Dr. Çapulcu konuşuyor...
Dr. Çapulcunun konuşması
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi 2012-2013 mezunları dönem
birincisi Dr. Helin Yılmaz’ın mezuniyet töreninde yaptığı konuşma:
Sayın rektörüm, sayın dekanım, saygıdeğer öğretim üyelerimiz, bizlerle okuyup
bizlerle mezun olmayı hak eden değerli ailelerimiz ve fakültemizin 35. Yıl
mezunları sevgili meslektaşlarım sizleri en içten duygularımla selamlıyorum.
Tahmini olarak 6000 yıllık geçmişi olan ve yer küredeki en kadim mesleğe
bugün, ilk adımımızı atıyoruz. Pireneler’deki bir mağarada bulunan elleri ve
kolları boyalı, kuyruğu olan, ayakları insan ayağına, yüzü hayvan yüzüne
benzeyen ve boynuzları olan garip insan figürü bilinen en eski tıp insanına ait
portre olarak kabul edilmektedir. Bu ister bir tıp insanının, isterse de bir
büyücünün resmi olsun hastalık ve onu tedavi etmeye yönelik çabalar insanla
birlikte yeryüzünde var olmuştur var olmaya da devam edecektir. İnsanların en
küçük sağlık problemlerinde dahi ilk sığındıkları merci hekim olduğundan, tarih
boyunca hekimliğe kutsal bir misyon yüklenmiştir ve çok yakın zamana kadar el
üstünde tutulan mesleğimiz ne yazık ki tarihinin en kötü dönemlerinden birini
yaşamaktadır. En temel insan haklarından biri olan; herkese nitelikli, eşit ve
ücretsiz olarak verilmesi gereken sağlık hizmeti, sağlıkta dönüşüm adı altında;
adım adım halktan uzaklaştırılıp uluslararası sermayenin hizmetine sunulmaya
başlamıştır. Bu dönüşüm, bir bilim dalı olduğu kadar bir sanat olan ve usta
çırak ilişkisine dayanan tıp eğitiminde ustalarının pek çoğunu kaybetmiş
çırakların yetişmesine neden olmaktadır.
Bu durumun nedenleri arasında:
-Yeterli altyapı oluşturulmadan, her geçen yıl öğrenci kontenjanları
artırılması.
-Kimi üniversitelerin bünyesinde, bazı temel branşlarda öğretim üyesi dahi
bulunmamasına rağmen tıp fakültelerinin açılması
-Bazı özel hastaneler ve devlet hastanelerinin bir gecede eğitim veren
üniversite hastanelerine dönüştürülmesi
-Hatta tam gün yasasıyla üniversitelerde öğretim üyelerinin eğitim vermesinin
engellenmesi ve bunu takiben geride kalan öğretim üyelerinin artan iş yükü
nedeniyle eğitime yeterli vakit ayıramaması yer almaktadır.
İnatla sürdürülmek istenen bu sistem, sadece tıp eğitimini etkilemekle
kalmayıp hastaları ‘hasta’ olmaktan çıkarıp ‘müşteri’ konumuna getirmekte ve
herkese parası kadar sağlık hizmeti sunmaktadır. Performansa dayalı hizmet
anlayışı ile her hasta, hekimlerin hanelerine para-puan olarak yazılmakta,
verilen sağlık hizmetinin niteliği göz ardı edilmektedir. Bir arabanın bile
muayenesi 40 dk sürerken, hekimlerin 6 dk içerisinde bir hastayı değerlendirip,
tanısını koyup uygun tedavi rejimini belirleyip, reçete yazma durumunda
kalmaları bazı hataları kaçınılmaz kılmakta ve ne yazık ki bu sistem hekimi ve
hastayı mağdur ederken, iki tarafı karşı karşıya getirmektedir…
Ve sonuç, her
gün hakarete uğrayan, darp edilen ve hatta öldürülen hekimler…
Temel amacı hastalarına nitelikli sağlık hizmeti sunmak olan biz hekimler;
Sağlık sisteminin sebep olduğu aksaklıklar nedeniyle hemen hemen her gün medyada
hedef gösterilmek istemiyoruz! Bizler; hakaret işitmek, darp edilmek, öldürülmek
değil yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!
Her şeye rağmen ve inadına bizler hala
umutluyuz tıpkı Ahmet Arif’in Anadolu’nun ağzından dediği gibi:
“Gör, nasıl yeniden yaratılırım namuslu genç ellerinle
Kızlarım, oğullarım var gelecekte,
Her biri bir cihan parçası,
Kaç bin yıllık hasretimin goncası,
Gözlerinden, gözlerinden öperim,
Bir umudum sende, anlıyor musun?”
Konuşmamın bitirmeden önce, doğduğum günden itibaren her zaman benim yanımda
olan, tökezlediğimde elimden tutup beni kaldıran ve bu kürsüde konuşma hakkı
elde etmemde çok büyük emekleri olan canım annem ve biricik kardeşime,
sevgilerini ve desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen ananem, dedem ve tüm aile
akraba ve dostlarımıza, çok sevdiğim arkadaşlarıma ve bizlere iyi hekimliği
öğreten değerli öğretim üyelerine teşekkürü borç bilirim.
En büyük teşekkürümü de, bedeniyle burada olamayan, ancak beni şu anda
dinlediğinden emin olduğum çok sevdiğim babama gönderiyorum. Kendisinin çok
isteyip de olamadığı mesleği yapacak olmaktan da çok onur duyuyorum. O,
gidişiyle de bizlere çok büyük ders verdi, bundan sonra hekim olacak
meslektaşlarımızı düşünerek, kendini bir üniversiteye kadavra olarak bağışladı.
Bu konuşmayı canım babam Kahraman Yılmaz’a ithaf ediyorum…
Son olarak da taksimdeki direnişten bugün mezuniyetimiz için gelen
arkadaşlarıma ve hekimlik mesleği gereği canları pahasına yaralılara yardım
etmek için alanlara koşturan tüm hekim ve hekim adaylarına teşekkür ederim.