Tayyip çığırından çıktı
10 Haziran tarihli gazetesinde yayınlanan başyazıdır. Görsel Serdar Günbilen'in
karikatüründen alınmıştır...
Erdoğan çığırından çıktı
Başbakan Tayyip Erdoğan belli ki yenilgiyi kabul etmekte zorlanıyor. Dün Mersin
ve Ankara'da yaptığı konuşmada adeta savaş ilan etti. Cumhuriyetle, halkla,
solla, sokağa kavga etmeyi sürdürerek milyonlarca genci korkutmaya çalıştı.
Toplumun her kesimini tehdit etti.
Çığırından çıktığı ve bir öfke patlaması yaşadığı gözlenen Erdoğan'ın tehdit ettiği kesimler arasında bazı iş ve sermaye çevreleri ile bankalar bile vardı. Başbakan gibi değil, dar bir siyasal İslamcı grubun lideri gibi davrandı.
Başbakan yine yalana ve demagojiye başvurdu. Gençleri yakıp yıkmakla, terör eylemleri yapmakla ve küfür etmekle suçladı. Oysa, biz kimlerin Gezi Parkı'ndaki insanlara küfür ettiğini, "S..çın ağızlarına" diye polise talimat verdiğini biliyoruz.
Erdoğan, Ankara ve Mersin'de bindirilmiş kıtalarla bir gövde gösteri düzenlemeye çalıştı. Taraftarlarını, örgütünü bütün gücüyle sokağa çekmeye çalıştı. AKP de önümüzdeki hafta Ankara ve İstanbul'da miting kararı aldı. Başbakan akıl almaz bir sorumsuzlukla adeta bir iç savaş kışkırtıcılığı yaptı. Polis terörünü savundu. (Polise özellikle sahip çıkması dikkat çekiciydi.) Oysa gerek Bülent Arınç gerekse olayların yoğun olduğu illerin valileri polisin orantısız güç kullandığını kabul etmiş ve özür dilemişti.
Daha önce göstericiler için kullandığı "Çapulcular" sıfatının kapsamını genişleten Erdoğan, direnişe destek veren herkesin "aynı familyaya mensup" olduğunu söyledi. Böylece her akşam evlerinin pencerelerinden ya da sokağa çıkarak tencere-tava çalan kadınlar, hiçbir şeyi kırmamış yaşlı nineler ve dedeler, işadamları ve sanatçılar da artık "çapulcu" oldu.
Ankara konuşması son derece provokatif ve tehlikeliydi. Direnişçilerin "başörtülü kızlara saldırdığını" bile iddia etti. Dolmabahçe Camisi'ne eylemcilerin ellerinde bira şişeleriyle ve ayakkabılarıyla girdiğini söyledi. Her ikisi de büyük bir yalan. Caminin imamı kesinlikle böyle bir şey olmadığını açıkladı. Bir başbakanın böyle kışkırtıcı bir yalan söyleyebilmesi insanın kanını donduruyor.
Bu, şiddet hazırlığından başka bir şey değil. Bırakın türbanlı bir kadına müdahale ya da saldırıyı, milyonlarca insanın bulunduğu Taksim'de ve diğer direniş alanlarında, sokaklarda tek bir kadın bile tacize uğramadı. İstanbul'un kadınlar için en güvenli olduğu yerler o eylemlerin yapıldığı caddeler, sokaklar, alanlar ve Taksim'di. Ayrıca sayıları hiç az olmayan türbanlı kadınlar Taksim'de direnişe katıldılar.
Başörtülü bazı kızlara İstanbul'un sadece bir mahallesinde saldırı oluyor. Saldıranlar ise dinci AKP'nin militanları. Çünkü o başörtülü kızlar Taksim'den, direniş alanından geliyorlar ve bu nedenle tartaklanıyorlar. Yani durum tam tersi.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP Hükümeti, Erdoğan'ın yurtdışında olduğu dönemde yer yer sergilediği uzlaşmacı tutumunu sürdürmeyecek. Tıpkı Cumhuriyet Mitinglerinden sonra yaptıkları gibi, sinsi bir saldırı hazırlığı yaparak, terör estirmeyi deneyecekler. Ama bu kez olmayacak. Ateş, onunla oynayanları yakacak.
Çığırından çıktığı ve bir öfke patlaması yaşadığı gözlenen Erdoğan'ın tehdit ettiği kesimler arasında bazı iş ve sermaye çevreleri ile bankalar bile vardı. Başbakan gibi değil, dar bir siyasal İslamcı grubun lideri gibi davrandı.
