Bizim üç değerimiz var...


Kırmızı – Mavi

SivriSinekCaz
 .
Feza TİRYAKİ
Yürüyüş başladı. Yine Mehter takımı gibi yürüyorlar. İki ileri bir geri… Böyle böyle bugünlere eriştiler. Diyarbakır’daki rezilliğin, katillerin adammış gibi karşılanıp konuşturulduğu, üstlerinde Türk askerinin kanı olan sözde asker giysileriyle sahneye çıkarıldıkları, bölücü katil yandaşlarının Türkiye devletine parmak salladıkları, ağızlarını tutamadıkları, ileri geri konuştukları günün üstünden üç gün geçti, üçüncü gün birdenbire bir ileri adım daha:
Törenlerde “kırmızı halı yerine mavi halı” emri.
Kırmızıyı ikinci kez devletten kaldırma eylemi.

Yıllar önce başlattıkları, benimsetemedikleri için geri adım attıkları bir yeni hedef bu!

O zaman iki ileri gitmişlerdi; baktılar yol yokuş, hemen bir geri gittiler, bunu böyle yıllarca beklettiler… Nasıl olsa şu anda artık, kimseye höt diyecek, ne oluyor, bunu yapamazsınız, bu suçtur diyecek devletin koruyucusu bir temel kurum kalmadı.

O zamanlar bunu futbolda denemişlerdi. Halkın en sevdiği spor dalında. Millî formalardan kırmızı renk kalkmış, bu camgöbeği mavisi gelivermişti. Beyazla karışıktı. Kurbağalar gölde fazla vıraklamasın, fazla cazırtı çıkmasın diye de yakalara avuç içinin yarısı büyüklüğünde Türk bayrağı motifi konmuştu.

Aynı şimdiki gibi yandaşlar, yoldaşlar, karındaşlar, eli kanlı bölendaşlar bu durumu alkışlamaya, övmeye, göklere çıkarmaya başlayıvermişlerdi…

Bu iş o zaman tutmadı. Ne etseler, ne dedilerse tutmadı. Dünya bile şaşırdı, Türk’ü kırmızıyla anan, kırmızı denince aklına Türkiye, Türk Bayrağı gelen Batı dünyası bile buna şaşıp kaldı o zaman…

Şimdi, konuşmak şerefsizliktir dedikleri katil başıyla konuşuluyor, katil başı ne derse o oluyor, katil başı siyasetçi gibi muamele görüyor ya, sıra bunların (bölücülerin) kanına dokunan kan rengine geldi…

Orada burada, toplantılarında yeşil bayrak görüyorduk. Mavi bayrak görüyorduk. Ne bu Türk bayrağı biçiminde, ayla yıldızı beyaz, kendi mavi, kırmızı nereye gitmiş diyorduk. Yanıtı geldi…

Gözünüz aydı. Türk’ün rengi kırmızıyı kaldırma açılımı açıldı…

Takım elbiseli, hem de beyefendi kılıklı birini televizyonun birine oturtmuşlar akşam. Yazarmış bu vatandaş, üstelik yazar. Ağzından çıkanları duydukça şaşırıyor, bu kadar olur mu, insan kendi varlığına bu kadar ihanet edebilir mi diyorsun…

Bu maviye bunlar İsrail mavisi diyemiyorlar. İngiliz – Amerikan- İtalyan- Yunan mavisi diyemiyorlar şimdilik, turkuaz diyorlar. Sözde oradaki turku, gençlerin deyişiyle dersek, eğer yerseniz, “Türk” demekmiş. Türk sözünü ağza alamayanlar, iş, bu Fransızca bir renkli taş adına gelince bülbül kesiliyorlar… Bu adla gericilerin, işbirliği ettikleri bölücülerin aynı kafayla kurdukları şirketler, radyolar, neler neler var…

Turkuazın Osmanlı için çok önemi varmış. “Şaman dininde de” -aynı böyle dedi Ali Saydam- “ şeyi var, genlerinde var…” dedi. Bu gökyüzü rengiymiş. Bizans’ın rengi mormuş. Osmanlı, bayrağında yeşili kullanmışmış. Bu mavi halkın rengiymiş. Genlerimizde yerini bulmuş renktir diye de kafaları ütüledi bu kişi.

Son noktayı şöyle koydu yazarları: “Ben bu rengi entegre edilebilirse çok iyi buluyorum!” 

