Nasıl bir pislik, Nasıl bir çürümüşlük bu?
AT İZİNİN İT İZİNE KARIŞTIĞI
.
BİR ORTAMDAN GEÇİYORUZ...
Ali ERALP
Nasıl
bir pislik ortamı bu?
Nasıl bir çürümüşlük bu?
Ortalık çocuk tacizinden, çocuk tecavüzünden, fuhuştan; babası, dedesi yerindeki adamlara satılan çocuk gelinlerden geçilmiyor… İstatistikler Türkiye’de tavan yapıyor bu alanda…
Ama koca koca adamlar bu sorunları çözeceklerine, işi gücü bırakmış küçücük çocukların cinsellikleri ile uğraşıyorlar. İnsanların apış aralarına odaklanmış beyinleri… Kendilerinin iğrenç, gizli kalmış düşüncelerini genç kızların, erkeklerin, çocukların bir arada yaşamasında, masum, arkadaşlık, dostluk duygularında arıyorlar.
Öğrencilerin birlikte eğitim görmeleri yanlışmış. Hatalıymış. Bu hata en kısa zamanda düzeltilmeliymiş…
Bir yandan da özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından, ileri demokrasiden söz ediyorlar… AB’ye girme çalışmaları yapıyorlar. Hangi Avrupa ülkesinde kızlarla erkekler ayrı salonlarda yemek yemekte, ayrı sınıflarda eğitim görmektedirler?
Kadınlara, kızlara tecavüz eden Amerikalı CONİ’lere, ÖSO sapıklarına, PKK’lı Katillere, vatan hainlerine, Türk ve Türklük düşmanı peşmergelere methiyeler dizme, hangi kitapta yazmaktadır? Hangi ülkede vatan bölücüleri davullarla zurnalarla karşılanmaktadır?
Onlarla el ele, gönül gönüle, kucak kucağa resimler çektiriyorlar, pozlar veriyorlar. Kürdistan hayalleri kuruyorlar.
Belediye araçları ile dağdaki eşkıyalara yemekler taşıyorlar. Bölünmenin daha çabuk gerçekleşmesi için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar… Böylece şehitlerimizi, şehit yakınlarını bir kez daha öldürüyorlar.
Bu ülkeye bir yaşam boyu hizmet vermiş Genel Kurmay Başkanını, komutanları, politikacıları, yazarları, çizerleri çeteci, darbeci ilan ediyorlar; ama 40 bin kişinin katili terörist başını demokrasi, özgürlük savaşçısı…
Atadan, babadan kalıtım yolu ile geçen Türk düşmanlığı ile PKK’ya her çeşit desteği sağlayan, onun yıllarca askerimizi, vatandaşımızı katletmesine yardımcı olan aşiret reisi Barzani’yi barış elçisi olarak tanıtıyorlar…
Onu devlet başkanı gibi karşılıyorlar. Bu sıcak karşılamanın mutluluğu içerisinde Mesut Başkan (!) ağzını doldura doldura, olaylara yön veren bir kahraman, bir Diyarbakır Fatihi gibi konuşuyor:
“Bir gün Diyarbakır’da Kürt bayraklarıyla karşılanacağımı rüyamda görsem inanmazdım…”
“Diyarbakır bizim evimizdir… Nihai amacımız Kürtlerin birliğidir…”
“Amed’e, (Diyarbakır) barış için geldik…”
“Sayın Öcalan’ı ve Erdoğan’ı kutluyoruz…”
Kırmızı bültenlerle aranan ırkçı, PKK’lı sanatçı Şivan Perver’i, örnek sanatçı olarak on binlerin huzuruna Barzani ile birlikte çıkarıyorlar…
“Meşe ağacının dalları nerenize battı Eyy Başbakan? Hastirin diyorum, hastirin” diye bağıran Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir ile RTE sarmaş dolaş Kürdistan’da.(!) Osman Bey Diyarbakır’dan “Kürdistan” diye söz ediyor. Bir de tüm devlet erkânının önünde aşka gelip Barzani’ye övgüler diziyor:
“Evinize Amed’e (Diyarbakır) hoş geldiniz, değerli Başkan, Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz. Bugün Güney Kürdistan’ın başkanı, memleketi olan Amed’dedir. Burada olmanızdan çok memnununuz ki, bugün sizin hizmetinizdeyim…”
Gördünüz mü? Türkiye Cumhuriyetinin bir vilayeti, bir PKK’lı Belediye Başkanının ağzında nasıl önce “Amed”e, sonra da Kuzey Kürdistan’a dönüşüyor…
Peki, bunlar suç değil mi? Bunlar Anayasa suçu değil mi? Hani nerede Cumhuriyetin savcıları? Onların görevi nedir? Bu yoksul milletin kesesinden ne için maaş alıyor bu Cumhuriyet koruyucuları?
