“Işık saçan hoca!”
IŞIKLI’NIN IŞIĞI
Suay KARAMAN
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri
Sevgili hocamız Sayın Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, 17 Aralık 2007 tarihinde, 67. yaş gününde üniversitedeki görevinden emekliye ayrıldı. Tabii bu ayrılık sadece biçimsel bir ayrılık, yoksa Alpaslan hocamızı üniversitenin dışında tutabilmek gerçekten çok zor. 12 Eylül’den sonra 1402’lik olması bile, Alpaslan hocayı üniversite dışında tutamamıştı. Her zaman “gerçek yol gösterici bilimin” içindeydi.
Başarılı bir öğrencilik döneminden sonra başladığı akademik yaşantısında da, daima en iyiyi, en doğruyu ve en gerçeği bulmak için yılmadan üreten Alpaslan Işıklı, her dönemde örnek alınacak bir insan olmuştur. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Talebe Cemiyeti” başkanlığı yapan Alpaslan hocanın, liderlik özelliklerine daha o yıllarda rastlamak mümkündür.
1961 yılı başlarında, İskenderun’daki Atatürk anıtı bombalı saldırı sonucunda parçalanmıştı. SBF Talebe Cemiyeti başkanı olan Alpaslan Işıklı, yönetim kurulundan iki arkadaşıyla birlikte, bir Atatürk büstü alarak hemen İskenderun’a gitmiş, yapılan konuşmalardan sonra büstü, törenle yeni yerine yerleştirmişlerdi. Cumhuriyetin emanet edildiği gençlere de zaten bu yakışırdı.
Alpaslan Işıklı, ülkemizde Kemalist aydınlanma ideolojisinin değerini ve emperyalizmi doğru kavramış ender akademisyenlerden biridir. Ulusal ve uluslararası sendikacılık hareketleri, toplu iş hukuku, sosyal politika, çalışma ekonomisi, toplumsal kuram ve ideolojiler, sosyoloji, siyaset bilimi, devrim tarihi gibi konularda müthiş bir birikime sahip olan Alpaslan hoca, genelde tüm öğrencilerine, aslında tüm insanlara, sıcak ve yapıcı davranmayı bilen son derece alçak gönüllü bir kişiliğe sahiptir. Fikirlerine katılsın katılmasın kendisinden ders alıp ta sevmeyen öğrenciye, tanışıp ta kaynaşmayan insana pek rastlanmaz.
Alpaslan Işıklı hocayı, üniversite yıllarımda şahsen tanımak olanağına kavuştum. Daha önce hocayı, kitaplarından, gazete yazılarından ve panellerden tanıyordum. Ancak, babam Suphi Karaman’ın, Alpaslan hoca ile ilgili olarak anlattığı iki olay, hocayı şahsen tanımadan önce de, büyük saygı duymama olanak sağlamıştı. Neydi bunlar?
Birinci olay; 1965 yılında TBMM’de görüşülen İş Yasasının olumsuz yönlerini protesto için Ankara’da düzenlenen mitingde, Kemal Türkler ile Alpaslan Işıklı’nın konuşma yapmasıydı. 25 yaşında bir akademisyen gencin, kitlelerin önünde dopdolu ve coşkulu bir konuşma yapması övünülecek ve özenilecek bir olaydır.
İkincisi ise, Temmuz 1970 tarihinde TBMM’de kabul edilen Sendikalar Yasasının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne Türkiye İşçi Partisi tarafından dava açılmıştı. Haziran 1971 tarihinde bu dava için, Anayasa Mahkemesi önünde Alpaslan Işıklı (yazılı metin hazırlama fırsatı bulamadan), TİP adına irticalen konuşma yapmıştır. İlgili yasanın birçok hükmü, Şubat 1972 yılında iptal edilmiştir. Işıklı bu savunmayı yaparken de, 31 yaşındadır ve ışık saçmaya devam etmektedir.
Alpaslan Işıklı hoca ile, ilk kez 1977 yılında bir kokteylde karşılaştık ve babam bana “işte sana sözünü ettiğim ışık saçan hoca!” diyerek şahsen tanıştırdı beni. Bundan sonra Alpaslan hocanın konuşmalarını kaçırmamaya özen gösterdim ve mühendislik eğitimi almama karşılık, arada bir SBF’deki derslerine de katıldım. Ulusal bilincimin gelişmesinde, Kemalizm’in ilkelerinin özümsenmesinde ve bizi yutmak isteyen emperyalizmin daha net kavranmasında Alpaslan hocanın konuşmalarının yanında, yazdığı kitapların da büyük katkısını gördüm ve halen de görmekteyim.
