'Mazbatalarınızı bırakıp Meclis'i terk edin'
CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Meclis kürsüsünden iktidar milletvekillerine böyle çağrıda bulundu...'Mazbataları yavaşça yere bırakıp Meclis'i terk edin'
.
TBMM'de devam eden 2014 yılı bütçegörüşmeleri devam ederken
gündemdeki konular da sert tartışmalara neden oluyor.
Önceki gün partisi adına kürsüye çıkan CHP Denizli Milletvekili İlhan
Cihaner, konuşmasının ardından AKP Milletvekillerine Gezi eylemcilerinin
polislere yaptığı "Şimdi elinizdeki silahları bırakın ve yavaşça çekilin"
anonsuna göndermede bulunarak "Şimdi elinizdeki mazbataları yavaşça yere bırakıp
Meclisi terk edin" çağrısında bulundu.
İşte Cihaner'in o konuşması:
Konuşmama çok basit birtakım gerçekleri hatırlatarak
başlayacağım. Bütçeler aslında basit birer mali tablo olmanın ötesinde anlamlar
taşır. Bunlara bakarak, ülkeyi yöneten hükûmetlerin hangi iktisadi ve sosyal
politikaları izlediklerini, kimlerden vergi topladıklarını, vergilerin adil bir
şekilde toplanıp toplanmadığını, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe ne kadar pay
ayrıldığını yani bunlara ne kadar önem verdiğini görebiliriz. Ancak, AKP
bütçeleri, emeğiyle geçinen yurttaşlarımızın, işçilerin, memurların ve tüm
emekçilerin ödedikleri vergilerle devletten aldıkları hizmetler arasındaki
orantısızlığın tablosu olarak karşımızda durmaktadır. Bu bütçeler, Türkiye'de
sosyal devletin nasıl ortadan kaldırıldığının, kamu girişimciliğinin nasıl
tasfiye edildiğinin, sermaye yanlısı neoliberal politikaların nasıl
uygulandığının açık birer belgesi olarak karışımızda durmaktadır.
On bir yıl boyunca sosyal devleti tasfiye eden iktidar,
Başbakan millî iradeyi dilinden düşürmemesine rağmen, millî iradenin
somutlaştığı yeri yani bu Meclisi devre dışı bırakmak, etkisizleştirmek,
işlevsizleştirmek için elinden geleni yapmaktadır. İktidar, milletvekillerinin
verdiği soru önergelerine yanıt verilmemesinden tutun da Sayıştay raporları
üzerinden Hükûmetin denetlenmesine olanak veren mekanizmaları ortadan kaldırmaya
kadar uzanan bir genişlikte millî iradeyi temsil eden kurumu yani Parlamentoyu
iş göremez hâle getirmiş, yasama organını göstermelik bir kuruma dönüştürmüştür.
"Tarih en büyük öğretmendir, kafalarına vura vura hukuku,
adaleti öğretecek hem de kendi argümanlarını, enstrümanlarını kullanarak." Bu
sözleri yaklaşık iki yıl önce etmiştim. Hükûmet sözcüsünün biraz önce yaptığı
açıklamasını ibretle okuyun ve diğer davalarda yaşananlara verdiği tepkileri bir
hatırlayın ama samimi üzüntüm, bu öğrenmenin yani hukuku adaleti öğrenmenin,
bunun farkına varmanın çocuklar ve evlatlar üzerinden yaşanıyor olmasıdır.
Evlatlar hep değerlidir, suçsuzdur anaların gözünde ama anlaşılıyor ki sizin
evlatlarınız daha değerliymiş. Bugüne kadar bu halkın çocuklarına küfür eden
valileri korudunuz, çırılçıplak soyup utandırmadan arayanları, taciz edenleri
korudunuz, öldürenleri, kör edenleri, cezaevlerinde tecavüz edenleri korudunuz,
hatta "Destan yazdılar." deyip ikramiye verdiniz. Komada direnen 14 yaşındaki
Berkin'in hiçbir değeri olmadı sizin için. Asfalta boyayla "Faşizme ölüm,
Hükûmet istifa" yazdı diye asfalta zarar vermek suçundan yargılanan 13 yaşındaki
çocuğun adını hiç bilmezsiniz. Bakın, 13 yaşından bahsediyorum, bu halkın
çocuklarını katlettiğiniz yetmiyormuş gibi, cenazelerinin kaldırılmasına bile
günlerce izin vermediniz.
Bu halkın gazetecilerine, politikacılarına, avukatlarına
işkence yaptınız, cezaevlerine doldurdunuz. Öğretmenlerini, emekçilerini
copladınız, gaza boğdunuz. Katliamları, yolsuzlukları soruşturacağınıza bunları
açığa çıkaranların, halkın için "hack" yapanların peşine düştünüz. Roboski'de
çocuklarını katlettiğiniz bu halkın -bu arada heceleyeyim, yanlışlık olmasın:
Dobroski değil, Ro-bos-ki- hiç ama hiç birinde siyasi sorumluluk hissetmediğiniz
gibi, bu saldırıların sorumlusu olan valiler ve Emniyet müdürleri için
"Yedirmeyiz, adamlarımızı satmayız." dediniz. Hele, şimdilerde papaz olduğunuz
savcılar için "Kıllarına dokundurtmayız!" demiştiniz, hatırladınız mı? Ali
Tatar'ın, onun intiharından sorumlu olan; özel hayatı açıkça ve alçakça medyaya
sızdırıldığı için intihar eden Berk Erdem'in ölümünden sorumlu olan savcılar...
