Emperyalist yutturmacalar
SİVİL TOPLUM KURULUŞU
Prof.Dr Recep AKDUR
Bazı kelimeler, kavramlar ya da deyişler vardır. Sürekli orasından burasından çekiştirilir ve anlamı kaydırılır, metamorfoza uğratılır. Sonunda öyle bir hale gelir ki herkes kullanır ama ya anlamını hiç kimse bilmez ya yanlış bilir ya da anlamı herkese göre faklıdır.
Son zamanların moda kavramı Sivil Toplum Kuruluşu (STK) bunlardan biridir. STK’nın her anlayışa/ düşünceye ve hatta herkese göre farklı bir anlamı var. Kimileri toplumu geriye ve hatta ortaçağ karanlığına götürecek kuruluşlara bile STK diyor. Bunlara göre, gebelerin gebeliğinden ya da bundan ötürü bedeninin aldığı şekilden utanması gerektiğini düşünen/savunan bu nedenle de “gebeleri eve hapsetme” derneği kurulsa o da STK olacak.! Gerçekten böyle midir? Hangi nedenle bir araya gelirse gelsin bir araya gelmiş insan gruplarının hepsine Sivil Toplum Kuruluşu denebilir mi?
Bu kavramın bu kadar farklı ve iki uçta anlaşılmasına neden olan kelime kavramdaki sivil kelimesidir. Başka bir anlatımla “Sivil Toplum Kuruluşu” kavramındaki anahtar kelime sivil kelimesidir. Geriye kalan toplum ve kuruluş kelimelerinde çok bir sorun yok.
“Toplum” kelimesinden de “kuruluş” kelimesinden de hemen herkes aynı şeyi anlıyor.
Ama sivil öyle mi? Herkesin bir sivili var. Kimisine göre sivil demek asker olmayan hatta asker sevmeyen demek.! Kimisine göre ise sivil demek devletle ilişkisi olmayan hatta devlet sevmeyen demek.! Kimisine göre de hükümetle ilişkisi olmayan ve hatta hükümeti sevmeyen demek.!
Sivil Toplum Kavramı’nı ilk kez kullananların başında Platon ve Aristo gelir. Bu iki filozof Sivil Toplum kavramını genellikle devlet kavramıyla birlikte kullanmışlardır. Örneğin Platon tarafından kaleme alınan “Devlet” adlı eserde sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için “ideal devlet” tanımlanmıştır. Bu devlette toplum üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (işçiler,çiftçiler, zanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir. Platon’a göre bu devlette/ toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Ayrıca bu toplumda Kadın-Erkek eşitliği mevcuttur. Platon, tanımladığı bu ütopik devletin en önemli özelliklerinden biri sivillik yani çağdaşlıktır.
Yerli ve yabancı hemen bütün sözlüklerde de sivil kavramının karşılığı “çağdaş”, “çağcıl” “uygar” olarak veriliyor. Sivilleşme (civilization) ise çağdaşlaşma olarak açıklanıyor. Peki nereden çıktı bu çağdaş olmayan insanlara ve gruplara da sivil deme merakı? Ya da sivili, asker olmayan, devleti sevmeyen, hükümeti sevmeyen olarak algılama ve algılatma merakı.
Demokrasisi gelişmiş ülkelerin hiç birisinde Sivil Toplum Örgütü ya da Kuruluşu diye bir şey yok. Onlarda Non Governmental Organization yani hükümet/devlet dışı örgütler diye bir kavram var. Bu kavramın öyle asker olmayan/ sevmeyen, devlet sevmeyen gibi bir anlamı da yok. Yalnızca hükümetten ve devletten bağımsızlık anlamı vardır.
Bu bağlamda Sivil Toplum Kuruluşu, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum örgütleri oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Bunlar topluma ve ait olduğu gruplara yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş topluluklardır. Ancak Bunların olmaz ise olması sivil yani çağdaş olması. Bu nedenle de gerek düşünce sistemi ve gerekse insanlık tarihinde ortaya çıktıkları dönem itibari ile çağdaş olmayan hiçbir guruba, örgüte STK denilemez, denilmemelidir de. Bu yalnızca kavramın sözlükte anlamı açısından değil örgütlerin amacı açısından da böyledir. Çağdaşlaşmayı amaç edinmeyen hiçbir kurtuluş sivil toplum kuruluşu değildir.
Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri, sivil/çağdaş toplumu geriye götürmek için amaçlarına uygun bir paradigma ve bu paradigmaya uygun örgütler oluşturma gayreti içindeler. Her konuda olduğu gibi bu konuda da takiye yapıyorlar.
Açıkça söyleyemeye cesaret edemedikleri en tutucu/ gerici düşünce ve kuruluşlarını bile Sivil Toplum Hareketi ya da Sivil Toplum Kuruluşu adı altında bize yutturmaya çalışıyorlar. Bu oyuna katkı vermemek, alet olmamak, onun da ötesinde bu anlayışla mücadele etmek gerekir.
İlk Kurşun