Kolay mı hesap vermeden sıvışmak…



BÜTÜN BU YAPTIKLARINIZIN HESABI
 
SORULMAYACAK MI SANIYORSUNUZ?

Ali ERALP
Gül’ler, Gülen’ler, Tayyip’ler, Arınç’lar, hacılar, hocalar, hafızlar… Türkiye’nin siyasal imamları…

Şöyle dönüp bir bakın geçmişinize… Şöyle dönüp bir bakın yaptıklarınıza…

Memnun musunuz AKP’nin icraatlarından?

Devr-i iktidarınızda Hak, hukuk var mıydı, adalet geçerli miydi?

Hepsinden önemlisi vatan aşkı, vatanı yüceltme sevdası var mıydı hedefleriniz arasında?

Vatanın bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü, bayrak, kutsal değerler ve kutsal mirasın korunması var mıydı?

Biz bu türden kaygılarınızın ya da çabalarınızın olduğunu ne duyduk, ne gördük…
Buldozer gibi, tank gibi, POMA gibi ezip geçtiniz Cumhuriyeti, orduyu, Türk’ü, Atatürk’ü… Türk milletini, Türk milliyetçiliğini… Atatürk gençliğini…
Gezi direnişlerinde göz patlattınız, göz çıkardınız… Can aldınız… Cinayetler işlediniz…
Gaz sıktınız… Bol bol gaz sıktınız… Yer gök gaz oldu. Çocukların, gençlerin kafataslarını parçaladınız gaz bombaları ile… Ama Diyarbakır meydanında PKK’lı canilerle halaylar çektiniz. Türküler söylediniz. Sarmaş dolaş oldunuz… Yan yana, can cana, kucak kucağa oturdunuz…

Parsel parsel sattınız vatan topraklarını… 

Güneydoğu’yu, Güneydoğu’nun insanlarını terör örgütüne verdiniz. Baş tacı ettiniz bebek katillerini… Söz sahibi yaptınız Türkiye’nin geleceği üzerinde… Artık “Biji Apo, biji Kürdistan…” sözcükleri caddelerde, sokaklarda, meydanlarda duyduğumuz günlük sözcüklerden oldu… Herkesin elinde PKK paçavrası, APO posteri…

Yürüyorlar, köy basıyorlar, yol kesiyorlar, kimlik soruyorlar… Karışan yok, görüşen yok… Devlet içinde devlet oldular… 

İstedikleri gibi bağırıyorlar, çağırıyorlar; mitingler düzenliyorlar, istedikleri gibi küfrediyorlar…

Onlarca suç dosyası bulunan, Türkiye Cumhuriyetine “H’astir” çeken Diyarbakır Belediye Başkanını kimselere “Yedirmediniz”, yücelttiniz, onunla sarmaş dolaş oldunuz, ama Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak’ı açığa aldınız, çeşitli tertiplerle adalete teslim ettiniz…
Hedef aldığınız o Başkan şimdi, tüm suçlardan ve suçlamalardan aklanmış durumda… Davaları kazandı, tüm tertiplerinizi ve iddialarınızı çürüttü… Peki, neden görevine iade etmiyorsunuz?

Hak mıdır, hukuk mudur, ileri demokrasi midir bu?

Ama ucu size dokununca hemen önlemler alıyorsunuz… Ayakkabı kutuları içerisindeki trilyonları, para sayma makinelerini, çelik kasaları teşhir eden polis müdürlerinin görev yerini değiştiriyorsunuz, onlarca savcının görevine son veriyorsunuz… Bir gecede yasalar çıkarıyorsunuz…

Deniz Feneri Davasını henüz unutmadık.

Pislikleri, yolsuzlukları, din sömürüsünü araştıran, gerçekleri gün ışığına çıkarmak isteyen savcıların elinden dosyaları aldınız. Bununla da yetinmediniz, asıl suçluları bırakıp, savcılar hakkında dava açtınız…

Memnun musunuz bütün bu yaptıklarınızdan? Memnun musunuz icraatlarınızdan?
Hak mıdır, hukuk mudur, adalet midir bu?