Siyasi davalarda benzer yüzlerce hukuksuzluğa imza atmış savcıların "Kıllarına
dokundurtmayız." deyip sırtlarını sıvazladınız, altlarına zırhlı araçlar
verdiniz. Bunca hukuksuzluk, işkence, ölüm kılınızı kıpırdatmadı da bugün ne
oldu ki müdürler görevden alındı, savcılar değiştirildi yeni savcılar eklendi?
Başta, çocuklarınız çok değerliymiş dedim ama değilmiş aslında; anlaşıldı ki
değerli olan cüzdanlarınızmış, para kasalarınızmış, para sayma makinalarınızmış,
kendi kirli hesaplarınızmış. "Yedirmeyiz." derken "Hissemizi başkasına
yedirmeyiz."miş meğer kastınız. İşte, seçilmiş milletvekilleri, belediye
başkanları, siyasi parti liderleri; açıkça, zorbaca cezaevinde tutuluyorken hiç
böyle cevval önlemeler alma gereği duymadınız ama belki de tarihin en önemli
yolsuzluk iddiaları soruşturulurken polisleri, savcıları değiştirdiniz.
Gazetecilere, yazarlara hatta adalet çağrısı yapan barolara, ana muhalefet
partisinin Genel Başkanına eleştirileri nedeniyle adil yargılamayı etkileme
suçundan dava açıp fezleke düzenleyen savcılar, bu görevden almalara bakalım ne
diyecekler?
"ÇOCUKLARINIZ VE ADAMLARINIZ İÇİN ADİL BİR SÜREÇ
DİLİYORUM"
Her şeye rağmen, tüm kalbimle ve samimiyetimle çocuklarınız
ve adamlarınız için adil bir süreç diliyorum. Ama korkarım ki devri
iktidarınızda adil savcı ve hâkimleri bulmakta çok zorlanacaksınız. Çünkü, bir
çoğunu kanser ettiniz, özel hayatlarını açıklamakla tehdit edip istifa
ettirdiniz. "Çetenin nöbetçi hâkimi." dediniz, uydurma soruşturmalarla sürdünüz,
mesleklerine küstürdünüz, uzaklaştırdınız.
İki gündür ortaya çıkan tablonun siyasi sonucu Hükûmetin ya
derhâl istifasıdır ya da karnından konuşmayı bırakıp devlet içinde örgütlü
yapıdan kasıtları her kim ise o konuda etkin bir soruşturma başlatmaktır. On bir
yıl boyunca sosyal devleti, hukuk devletini, demokrasiyi, Meclis iradesini
ayaklar altına aldınız; otoriter, baskıcı, antidemokratik bir rejim kurdunuz.
Şimdi kendi içinizden çözülüyorsunuz. Yakında gideceksiniz ama polisiye
operasyonlarla değil, bizzat halk gönderecek sizi. İşte o zaman hepsinin
hesabını birer birer vereceksiniz.
"MUTLU GÜNLER GERİDE KALDI"
Ben, AKP'ye oy veren yurttaşlarımıza da seslenmek
istiyorum. Artık bu iktidarın ülkemize ne yaptığını görün. Yurttaşları
kutuplaştırıp ikiye böldükleri yetmiyormuş gibi şimdi de devlet aygıtını ikiye
böldüler. "Devlet bölünmemişken ne hayrını gördük ki." diyebilirsiniz ama
polisi, yargıyı, karanlık odaklara gönüllü teslim ettiğini itiraf eden bir
hükûmet söz konusu. Bir hukuk devletinde, bir demokraside seçilmiş hükûmetler
gölge, kapalı, illegal yapılanmalarla iktidarı paylaşır mı? Parlamentoyu,
meşruiyet ve kıymetiharbiyeden yoksun hâle getirmiş bir hükûmet söz konusu. "Ne
istediler de vermedik?" deyip mutlu mesut günlerde kamu kaynaklarını,
valilikleri, bakanlıkları kardeşçe paylaştığını itiraf eden bir hükûmet söz
konusu.
"ELİNİZDEKİ MAZBATALARI YAVAŞÇA YERE BIRAKIP MECLİSİ TERK
EDİN"
Bu mudur düşlediğimiz, yaşamak istediğimiz ülke? Kasetlerle
özel hayata ait gizlice çekilmiş görüntülerle dizayn edilen bir ülke mi
istediğimiz? Herkesin telefonunun dinlendiği ya da bu kaygıyla yaşadığı bir ülke
mi istediğimiz? Soruşturmalardan kurtulmak için Başbakanın tanıdığına ihtiyaç
duyulan bir ülke mi? Sizlerin, bizlerin, çocuklarımızın payına, kendisini ateşe
verecek boyutta yoksulluk, taşeron işçiliği, iş cinayetleri, güzel ölümler, gıda
yardımları, konteyner kentlerde dondurucu soğuk düşerken bunların çocuklarının
payına düşenleri iyi takip edin ve hesabını sorun. Yıllarca haysiyet cellatlığı
yaptılar. Şimdi, devlet içinde örgütlenmiş yapı, masumiyet karinesi,
soruşturmanın gizliliği, siyasi soruşturma diyorlar; davetle gelebilecek
kişilerin evleri sabahın beşinde basılır mı diyorlar; beraatizimmet asıldır
diyorlar. Bu çifte standartlı, ahlaksız kavgadan adalet ve özgürlük çıkmaz,
çıksa çıksa daha fazla pislik çıkar. Gelin, şeffaf, adil, özgür, eşit bir ülkeyi
beraber inşa edelim. Aksi takdirde, kendileriyle birlikte tüm halkı dibe
çekecekler.
Konuşmamı haziran direnişine uygun bir çağrıyla bitireyim: Şimdi elinizdeki
mazbataları yavaşça yere bırakıp Meclisi terk edin.
Cumhuriyet