Zorlu’dan AKP’ye rüşvetin daniskası
AKP’ye on binlerce koli ile rüşvet!
Sabahattin ÖNKİBAR

.
Hani İstanbul Boğazı’na bakan o güzelim kamu arazisini imar değişiklikleri yapılarak beton yığınına dönüştürmesine izin verilen ünlü işadamı.
Verilen rüşvet ne midir?
On binlerce koli!
Ne mi var içinde?
Ramazan ve bayram erzağı ile çocuklara hediyeler!
Diyeceksiniz ki ama bu hayır işi!
Öyle değil işte!
Hayır-hasenat niyetinde olan, kolileri AKP örgütüne teslim etmek yerine sessiz-sedasız kendisi dağıtır değil mi?
Ahmet Nazif Zorlu öyle yapmadı, on binlerce koliyi bizzat AKP’ye teslim etti ki muhtemelen AKP istedi, o da emri hemen yerine getirdi.
Peki, AKP bu kolileri ne mi yaptı?
Kendi amblemi ve kartviziti ile, düşük oy aldığı bölgelere seçim rüşveti diye dağıtmaya başladı.
Siyasi Partiler Kanunu’muza göre bunu yapmak yasak, lakin kimi kime şikâyet edeceksiniz?
Sahi, aynı şeyi Mustafa Koç yapsa ve benzer on binlerce koliyi İşçi Partisi ya da CHP ile MHP’ye gönderip “Siz kandırmak istediğiniz seçmene dağıtın” dese, Tayyip Erdoğan neler söylerdi bir düşünsenize!.. Yahu bu AKP iktidarı değil midir, gazdan zehirlenenlere Divan Oteli kapılarını kapatmadı diye Koç Grubu’na Maliye ordusunu gönderen!
*** *** ***
Darbe ürünü Mursi ve siyasal İslam belası!
Suriye’deki kargaşanın sorumlusu, siyasal İslam ve ABD’de eğitilmiş lideri Mursi’dir.
Öyle, çünkü Mısır’ı bir yıl içinde iç savaşın eşiğine getiren ve insanlarını ayrıştıran onlardır.
Mısır Ordusu’nun yaptıkları ise katliam değil, ülke birliğini muhafaza adına iç savaşın önüne geçmektir.
İhvan’ın yüzde 51’i temsil ettiği de yalandır; zira Mursi’nin gerçek oyu ilk turda aldığı yüzde 24’tür.
Keza Mursi’yi iktidara taşıyan, halk değil Ordu’dur; çünkü Mübarek’i deviren ve 1954’ten beri faaliyetleri yasak olan İhvan’ı seçime sokan, askerdir.
İhvan-ül Müslimin kendine verilen bu şansı kullanamayıp ülkeyi iç savaşın eşiğine getirince, Mısır Ordusu mecbur kalıp duruma el koymuştur.
Mısır’daki bu tablonun okuması ise siyasal İslamın kan ve kaos demek olduğudur.
Hazreti Muhammed’in barışı şiar edinen İslamı, siyasal İslamcı soysuzlar tarafından zulüm ve intikam ideolojisine dönüştürülmüştür.
Mısır’da yaşananların kanıtladığı bir başka şey de demokrasi için laikliğin olmazsa olmazlığıdır. Evet, laikliğin olmadığı bir yerde demokrasi akla dahi getirilemez. Atatürk’ün laik Cumhuriyeti ise bu anlamda bölgemiz ve Müslümanlar için en ideal model olduğu son yaşananlarla bir kere daha tescil görmüştür.
*** *** ***
Şerefsiz komutan ve Uludere!
“Altındaki komutanları tutuklanmış şerefsiz bir Donanma Komutanı olmaktansa istifa ettim.”
Bu sözü eden, eğer istifa etmemiş olsaydı iki gün sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olacak olan önceki Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner’dir.
Aslında benzer bir tavrı ya da sorumluluğu, görev süresinin dolmasına iki yıl varken istifa eden eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner de “astlarımın haklarını koruyamıyorum” diyerek sergilemişti.
Açık yazacağım; Koşaner ile Güner Paşa’ların o tutumları TSK’yı ve dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kendilerinden aziz bilmelerinin tezahürüdür; zira tersi olsaydı, birisi Genelkurmay Başkanlığı’ndan, diğeri Deniz Kuvvetleri komutanlığından vazgeçmezdi.
İşte TSK, böylelerinin sayesinde tarihi süreç içinde kahraman olarak tescil gör-müştür.
Ancak bu iki yiğit duruşa rağmen TSK’nın geride kalan komuta heyeti son süreçte sınıfta kalmıştır; zira TSK’nın imajını sahiplenme bağlamında hiçbir şey yapılmamıştır.
Necdet Özel -Torumtay’ın Özal’a dikilip istifa etmesi misali- Tayyip’in Suriye politikasına itiraz edip istifa etseydi ve gerekçesini milletle paylaşsaydı, kimbilir Reyhanlı’da onlarca vatandaşımız belki katledilmeyecekti.
Bir başka dramatik hadise, Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Uludere hadisesini TSK’ya fatura etmesi ve Genelkurmay’ın buna sessiz kalmasıdır. Necdet Özel şayet MİT’ten gelen istihbaratı ve siyasi iradeden gelen vur emrini AKP zarar görmesin diye saklarsa büyük bir vebalin altına girecektir.
*** *** ***
Tayyip; ABD, Suud ve Katar’ı niye ağzına alamıyor?
Tayyip Erdoğan, Mısır’da olanlar bağlamında önüne gelene kükrüyor.
Hele Avrupa Birliği’ni yerden yere vuruyor.
Ama dikkat ettiniz mi ABD’yi ağzına almıyor, niye acaba?
Hatırlayın, benzer bir suskunluğa Taksim Gezi Direnişi sürecinde de bürünmüştü.
17 kere “Endişeliyiz” açıklamasını yapan ABD’ye, bırakın “Endişen nedir” sorusunu sormayı ve eleştirmeyi, o ülke ismini ağzına bile alamadı.
Şimdi bu tablodan sonra birileri çıksa ve ‘Erdoğan yoksa Wikileaks’te dillendirildiği gibi İsviçre bankalarındaki hesaplarından ötürü ABD’ye rehin mi’ gibi bir iddiayı seslendirse çok mu absürt olur?
Erdoğan sadece ABD’ye değil, yoldaşı olan Mursi’yi alaşağı eden askeri yönetimi kucaklayıp para gönderen Suudi Arabistan ile Katar’a da sessiz; neden?
Yoksa Suudi ve Katar bankaları bağlamında da sırları mı var ?