Bu kişi, benim bir rastlantı, dinlediğim biri. Kim bilir öbür televizyon aslanları neler dediler, nasıl kükrediler…

Bizim üç değerimiz var, Türkiye Cumhuriyetini Türkiye Cumhuriyeti yapan:
Türk Milleti (Türk Ulusu), Türk Dili (Türkçe), Türk Bayrağı (beyaz ay yıldızlı al bayrak).
 
Aynı aylarda, aynı zaman diliminde, aynı günlerde bu üç değere saldırılması, ulus adımızın tartışılır duruma getirilmesi, Türkçemize tepeden indirme harfler katılmaya çalışılması, bayrağımızın rengiyle oynanması rastlantı mı sizce? Yoksa istenilen, bizi ayakta tutan, dengemizi sağlayan devletin temelinin yani devleti tutan sacayağının üç ayağını tek tek kırmak mı?

Son günlerde her yerde bayrak üzerine tartışmalar yapılıyor. Ekranlara çıkarılan özel görevli kadınlar – erkekler bayrağımıza hiç çekinmeden dil uzatıyorlar…

Mavi, tarih derslerinde düşman güçlerini temsil ederdi biz okurken. Değiştiğini sanmıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de öyleydi. O kaldırılan Millî Güvenlik Bilgisi” derslerinden biliyoruz. Kurtuluş Savaşı anlatılırken Türk askeri kırmızıyla, düşman mavi renkle gösterilirdi. Kentlerin kurtuluş günlerinde yapılan törenlerde kenti kurtaran askerler kırmızı, düşmanı temsil edenler mavi giysiler giymezler miydi?

Ağızlarına bir kez bile Türk adını almayanlar, Türk’ün atasına Atatürk demekten korkan kişiler, şimdi, bu rengi dayatmak, ay yıldızlı al bayrağımızı göklerimizden indirmek için, Atatürk önce gök bayrak istemişti yalanını diyebiliyorlar, Türklerin eski tarihini anımsıyorlar, Şamanlığa kadar iniyorlar bu tarihsiz, geçmişsiz, Atatürk Cumhuriyeti düşmanı bölücüler… 

Mavi, güneş ışığının bir biçmeden geçtiğinde mor ile yeşil arasında kalan rengidir. 

Mavinin türleri çoktur. “Renk” adlı yazımda daha önce saymıştım:
Deniz mavisi, gök mavisi, çelik mavisi, gök rengi, çakır mavi, gökçe (gök rengi), gök kır (maviye çalan kır at) rengi, camgöbeği mavisi, çini mavisi, Çin mavisi, çivit mavisi, petrol mavisi, bakır mavisi, süt mavisi, gece mavisi…

Camgöbeği mavisine kobalt camı mavisi de denir. Safir mavisi, mine mavisi aynı renktir. Prusya mavisi, Saksonya mavisi de budur.

Eczacılıktaki metilen mavisi ilaçtır.

Mavinin açık mavi, koyu mavi diye tonları da vardır.

Mavi renkli giyinene, üstünde mavi renk olana “mavili” deriz. Türkümüz bile var: “Mavilim mavişelim.”
Maviye çalan renge, “ mavimsi” “mavimtırak”, çok maviyse ortam, eşya, gökyüzü, deniz, “masmavi”, her yer maviyse buna,“mavilik” denir… Her yan mavi oluyorsa yavaş yavaş, “ mavileşmek…” Mavi gözlü beyaz tenlilerin halk arasındaki adı da “ maviş.”
 
Büyük önderimiz Atatürk gibi mavi gözlülere “çakır gözlü” de denir. 

Efe kültürümüzün ünlü adlarından biri de Çakırcalı Mehmet Efe’dir.

“Mavi Kitap” da var, Türklere karşı yazılmış. Ermenilerin gözüyle, Ermeni çıkarları için kasıtlı hazırlanmış yalan kitabı… “Mavi Melek” de 1930’lu yılların ünlü filmi. Mavi Sakal, bir seri katil, kadın katili.
Türklerin eski tarihinde de bu renk var. Terör örgütünün bez parçalarına koydukları o üç rengin üçü de bizim tarihimizden çalıntı. Türk tarihi engin bir deniz çünkü…