Başbakan yine yalana ve demagojiye başvurdu. Gençleri yakıp yıkmakla, terör eylemleri yapmakla ve küfür etmekle suçladı. Oysa, biz kimlerin Gezi Parkı'ndaki insanlara küfür ettiğini, "S..çın ağızlarına" diye polise talimat verdiğini biliyoruz.
Erdoğan, Ankara ve Mersin'de bindirilmiş kıtalarla bir gövde gösteri düzenlemeye çalıştı. Taraftarlarını, örgütünü bütün gücüyle sokağa çekmeye çalıştı. AKP de önümüzdeki hafta Ankara ve İstanbul'da miting kararı aldı. Başbakan akıl almaz bir sorumsuzlukla adeta bir iç savaş kışkırtıcılığı yaptı. Polis terörünü savundu. (Polise özellikle sahip çıkması dikkat çekiciydi.) Oysa gerek Bülent Arınç gerekse olayların yoğun olduğu illerin valileri polisin orantısız güç kullandığını kabul etmiş ve özür dilemişti.
Daha önce göstericiler için kullandığı "Çapulcular" sıfatının kapsamını genişleten Erdoğan, direnişe destek veren herkesin "aynı familyaya mensup" olduğunu söyledi. Böylece her akşam evlerinin pencerelerinden ya da sokağa çıkarak tencere-tava çalan kadınlar, hiçbir şeyi kırmamış yaşlı nineler ve dedeler, işadamları ve sanatçılar da artık "çapulcu" oldu.
Ankara konuşması son derece provokatif ve tehlikeliydi. Direnişçilerin "başörtülü kızlara saldırdığını" bile iddia etti. Dolmabahçe Camisi'ne eylemcilerin ellerinde bira şişeleriyle ve ayakkabılarıyla girdiğini söyledi. Her ikisi de büyük bir yalan. Caminin imamı kesinlikle böyle bir şey olmadığını açıkladı. Bir başbakanın böyle kışkırtıcı bir yalan söyleyebilmesi insanın kanını donduruyor.
Bu, şiddet hazırlığından başka bir şey değil. Bırakın türbanlı bir kadına müdahale ya da saldırıyı, milyonlarca insanın bulunduğu Taksim'de ve diğer direniş alanlarında, sokaklarda tek bir kadın bile tacize uğramadı. İstanbul'un kadınlar için en güvenli olduğu yerler o eylemlerin yapıldığı caddeler, sokaklar, alanlar ve Taksim'di. Ayrıca sayıları hiç az olmayan türbanlı kadınlar Taksim'de direnişe katıldılar.
Başörtülü bazı kızlara İstanbul'un sadece bir mahallesinde saldırı oluyor. Saldıranlar ise dinci AKP'nin militanları. Çünkü o başörtülü kızlar Taksim'den, direniş alanından geliyorlar ve bu nedenle tartaklanıyorlar. Yani durum tam tersi.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP Hükümeti, Erdoğan'ın yurtdışında olduğu dönemde yer yer sergilediği uzlaşmacı tutumunu sürdürmeyecek. Tıpkı Cumhuriyet Mitinglerinden sonra yaptıkları gibi, sinsi bir saldırı hazırlığı yaparak, terör estirmeyi deneyecekler. Ama bu kez olmayacak. Ateş, onunla oynayanları yakacak.
Toplum korku duvarını yıktı...
Bütün olup bitenlerin gösterdiği tek şey var; AKP Hükümeti ve Erdoğan'ın siyasi ömrü doldu. Diktatörlük için artık çöküş başladı. Hükümetin, polisiye ve adli şiddete başvurması, militanlarını sokağa dökmesi onun sonu olacak.
İktidar sahiplerine akıllarını başlarına toplamalarını, iç savaş kışkırtıcılığından, intikam tutkusundan vazgeçmelerini öneriyoruz.
Bütün olup bitenlerin gösterdiği tek şey var; AKP Hükümeti ve Erdoğan'ın siyasi ömrü doldu. Diktatörlük için artık çöküş başladı. Hükümetin, polisiye ve adli şiddete başvurması, militanlarını sokağa dökmesi onun sonu olacak.
İktidar sahiplerine akıllarını başlarına toplamalarını, iç savaş kışkırtıcılığından, intikam tutkusundan vazgeçmelerini öneriyoruz.