanlar sivil darbe yaparak, ileri demokrasi diyerek ileri faşizm
getirmişlerdir. Taksim Gezi Parkı ile başlayan süreçte halkın demokratik
tepkilerini bile hazmedemeyen siyasi iktidara yeter artık diyerek karşı koyan ve
31 Mayıs gününde başlayan toplumsal hareket, ülkemiz için yepyeni bir dönüm
noktası olacaktır. Artık Türk milleti yapılanlara dur demek için alanlara
dökülmüş ve siyasi iktidara gereken dersi vermek için bütünleşmiştir. Anadolu
topraklarında esen Mustafa Kemal Atatürk’ün özgürlük rüzgarı ve yanan aydınlanma
ateşi, siyasi iktidarı ve dolaylı ya da dolaysız destekçilerini tarihin karanlık
sayfalarına gömecektir.
Hep birlikte Atatürk için ileri; Ne Mutlu Türküm
Diyene..
İlk Kurşun