Şimdi de çıkmış, “orduya kumpas düzenlendiğinden” söz ediyorsunuz…

“PARDON!!!” diyorsunuz. Yanlışlık yaptık… Hatalı davrandık… Yeniden yargılama yapacağız.

Meclis Başkanı çıkıyor, “Yargının bağımsızlığı ölmüştür. Koyduğumuz kuralları önce kendimiz çiğniyoruz” diyor.

Peki, sen yeni mi görüyorsun bu hukuksuzluğu? 2002’den bu yana AKP’nin milletvekili değil miydin? Bakanlık yapmadın mı? 25 kuruşluk CD’lerle, düzmece belgelerle yargılamalar yapılırken neden hiç sesin soluğun çıkmadı?

PARDON! demekle, temize mi çıkmış oluyorsunuz? “Türk Ordusuna kumpas kuruldu, yeniden yargılama yapacağız” demekle aklanmış mı sayıyorsunuz kendinizi?

Ya çalınan hayatlar, yıllar ne olacak? Ya çalınan baharlar, güneşler… 

Ya intiharlar, ölümler, hastalıklar, erken çağrılan Azrailler ne olacak? Ya Kuddisi Okkır’lar, İlhan Selçuk’lar, Ali Tatar’lar ne olacak? Kim getirecek onları geri?

Ya çalınan baba sevgileri… Ya devlete duyulan güvensizlikler…

Uğur Dündar, Deniz Kurmay Albay Erdinç Altıner’in 9 yaşındaki oğlu Atahan Altıner’e soruyor: “Baban gibi subay olmayı düşünüyor musun?”
 
YANIT:
“Düşünüyorum ama başarılı olursam bana da bu darbeyi yaparlar diye biraz korkuyorum…

9 yaşındaki bir çocuğu bu şekilde karamsarlığa, umutsuzluğa sevk eden bir iktidar hesap vermeden mi gidecek?

Bu kadar zulüm, acı, ocaklara düşen ateş, adalet önüne çıkmayacak mı?
Yanınıza kâr mı kalacak? Böyle mi düşünüyorsunuz?

Yok yaaa…
 .
Bu kadar basit mi bu iş… Bu kadar kolay mı hesap vermeden sıvışmak…
 .
Yoksa siz, bütün bu yaptıklarınızın hesabı sorulmayacak mı sanıyorsunuz?

Emekli Albay Dursun Çiçek’in mahkûm olmasına neden olan “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın üzerinde tam 14 parmak izi vardı, ama komutanın parmak izi yoktu; bunların kime ait olduğu araştırılmadı… Avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda bulunduğu iddia edilen 326 adet belgede tam 4 bin 333 adet parmak izi vardı, ama avukatın parmak izi yoktu… Bunların kime ait olduğu araştırılmadı… O kadar ısrar edildiği halde araştırılmadı…

Ümraniye’de bir çatı katında bulunduğu iddia edilen ve Ergenekon davasının başlamasına neden olan 27 adet el bombasını ”Olay Yeri inceleme Ekibi” karakolda görünce parmak izi tespiti yapmak istedi. İzin verilmedi. Yangından mal kaçırır gibi bombalar imha edildi…

Hadi bırakalım bütün bu haksızlıkları, hukuksuzlukları, kanunsuzlukları bir yana… Bir tek, “Silah yüklü bir TIR’ın savcı tarafından yasal yoldan aranmasını İçişleri Bakanlığı ve Valinin engellemesi bile başlı başına YÜCE DİVANLIK bir olaydır…

ERGENEKON, BALYOZ DAVALARI YENİDEN GÖRÜLECEK ÇIĞIRTKANLIĞI İLE KİMSE YAKASINI SUÇTAN VE SUÇ ORTAKLIĞINDAN VE YARGIÇ KARŞISINA ÇIKMAKTAN KURTARAMAZ…

Aslında “Davanın yeniden görülmesi” bile abesle iştigal, yani boş işlerle uğraşmaktır… 2006’dan, 2007’den bu yana Tutuklu olan tüm yurtseverler derhal serbest bırakılmalıdırlar… 

Tek çözüm yolu budur.

İlk Kurşun
➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..