Bu böyle diye, bu renk diğer renkler gibi bizim tarihimizden diye bu yapılanı onaylamamız mümkün mü?
Bu bozgunu, yıkımı da, tıpkı Türkçemize sokulmaya çalışılan dilimize gerekmeyen, dilimizde olmayan, bugüne dek de tam seksen beş yıldır hiç mi hiç ihtiyaç duyulmamış bir takım harflere (virüslere) kucak açmaları, dilimizi korunaksız ortada bırakmaları gibi yapacaklar… Dilimize İngiliz’in o üç harfini (wqx) bunca yıldan sonra bir oldu bittiyle sokabilmeyi, Avrupa dillerinin bazı tuhaf harflerini almayı, bütün bunları, bu ihaneti, bizi kandırarak, uyutarak yapıyorlar. Gerçekte olmayan bir dili, uyduruk bir dil adını (bir birini anlamayan birçok yerel ağzı) korumak, var etmek adına, Türkçeye sokmak istedikleri bu yıkıcı öldürücü virüslü harfleri, “Ortak Alfabe, Orta Asya Türkleriyle ortak alfabe” kılıfında topluma sunmaları, bölücülere yardımcı olma amaçlarını gizleyerek dayatmaları gibi, bu rengi de aşama aşama bize itekliyeceklerdir. Alfabemizin darmadağın edilmesine susan, buna çoktan hazır olan sahte vatansız Türkçüler, son devletimiz Türkiye’nin, Türkiye Türklerinin dili Türkçeyi bozmaya hemen razı olmuşlardı biliyorsunuz. Üç yetmez beş olsun diye atılmışlardı iktidarın MHP’li koltuk değnekleri, Türk Dili’nin kurumu olmaktan çoktan çıkan Türk Dil Kurumu ile birlikte. Korkarım buna da aynı öyle yapacaklar, bu ihanetin üstüne de en önce, Türk rengini(?)koruma adına atılacaklardır. Halı malı derken iş büyütülecek, devletin ekranlarının arka rengi nasıl mavileştiyse, simgelerinin rengi nasıl kırmızıdan alındıysa, Cumhurbaşkanlığı forsu nasıl kırmızıdan gri- maviye dönüştüyse, şehitlerimizin kanı demek olan al renkli bayrağımızın dışlanmasına sıra geldiğinde yine böyle sessiz kalacaklardır…

Bin dokuz yüz seksen yılında Amerikan güdümlü darbeyle başlatılan yıkım, dönüşüm, değişim sürecinde sona gelindi.
 
Yol düzerler, tak taklar yolları temizledi. Engelleri kaldırdı. Kayaları yıktı. 

İş kırmızıya, kanımızın rengini taşıyan, şehitlerimizi anlatan bayrağımızın rengine kadar dayandı…
Ne diyor yandaş:
“Bu mavi halkın rengi.”

Öyle mi? 

Biz de diyoruz ki:

Türk’ün atası Atatürk’ün sonsuzluğa uğurlandığı, Türkiye’nin kalbi Ankara’daki Anıtkabir ‘e cesaretiniz varsa bir göz atınız. 10 Kasım’da, sabah devlet töreni nedeniyle saat 10’dan sonra açılan, akşam kapatılan, yılın en kısa günlerinden biri olan bu 10 Kasım’da, bu kısacık süre içerisinde Atatürk’ün huzuruna, manevi mekânına neden bu kadar çok kişi geldi? Altmış yılın bu rekor ziyaretçisi neden? Geçen yıl gelenlerin iki katından fazla kişi niçin buraya koştu? Üç beş saatlik bir zaman aralığında nasıl bir milyon seksen dokuz bin yüz on beş kişi, yüce önderimizin, Türk’ün atasının, Atatürk’ünün ruhunu içinde duyarak, çoluk çocuğuyla, elinde bayrağıyla, dilinde, ”Ne mutlu Türküm diyene! özlü sözüyle huzura çıktı? 

Gelenlerin uzaktan görünüşü buğday tarlasında açmış gelincikler gibiydi. Kırmızı gelincik çiçekleri gibiydiler. Bayrak deniziydi ortalık…

Halkın rengi, Türk’ün rengi kırmızı dediler, bayraklarıyla gelen, yurdunu milletini özünden çok sevenler; Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe gidenler, Cumhuriyetine gönülden bağlı olanlar…

Kırmızı mavide kırmızıyı yenemezsiniz! Düşman kanını temsil eden bu rengi, şehitlerinin kanıyla kurulan, korunan bu ülkeye benimsetemezsiniz. Yunan bayrağının rengini, İngiliz asilzadelerinin rengi maviyi bu ulusa şu günden sonra giydiremezsiniz!

Ulusumuz buna asla izin vermez! 

➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/