Ne yazık ki, binlerce insanın kolunun, bacağının kopmasına, gözünün kör olmasına neden olup, yaşamları boyunca onları protezlere mahkûm edenler şimdi el üstünde…
Onlarla savaşıp vatanlarını koruyanlar ayaklar altında… Tümü de bir kenara itilmiş… Değersiz bir eşya gibi kaldırılıp atılmış… Yokluk, yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi veriyorlar.
RTE, yiğitlerimizi bu hale getiren, gencecik fidanlarımızın canına kıyan canilere “Geniş kapsamlı bir aftan” söz ediyor, hapishanelerin boşalacağı müjdesini veriyor.
Oysa bu vatan uğruna yıllarca dağlarda çarpışıp, çoluğundan çocuğundan uzakta yaşamını tehlikeye atan komutanlara müebbet hapisler yağdırıyorlar. Onların suçsuzluğundan, salıverilmesinden söz eden bir tek resmi kurum ya da kişi yok…
Zor koşullar içinde yaşam sürüyorlar.
Bazıları karşılaştıkları hakaretlere, aşağılanmalara, zillete dayanamayarak canına kıydı. Bazıları kötü hapishane koşullarında yaşamlarını yitirdi. Bazıları da Kirli, pis, sağlıksız ortamlarda yakalandıkları amansız hastalıklarla boğuşuyor şu anda.
Suçlu – suçsuz tüm vatandaşlarının canını, malını, ırzını korumakla görevli devlet ise sadece onları seyrediyor.
Seyretmenin de ötesinde ölümlerini hızlandırmak için elinden gelen çabayı sarf ediyor…
Tozdan dumandan göz gözü görmüyor. At izinin it izine karıştığı bir ortamdan geçiyoruz.
Muhalefetin iktidara muhalefeti ise, sadece TBMM’nin salı grup toplantılarında gerçekleşiyor…
Üstüne üstlük bir de Fethullah Gülen’le, ABD ve bölücülerle içli dışlı olan, adı bin bir çeşit yolsuzluğa karışan, ama gezi olaylarında, direnişlerde, işçi, memur, öğrenci eylemlerinde ortalarda gözükmeyen Sarıgül’ler ve bazı politikacılar, onlar tarafından topluma “solcu, halkçı” diye tanıtılmaya çalışılıyor…
MHP’yi ise ne Gezi direnişlerinde, ne 19 Mayıs’lar’da, ne 29 Ekim’lerde ne de Kürdistan protestolarında görebiliyoruz.
Arada bir Bahçeli kürsüye çıkıp, bir iki keskin laf ederek, ülkücülerin gazını alıyor o kadar…
Ortadoğu, yerli ve yabancı BOP eş başkanları tarafından bugün bataklığa itilmeye çalışılmaktadır. Hedef, devletleri devletçiklere, ülkeleri eyaletlere ayırıp Ortadoğu petrollerine konmaktır. Recep Tayyip bunu Bismil’de “Diyarbakır değiştikçe Irak değişecek, Suriye değişecek…” diye formüle etmiştir.
Ama Suriye BOP planına yiğitçe direnmektedir. RTE’nin ve ABD’nin planları bu yüzden suya düşmüştür… Türk milleti de BOP planına karşı yiğitçe direnmektedir. Bunu 10 Kasım’da Ata’nın huzuruna çıkan 1 milyon 89 bin, altı yüz on beş kişi kanıtlamıştır. Bu buzdağının görünen kısmıdır. Esas gövdesi su altındadır. Attila İlhan’ın deyişi ile dip dalgası sessiz ve derinden, yavaş yavaş gelmektedir.
ABD, AKP, PKK ortak yapımı Yeni Anayasa şimdiden bozguna uğramıştır.
Diyoruz ki bu sisli dumanlı ortamda, “kurtlar gibi bulanık havaları sevmeyelim.”
Saflarımızı netleştirelim. Açık olalım. Bukalemun gibi renk, hokkabaz gibi kılık kıyafet değiştirmeyelim. Fethullah Gülen’lerin, Tayyip’lerin Abdullah’ların saflarında yer almayalım.
Gideceğimiz yeri ve yönü iyi bilelim. İyi saptayalım. Denizlerde dolaşan serseri mayınlar gibi olmayalım.
Atatürk’te birleşelim. Atatürk’ün devrim yolundan ilerleyip, tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’ye varalım.
Ama bu işi laf kalabalığı, gevezelikle değil, Atatürk gibi kararlılıkla, dirençle yapalım.