22 Ağustos 1982 tarihinde SBF’de düzenlenen anayasa seminerinde Alpaslan Işıklı’nın yaptığı 1961 Anayasası’nı savunan cesur konuşma sonrasında, babamın gözlerinin dolduğunu, Alpaslan hocayı sevgiyle kucakladığını ve “işte 27 Mayıs’ın gençleri” dediğini bugün gibi anımsıyorum.
O günlerden bugüne değin Alpaslan hoca ile ilişkimiz hep sürdü. Aynı kulvarda mücadele ediyorduk ve hocamızdan daha çok öğreneceklerimiz vardı. Bu bilinçle Alpaslan Işıklı’nın ışığından hep yararlandım. Alpaslan hocanın da kurucuları arasında olduğu Tüm Öğretim Üyeleri Derneği’ne (TÜMÖD) üye olmamla birlikte, hoca ile daha sık görüşmelerimiz başladı.
2006 yılında yapılan TÜMÖD kongresinde, Alpaslan hocanın Genel Başkan, benim Genel Sekreter olmam sonrasında, hemen hemen her gün sıklıkla görüşmeye başladık. Bu TÜMÖD süreci içerisinde, Alpaslan Işıklı hocamın büyük bir sorumluluk duygusuyla, yorulmak bilmeyen bir eylemci olduğuna, dernek içindeki birlikteliğimiz çerçevesinde her gün yeniden tanık olmaktayım. Bu enerjiyi, bu çalışma zevkini ve isteğini gördükçe, hocama olan saygım her gün yeniden çoğalmaktadır.
Alpaslan hocayla bu birliktelik, aynı zamanda bana 2004 yılında yitirdiğim babamı anımsatmaktadır. Hocamın olaylar karşısındaki titizliği, heyecanı, kararlı tutumu ile yapılması gerekenleri tekrar tekrar söylemesi, yol göstermesi, birikimi, eylemciliği bana özlediğim ve sevdiğim bir tekrarı yaşatmaktadır. Alpaslan hoca ile bir baba sıcaklığı ve sevgisiyle birlikte yaptığımız yolculuklar, bende büyük bir sevinç duygusuna neden olmaktadır. Çünkü sürekli fikir alış verişinde bulunmak, kendimi geliştirmek fırsatını bana sunmakta ve ayrıca özlemimin giderilmesine de katkı sağlamaktadır. Bu yıl Ağustos ayında İzmir’den Hacıbektaş’a yaptığımız yolculukta, Alpaslan hocanın coşkusu görülmeye değerdi. Yolculuk boyunca gerçek ulusalcılığın, Atatürk’ün, halkçılık ve devletçilik ilkelerini içeren eşsiz birlikteliğinden kaynaklandığını örnekleriyle anlatması, çeşitli sosyal olaylarla süslediği yorumları kaçırılmayacak, değerli anlar yaşamama neden oldu. Alpaslan hocadan, her gün yeni bir şey öğrenme fırsatım olduğu için, kendimi çok şanslı sayıyorum.
Işığıyla bizleri aydınlatan Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın emekli olarak üniversiteden ayrılması, Türkiye üniversiteleri için kuşkusuz ki bir kayıptır. Ancak yaşamın gereği olan bu olgu, herkesin yaşamayı arzu ettiği sevinçli bir dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktasının, Alpaslan hoca için, daha da üretken olacağından hiç kuşkum yoktur. Çünkü emeklilikle birlikte, üniversitedeki idari görevi de sona ereceğinden, bu büyük birikimin daha fazla üretime dönmesi gerçeklemiş olacaktır.
Nazi zulmünden kaçarak Atatürk döneminde ülkemizde öğretim üyesi olarak uzun yıllar çalışan Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch, 12 Eylül döneminde YÖK’ü eleştiren bir makale yazmış ve makalesinin sonunu şu cümleyle bitirmişti:
“Her general Atatürk değildir!”
Bu sözün doğruluğu kuşku götürmez bir gerçektir. Bana göre de, öğrenciliğim dahil, otuz yılı aşkın üniversite hayatımda bir başka doğru daha var: Her profesör Alpaslan Işıklı değildir. Sevgili Alpaslan hocama, emeklilikten sonraki hayatında da sağlık, başarı ve mutluluk dileklerimle, hep birlikte aydınlık ve güzel günlere diyorum. Kemalizm’in Türkiye için nasıl kurtuluş yolu olduğuna inanıyorsam, Işıklı’nın ışığının da bizleri hep aydınlatmaya devam ederek, güzel günlere doğru götüreceğine aynı şekilde inanıyorum..
Ulus Gazetesi, 24 Aralık 2007
İlk Kurşun