Diktatör kin kusuyor
İntikam baskını
Diktatör provoke etmeye, kin kusmaya devam ediyor. Ülkeyi ve toplumu bölüyor.
Halkın bir kesimini diğer kesimlerine karşı düşmanlığa kışkırtıyor açıkça suç
işliyor. Dün yine Taksim’de güç gösterisi yapmaya kalkıyor.
Evet, olan oldu ve diktatörün emriyle dün sabah Gezi Parkı direnişçilerine
polis müdahale etti. Sınırlı bir müdahaleydi. Taksim Meydanı’nda kontrol
sağlamaya yönelik olduğu anlaşılıyordu. Bir süredir ilginç twitler atan barışçıl
bir şekilde davam eden bir direnişti.
Polisin müdahalesi olmadığı takdirde
hiçbir çatışmanın yaşanmadığı bir ortam vardı.
Gezi Parkı’na, bu parkta bulunan direniş çadırlarına ve diğer birimlere
müdahale yapılmadı.
Vali Avni Mutlu, Cumhuriyet Anıtı ve Atatürk Kültür
Merkezi’nin üzerindeki bayrak ve flamaların indirilmesi için bu operasyonun
yapıldığını açıkladı. Amaçları “marjinal” ve “yasa dışı örgütlerin” flamalarını
kaldırmakmış, öyle dediler.
Ancak meydanda ve meydana açılan caddelerde sert çatışmalar yaşandı. Polise
ait bir müdahale aracı yandı. Çatışmalar akşam saatlerine kadar sürdü. Akşam
ise, kentin bütün semtlerinden Taksim’e doğru bir insan seli akmaya başladı.
Erdoğan dün partisinin Meclis Grup Toplantısında, provokatif yalanlarını
tekrarladı. İç savaş kışkırtıcılığını sürdürdü. Yine halkı, kendisine oy
vermeyen kesimleri tehdit etti. Anıttan ve AKM’den indirilen bayrak ve flamalar
için “paçavra” dedi. Böyle düşmanlaştırıcı bir dil olamaz.
AKM üzerinde hiçbir yasa dışı örgüt flaması yoktu. Üstelik hem Cumhuriyet
Anıtı’na hem de AKM’ye ay yıldızlı Türk bayrakları ve M. Kemal posterleri
asılmıştı. Nitekim bir Türk Bayrağı ve Atatürk posteri AKM binasında asılı
kaldı.
Direnişçilerle görüşülseydi Taksim Meydanı’nın trafiğe açılması ve
normalleştirilmesi barışçıl şekilde sağlanabilirdi. Çünkü geç de olsa direnişçi
gruplar arasında bir koordinasyon sağlanmıştı. Temsiliyeti sağlamak, asayişi,
çevredeki tinercilerin olası tacizlerini, kimi beklenmedik rahatsızlıkları,
sürtüşmeleri ve denetimsiz içki satışlarını engellemek için gönüllü güvenlik
görevlileri bile oluşturulmuştu. Taksim Meydanı zaten geceleri büyük ölçüde
boştu. Konuşulur ve gerekirse gerekçe yapılan o pankartlar gönül rızasıyla
indirilebilirdi.
Ama yapmadılar. Diktatör güç göstermek istedi. Polisi sahiplendi, övdü ve
yeni şiddet dalgalarının haberini verdi. Başyazılarımızda birkaç kez
değindiğimiz gibi, amaç “marjinal” ya da “illegal” dedikleri sol örgüt ve
çevreleri genel kitleden ayrıştırmaktı. Böylece “Hükümet istifa” ve “Tayyip
istifa” sloganlarıyla siyasallaşan direnişi terbiye etmeyi planlıyorlardı.
Ayrıca, direnişin kolayca bastırılması ya da sönümlenmesini sağlayacak bir
ortamı da oluşturmuş olacaklardı.
Hükümetin bu taktiğine bazı liberallerin ve “yetmez ama evetçi” çevrelerin,
AKP payandalarının destek vermesi de işlerini kolaylaştırıyordu. Oysa, direnişin
kendisi başından itibaren politikti.
Bu arada bazı devlet kurumlarının tavrı ile Erdoğan’ın ve kurmaylarının
tutumu arasında ince bir fark oluşmaya başladı. Bu durum abartılmamalı ama
dikkat çekiyor.
Erdoğan, “Benim başörtülü kızlarıma zulüm yapılırken, okullarına alınmazken
siz neredeydiniz” diyor. Bu “vahim” sözlere direnişçilerin önemli bir bölümü
“kreşteydik” diye yanıt veriyor. Ama onlar Erdoğan’ın sözlerindeki kini ve
intikamcı yaklaşımı da görüyor. Çünkü Başbakan, bir devlet adamında olmaması
gereken ilkel bir intikam duygusuyla “Sıra bizde” diyor.
Yurt