Pinokyonun Ampülü
Yalancının Ampulü
Hüsnü MAHALLİ

Muhaliflerin kelle kesme, işkence ve insanlık dışı vahşeti ile ilgili şimdiye kadar bir tek haber ve görüntü kullanmayan TRT ve Anadolu Ajansı, bu tezgahın birer tarafı olarak bu görüntüleri pazarlama görevini üstlendi.
Hem de bir zamanlar TRT ve AA’nın Gezi Olayları sırasında küfür ettiği CNN ve onun programcısı C. Amanpour ile birlikte!..
Amaç; Esad ile ilgili yeni bir imaj oluşturmak ve daha önce oluşturulan algı ve imajları pekiştirmek.
Ne yazık ki, bu çabalarında zaman zaman başarılı oluyorlar.
Çünkü birçok ‘saf’, bu düzmece haber ve fotoğraflara inandı, inanıyor.
Tıpkı daha sonra muhalifler tarafından kullanıldığı kanıtlanan ‘kimyasal silah’ düzmecesine inandıkları gibi.
Oysa bir hafta bekleseydiler, bu fotoğrafların düzmece olduğunu göreceklerdi.
Hem de benim söylemimle değil, BM ve o çok güvendikleri ‘stratejik müttefik’ Amerikalıların açıklamalarıyla!.. BM uzmanları “Bunlar kanıt değil” derken, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü üç gün önce bakın ne diyordu:
“Bu fotoğraflar ta Kasım’da bize geldi ama biz doğruluğundan emin olmadan açıklamadık. Hala inceliyoruz”.
Yani CIA ve Amerikan teknolojisinin iki aydır emin olamadığı fotoğraflar, AA ve TRT açısından kesin doğruydu!..
İlginç değil mi?
O kadar ilginç ki; ilk bir iki gün hariç, dünya medyası bile bu fotoğraflara ilgi göstermedi ve konu unutuldu. Sonra anlaşıldı ki; bu tezgah bir anlık görüntü içinmiş.
Cenevre Konferansı’nın açılışında konuşan Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Ahmed Carba bu fotoğraflardan bir tanesini göstererek duygu sömürüsü yapmaya çalıştı.
Ama hiç kimseyi etkileyemedi.
Dedikodulara bakılırsa; bu davranışından dolayı, ABD’nin Şam Büyükelçisi Robert Ford, Carba’yı azarlamış. Çünkü; Suriye dosyasından ve tüm muhalefetten sorumlu Ford, Carba’ya “Knuşmana besmele ile başlama” demiş ama o tersini yapmış. Azarlanan Carba’nın görevinden istifa ettiği, ancak Suudiler tarafından ikna edildiği konuşuluyor. Nitekim, ertesi gün Carba muhalefet heyetine başkanlık etmedi. Bunun üzerine heyet üyeleri birbirine girdi ve kavga devam ediyor.
Çünkü heyet içinde bazı silahlı grupların temsilcileri, konuşulan ateşkesi kabul etmiyor.
Ateşkese karşı olan ve heyette yer almayan birçok silahlı grup var. Bunların başında IŞİD, yani Kaide geliyor. IŞİD ateşkes ve barışa karşı çıktıkça, daha fazla militan kazanıyor. Çünkü üç yıldır farklı silahlı gruplar içinde savaşan, kelle kesen, vahşice öldüren, tecavüz eden, çalan ve çırpan on binlerce ruh hastası kolay kolay normalleşmez. Normalleşemeyeceği için de ‘Barışa hayır’ diyen IŞİD’e katılacak. Yani; IŞİD giderek güçlenecek ve Suriye’nin kuzey sınırını tümü ile kontrol etmeye başlayacak.
Yani; sınırın büyük bölümünü kontrol eden IŞİD, yakında Türkiye’nin komşusu olacak.
Hem de her türlü silaha sahip olarak.
Çünkü IŞİD, Ankara ile bölgesel ve uluslararası müttefiklerin diğer gruplara gönderdiği tüm silah ve askeri malzemeye el koyuyor.
Bir de bakarsınız; Suriye’de çözüm ve barış istemeyen ve “İlle de Esad gitmeli” diyen bölgesel ülkeler ve uluslararası güçler, bu kez açıktan IŞİD’e destek vermeye başlar. Belki de bu amaçla, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande çapkınlığına bir günlük ara vererek, bugün Ankara’ya geliyor.
Çünkü o da, Başbakan Erdoğan gibi Suriye’de çözüm istemiyor.
Belki de geçmişten kalma bir alışkanlık.
Çünkü Osmanlı 1918′de oradan çekildikten sonra, Fransızlar gelip Suriye’yi işgal etmişti.
O gün Fransız Ordu Komutanı ilk iş olarak Şam’daki Selahattin Eyyubi’nin mezarına gidip tekmelemiş ve “Ey Selahattin, kalk bir bak. Biz Haçlılar yeniden Şam’dayız ama sen yoksun” demişti. Şimdi o komutanın mirasçısı ve AB ile Ermeni konusunda Türkiye’nin baş düşmanı Hollande, Suriye’de daha fazla kan akması ve IŞİD’i Türkiye’ye komşu yapmak için Ankara’ya geliyor.
Nasıl olsa, Suriye Fransa’ya komşu değil.
İşte gördüğünüz gibi, her şey iğrenç bir oyunun perdeleri olarak sergileniyor ama bazı ‘saflar’ hala bu oyuna inanıyor.
Bazıları da inanmakla kalmayıp, oyunun bir parçası oluyor.
Sonra da el ele verip, herkesi bu kan gölünün içine çekmeye çalışıyorlar.
.
Meğer, ne kadar da kana susamışlar. .
.
Beyler, Allah aşkına; yeter artık!
.
Yalan ampullerinizin tümü patladı…