.
İkinci Kurtuluş Savaşına Samsun’dan başlayalım…
Nasıl bir çürümüşlük bu?
Ortalık çocuk tacizinden, çocuk tecavüzünden, fuhuştan; babası, dedesi yerindeki adamlara satılan çocuk gelinlerden geçilmiyor… İstatistikler Türkiye’de tavan yapıyor bu alanda…
Ama koca koca adamlar bu sorunları çözeceklerine, işi gücü bırakmış küçücük çocukların cinsellikleri ile uğraşıyorlar. İnsanların apış aralarına odaklanmış beyinleri… Kendilerinin iğrenç, gizli kalmış düşüncelerini genç kızların, erkeklerin, çocukların bir arada yaşamasında, masum, arkadaşlık, dostluk duygularında arıyorlar.
Öğrencilerin birlikte eğitim görmeleri yanlışmış. Hatalıymış. Bu hata en kısa zamanda düzeltilmeliymiş…
Bir yandan da özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından, ileri demokrasiden söz ediyorlar… AB’ye girme çalışmaları yapıyorlar. Hangi Avrupa ülkesinde kızlarla erkekler ayrı salonlarda yemek yemekte, ayrı sınıflarda eğitim görmektedirler?
Kadınlara, kızlara tecavüz eden Amerikalı CONİ’lere, ÖSO sapıklarına, PKK’lı Katillere, vatan hainlerine, Türk ve Türklük düşmanı peşmergelere methiyeler dizme, hangi kitapta yazmaktadır? Hangi ülkede vatan bölücüleri davullarla zurnalarla karşılanmaktadır?
Onlarla el ele, gönül gönüle, kucak kucağa resimler çektiriyorlar, pozlar veriyorlar. Kürdistan hayalleri kuruyorlar.
Belediye araçları ile dağdaki eşkıyalara yemekler taşıyorlar. Bölünmenin daha çabuk gerçekleşmesi için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar… Böylece şehitlerimizi, şehit yakınlarını bir kez daha öldürüyorlar.
Bu ülkeye bir yaşam boyu hizmet vermiş Genel Kurmay Başkanını, komutanları, politikacıları, yazarları, çizerleri çeteci, darbeci ilan ediyorlar; ama 40 bin kişinin katili terörist başını demokrasi, özgürlük savaşçısı…
Atadan, babadan kalıtım yolu ile geçen Türk düşmanlığı ile PKK’ya her çeşit desteği sağlayan, onun yıllarca askerimizi, vatandaşımızı katletmesine yardımcı olan aşiret reisi Barzani’yi barış elçisi olarak tanıtıyorlar…
Onu devlet başkanı gibi karşılıyorlar. Bu sıcak karşılamanın mutluluğu içerisinde Mesut Başkan (!) ağzını doldura doldura, olaylara yön veren bir kahraman, bir Diyarbakır Fatihi gibi konuşuyor:
“Bir gün Diyarbakır’da Kürt bayraklarıyla karşılanacağımı rüyamda görsem inanmazdım…”
“Diyarbakır bizim evimizdir… Nihai amacımız Kürtlerin birliğidir…”
“Amed’e, (Diyarbakır) barış için geldik…”
“Sayın Öcalan’ı ve Erdoğan’ı kutluyoruz…”
Kırmızı bültenlerle aranan ırkçı, PKK’lı sanatçı Şivan Perver’i, örnek sanatçı olarak on binlerin huzuruna Barzani ile birlikte çıkarıyorlar…
“Meşe ağacının dalları nerenize battı Eyy Başbakan? Hastirin diyorum, hastirin” diye bağıran Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir ile RTE sarmaş dolaş Kürdistan’da.(!) Osman Bey Diyarbakır’dan “Kürdistan” diye söz ediyor. Bir de tüm devlet erkânının önünde aşka gelip Barzani’ye övgüler diziyor:
“Evinize Amed’e (Diyarbakır) hoş geldiniz, değerli Başkan, Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz. Bugün Güney Kürdistan’ın başkanı, memleketi olan Amed’dedir. Burada olmanızdan çok memnununuz ki, bugün sizin hizmetinizdeyim…”
Gördünüz mü? Türkiye Cumhuriyetinin bir vilayeti, bir PKK’lı Belediye Başkanının ağzında nasıl önce “Amed”e, sonra da Kuzey Kürdistan’a dönüşüyor…
Peki, bunlar suç değil mi? Bunlar Anayasa suçu değil mi? Hani nerede Cumhuriyetin savcıları? Onların görevi nedir? Bu yoksul milletin kesesinden ne için maaş alıyor bu Cumhuriyet koruyucuları?
