Hırsıza, Yalancıya, Rüşvetçiye, Zalime…
Kalkışmayalım; HALK’IŞALIM!
Mustafa MUTLU
Sözlüklere göre kalkışma “isyan, ayaklanma” anlamına geliyor…
Anayasa ve Türk Ceza Kanunu da devlete yönelik kalkışmayı suç olarak tanımlıyor; çok ağır cezalar öngörüyor.
Şiddet içeren; yağmaya, soyguna, yaralamaya ve hatta cinayete varan suçları kapsıyor kalkışma!
Hatta kimi durumlarda yasaların ve anayasanın yok sayılmasını öngörüyor.
.
***
Oysa isyan, insan ruhunun en doğal duygusudur.
Her zaman şiddet içermez isyan…
Tam tersine; genellikle şiddete gösterilen tepkidir.
Yasaları ve anayasayı yok sayan devlet yöneticilerine, yasal düzene saygı ezberi yaptırmaktır bir anlamda!
Yetkisini kötüye kullanana…
Ve genellikle “diktatörler”e isyan eder halklar…
Bunu yaparken de çalmazlar; tam tersine soygunu engellemektir amaçları…
Yalan söylemezler; yalandan bıkmışlardır çünkü!
Şiddete başvurmazlar; tam tersine şiddeti yeryüzünden kazıyıp atmaktır düsturları…
İşte; ben bu “iyi huylu kalkışma”ları, suç içeren kalkışmalardan ayırmak için “halk’ışma” demeyi tercih ediyorum!
.
***
Ülkenin haline bir bakın:
Yöneten sürekli suç işliyor; halk mağdur!
Yöneten tehdit ediyor…
Yöneten yalan söylüyor…
Yönetenin adı hırsızlığa, rüşvete, görevi kötüye kullanmaya, ihaleye fesat sokmaya karışıyor.
Diyeceksiniz ki; “Polisle yargı el ele verir, çözer…”
Çözemiyor… Çünkü önce bu iki kurum çökertilmiş!
Bu durumda yapılması gereken ne?
Halk’ışma!
Yani, “halkın durumdan vazife çıkararak, kendisini yönetenlere doğru yolu göstermesi…”
Sokaklara dökülmesi, mitingler düzenlemesi, gerçekleri haykırması…
Ama asla halk’ışmayı kalkışmaya dönüştürmemesi…
Tıpkı Perşembe günü on binlerce yurttaşın Ankara’da yaptığı gibi vücudunu devlet şiddetine siper etmesi ama asla dönmemesi!
***
Gezi ile başlayan yeni dönem; işte budur!
Halk’ışmadır bu direş biçiminin adı…
Halkın; zalimin zulmüne…
Zorbanın satırına…
Yalancının kıtırına…
Rüşvetçinin hatırına tepki gösterdiği…
Yasaları ve anayasayı uygulamakla görevli olanları, görevlerine davet ettiği “yönetim tarzı”dır!
Yani bir anlamda “ileri demokrasi” adı altında faşizmi dayatanlara “gerçek demokrasi” dersi vermektir!
Halka karşı “kalkışanlara” ar ve edep sınırları içinde hadlerini bildirmektir.
Bunun için gereken kudret ise…
Zaten her “insanoğlu insan”ın damarındaki kanda mevcuttur!
Ama sadece “insanoğlu insan”ların…
İşin püf noktası da budur!
TAHLİYE!
Başta evindeki ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar bulunan Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan olmak üzere “yolsuzluk operasyonu şüphelisi” altı kişi serbest bırakılmış…
İyi de ne oldu da mahkeme fikir değiştirdi?
“Suçsuzlukları anlaşıldı” desek; o zaman bu şüphelilerin biri hariç tamamına neden yurtdışına çıkış yasağı konuldu?
İyi de diğer davalar kapsamında beşer, altışar yıldır tutuklu olan sanıkların suçu ne o zaman?
Onlar da bu vatanın evladı değil mi?
Korunmak, kollanmak için ille de “iktidara muhalefet etmek”ten değil de rüşvet alıp vermekten mi içeri girmek gerekiyor?
GÜNÜN SORUSU
Önceki gece Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Teklifi’nin görüşüldüğü Meclis Genel Kurulu’nda çıkan kavgada kan döküldü. CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün burnu kırıldı.
Sorum CHP lideri Kılıçdaroğlu’na:
Önümüzdeki genel seçimlerde adaylarınızı belirlerken boksör, karateci, judocu gibi isimlere ağırlık vermeniz gerektiğini hâlâ görmüyor musunuz?
‘BAŞÖRTÜLÜ KIZIMIZ’IN ISRARI!
Polis raporu ve MOBESE kayıtları Başbakan’ın, “Başörtülü bir kızımız, yanında bebeğiyle birlikte Kabataş’ta saldırıya uğradı. Üzerine idrar yapıldı” sözlerinin gerçek olmadığını ortaya koydu ya…
İşte; bu olayın kahramanı olan Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelini Zehra Develioğlu dün yine iddiasında ısrar etmiş ve “Benim yaşadığım acının büyüklüğü yetmezmiş gibi bir de insanlara kendimi inandırmak zorunda bırakıldım” demiş…
***
İyi de kızım; darp edildiğin yer sakın Kabataş değil de diyelim ki Bahçelievler falan olmasın?
Bak zaten olaydan beş gün sonra Adli Tıp’tan aldığın raporda bile vücudundaki morluklar “bir günlük kadar yeniymiş” gibi tarif edilmiş…
Hani; yediğin dayağın etkisiyle, yeri, zamanı ve seni döveni karıştırıyor olabilirsin diye söylüyorum!
Sonuçta Kabataş’taki kamera kayıtları ortada… O gün orada hiçbir olay olmamış!
Gel; iyisi mi sen şu işi bir daha düşün!
GÜNÜN İSYANI!
Silivri’deki tutuklu gazetecileri ve tutsakları Adalet Bakanlığı’ndan alınan özel izinle haftada bir ziyaret eden Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç önceki gece Kral Çıplak’ta açıkladı: “Geçen haftaki ziyaretimde iç çamaşırlarım bile çıkartılarak arandım. Aşağılandığımı hissettim.”
Pınar Hanım’ın başına bunlar geliyorsa… Tutuklu ve hükümlü yakınlarının yaşadıklarını aklıma bile getirmek istemiyorum.
İsyanım Adalet Bakanı’na:
Aynı olay sizin eşinizin, kızınızın başına gelse, ne yapardınız?