Uzatmaları oynuyor. AKP yolcu…
“KALDIR BAŞINI KAN UYKULARDAN…
.
SES OL, IŞIK OL, YUMRUK OL…” (*)
.
AKP uzatmaları oynuyor.
AKP yolcu…
Ne dünyada, ne bulunduğu coğrafyada dostu kaldı.
.
Suç üstüne suç işledi. Bu suçu tartmaya ne adaletin terazisi, ne hukukun kara kaplı kitapları yeter.
Halkı ile kavgalı…
Ortadoğu ülkeleri ile kavgalı.
Elçilerimiz kapı dışarı ediliyor…
En yakın zamanda “Suriye’de Cuma namazını kılacağını” söyleyen RTE, fena yanıldı.
ABD güdümümde izlediği Suriye politikası ile boşluğa düştü. İtibar yitirdi…
Desteklediği El Kaide katilleri, kıtır kıtır adam kesiyor şimdi, ırza geçiyor. Bu vahşet ve canavarlık karşısında aynı takımdan olan, aynı hedefe koşan ÖSO canileri bile Suriye ordusuna katılma hazırlığında.
“Müslümanım” diyen bu dinci iktidarın zamanında katledildi en çok Müslüman.
Bir zamanlar onu hararetle destekleyen yandaş devletler, çeşitli yollarla ona güvensizliklerini ortaya koyuyorlar şimdi. Hatta şeriatla idare edilen bazı ülkeler bile ondan uzaklaşmaya başladı.
ABD, Beşar Esat’ın ısıramadığı elini öpme çabasında…
RTE’nin Mısır’da, Suriye’de, İran’da, Irak’ta sözü geçmiyor artık.
Yakında Türkiye’de de geçmeyecek.
Çünkü öğretmenlerle kavgalı. Doktorlarla, eczacılarla kavgalı. İşçilerle, köylülerle, esnafla kavgalı. En yakın destekçisi, yandaşı cemaatle kavgalı.
Türkiye sınırları, yolgeçen hanına döndü. Giren belli değil, çıkan belli değil… El kaide canileri, PKK’lı bebek katilleri, Barzani aşireti, sınır komşumuz…
Güneydoğu PKK’lı teröristlerin egemenliğinde. Terör estiriyorlar. Köy baskınları devam ediyor. Bölgede her şey onların denetiminde. Ordu ve komutanlar “Barış sürecine zarar vermemek için” savunmaya çekilmişler.
PKK’lı katiller, bu durumdan da yararlanarak, canları istediği zaman askerlerimizi kaçırıyorlar, canları istediği zaman getirip, elleriyle teslim ediyorlar. Bir gün önce yol denetiminde alıkoyuyorlar, bir gün sonra yetkili makamlara iade ediyorlar…
Adalet bakanı, PKK’lıların bu centilmence (!), nazik (!) tavrı karşısında memnuniyetini ifade ediyor. Teşekkürlerini sunuyor.
Genelkurmay, teröristlerin kendilerinden korktuğu için (!) askerlerimizi getirip karakollarımıza verdiğini söylüyor.
Yani uzun sözün kısası AKP iktidarı acınacak durumda. Perişan mı perişan…
Ülkeyi yönetemez hale geldi.
Yani “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz…”
Abbas yolcudur, yolcu olmasına da ne var ki işi ağırdan alıyor. O, gemicikleri, özel okulları, villaları, banka hesaplarını çok sevdi… Gitmemek için oyalanıyor…
Ama Cumhuriyetimiz için, ülkemiz için, geleceğimiz için Abbas’ın gidişini hızlandırmak gerekiyor… Bu görevlerimizin en başında gelmektedir.
Ne var ki bu görev, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Evde çoluk çocuk var, başımı derde sokamam”, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım…” anlayışı ile başarılamaz…
Zamanı geldiğinde yılan, ejderhaya dönüşür, şahmeran olur, yedi sülalene dokunur… Ne çoluk çocuk bırakır, ne eş bırakır, ne torun… Günümüzde olduğu gibi… Daha beterin beteri var…
Ne demiş Nazım, “Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
Rıfat Ilgaz da halkı haksızlıklarla, hukuksuzluklarla mücadeleye davet eder ve haykırır:
“Kaldır başını kan uykulardan / Böyle yürek, böyle atardamar atmaz olsun / Ses ol, ışık ol, yumruk ol…”
Çünkü yaşam direnmek demektir.
Yaşam kötülerle, kötülüklerle, hayınlarla, hayınlıklarla, sahtekârlarla göğüs göğse, cephe cepheye gelmek demektir.
Yaşam, mücadele demektir.
Mücadele ise kararlılık demektir.
Ancak Atatürk gibi KARARLI bir savaşçı, düşman kuvvetleri karşısında “GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” diyebilir.
Ancak Atatürk gibi bir EYLEM adamı “Hatay Krizi” çıktığı yıllarda şu sözleri söyleyebilir:
“Eğer diplomatik yolla halledemezsem, yapacağım şey Cumhurbaşkanlığından, hatta milletvekilliğinden istifa etmektir. O zaman, resmi bir görevim kalmaz, sivil bir fert olarak Hatay’a gider tıpkı Samsun’a gittiğimde olduğu gibi milis kuvvetlerinin başına geçerim ve bu uğurda savaşırım ama sonunda mutlaka başarırım…”
Şu gerçeği bir kez daha vurgulayalım burada: Kimse kimseye “canı istediği için” hak vermez.
Toplumların yaşamlarında çok yalın, kesin ve doğrulanmış, herkesin bildiği bir kural vardır:
“Hak verilmez alınır…”
Bu millet, bağrından Namık Kemal’leri, Tevfik Fikret’leri, Talat Paşa’ları, Nazım Hikmet’leri, Mustafa Kemal’leri ve Deniz Gezmiş’leri çıkarıp, yüzyıl içerisinde dört devrim yapmış bir toplumdur.
İşçi, köylü, öğrenci eylemleriyle birlikte Türkiye’de siyasal bilinç gelişmeye başlamıştır. Devrimci mücadele, yolunda, kendi mecrasında ilerlemektedir.
Bu süreçte ışığımız, kılavuzumuz Atatürk’tür.
O Ulusal Kurtuluş savaşına başlamadan önce ortak düşmanlarına karşı birliği ve bütünlüğü nasıl sağlamışsa, biz de onun izinden giderek, bu kötü koşullardan, 21. Yüzyılın bu dinci işgalinden kurtulmak için sağ – sol demeden, ulusal birliği ve beraberliği sağlamak zorundayız.
Devrimin ve devrimcilerin adresi, gideceği yer bellidir: Cumhuriyeti ve laik düzeni yeniden kurmak, yarım kalan 1923 Devrimini tamamlamak…
(*) Rıfat Ilgaz’ın şiiri.
.
İlk Kurşun