Ne yazık ki, binlerce insanın kolunun, bacağının kopmasına, gözünün kör olmasına neden olup, yaşamları boyunca onları protezlere mahkûm edenler şimdi el üstünde…
Onlarla savaşıp vatanlarını koruyanlar ayaklar altında… Tümü de bir kenara itilmiş… Değersiz bir eşya gibi kaldırılıp atılmış… Yokluk, yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi veriyorlar.
RTE, yiğitlerimizi bu hale getiren, gencecik fidanlarımızın canına kıyan canilere “Geniş kapsamlı bir aftan” söz ediyor, hapishanelerin boşalacağı müjdesini veriyor.
Oysa bu vatan uğruna yıllarca dağlarda çarpışıp, çoluğundan çocuğundan uzakta yaşamını tehlikeye atan komutanlara müebbet hapisler yağdırıyorlar. Onların suçsuzluğundan, salıverilmesinden söz eden bir tek resmi kurum ya da kişi yok…
Zor koşullar içinde yaşam sürüyorlar.
Bazıları karşılaştıkları hakaretlere, aşağılanmalara, zillete dayanamayarak canına kıydı. Bazıları kötü hapishane koşullarında yaşamlarını yitirdi. Bazıları da Kirli, pis, sağlıksız ortamlarda yakalandıkları amansız hastalıklarla boğuşuyor şu anda.
Suçlu – suçsuz tüm vatandaşlarının canını, malını, ırzını korumakla görevli devlet ise sadece onları seyrediyor.
Seyretmenin de ötesinde ölümlerini hızlandırmak için elinden gelen çabayı sarf ediyor…
Tozdan dumandan göz gözü görmüyor. At izinin it izine karıştığı bir ortamdan geçiyoruz.
Muhalefetin iktidara muhalefeti ise, sadece TBMM’nin salı grup toplantılarında gerçekleşiyor…
Üstüne üstlük bir de Fethullah Gülen’le, ABD ve bölücülerle içli dışlı olan, adı bin bir çeşit yolsuzluğa karışan, ama gezi olaylarında, direnişlerde, işçi, memur, öğrenci eylemlerinde ortalarda gözükmeyen Sarıgül’ler ve bazı politikacılar, onlar tarafından topluma “solcu, halkçı” diye tanıtılmaya çalışılıyor…
MHP’yi ise ne Gezi direnişlerinde, ne 19 Mayıs’lar’da, ne 29 Ekim’lerde ne de Kürdistan protestolarında görebiliyoruz.
Arada bir Bahçeli kürsüye çıkıp, bir iki keskin laf ederek, ülkücülerin gazını alıyor o kadar…
Ortadoğu, yerli ve yabancı BOP eş başkanları tarafından bugün bataklığa itilmeye çalışılmaktadır. Hedef, devletleri devletçiklere, ülkeleri eyaletlere ayırıp Ortadoğu petrollerine konmaktır. Recep Tayyip bunu Bismil’de “Diyarbakır değiştikçe Irak değişecek, Suriye değişecek…” diye formüle etmiştir.
Ama Suriye BOP planına yiğitçe direnmektedir. RTE’nin ve ABD’nin planları bu yüzden suya düşmüştür… Türk milleti de BOP planına karşı yiğitçe direnmektedir. Bunu 10 Kasım’da Ata’nın huzuruna çıkan 1 milyon 89 bin, altı yüz on beş kişi kanıtlamıştır. Bu buzdağının görünen kısmıdır. Esas gövdesi su altındadır. Attila İlhan’ın deyişi ile dip dalgası sessiz ve derinden, yavaş yavaş gelmektedir.
ABD, AKP, PKK ortak yapımı Yeni Anayasa şimdiden bozguna uğramıştır.
Diyoruz ki bu sisli dumanlı ortamda, “kurtlar gibi bulanık havaları sevmeyelim.”
Saflarımızı netleştirelim. Açık olalım. Bukalemun gibi renk, hokkabaz gibi kılık kıyafet değiştirmeyelim. Fethullah Gülen’lerin, Tayyip’lerin Abdullah’ların saflarında yer almayalım.
Gideceğimiz yeri ve yönü iyi bilelim. İyi saptayalım. Denizlerde dolaşan serseri mayınlar gibi olmayalım.
Atatürk’te birleşelim. Atatürk’ün devrim yolundan ilerleyip, tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’ye varalım.
Ama bu işi laf kalabalığı, gevezelikle değil, Atatürk gibi kararlılıkla, dirençle yapalım.
.
İkinci Kurtuluş Savaşına Samsun’dan başlayalım…
İlk Kurşun