Unutturma, uyutma oyunları!
Karartma operasyonları
Eski ‘yıkım müteahhitleri’ şimdi “Ben yapmadım, sen yaptın” kavgası içinde, parçaladıkları ‘Ordu’dan kalan kısmı yanına çekerek kullanmak istiyor.
Kartlar yeniden karılıyor, taraflar (saflar) yeniden belirleniyor, eskiden ekranlardan ve gazete köşelerinden Atatürkçülere açıkça küfredenler, “Hepimiz Atatürk’ün askerleriyiz” diyen televizyonlara çıkıp, günah çıkarıyor.
‘Dün’ unutuluyor.
Daha iki gün olmadan, hafızalarımız bizlere oyun oynuyor ve ‘Sen acı çekmedin, unut’ hipnozuyla uyutmaya çalışıyor.
*
Ben de inatla ‘unutmaya, unutturmaya’ ya da ‘uyumaya, uyutmaya’ direnerek yazıyorum.
Bu amaçla, 7 yıl önce (13.03.2007) yazdığım Karartma Operasyonları başlıklı yazımı çok az kısaltarak sizlere sunuyorum:
*
Şahlanan ve adres arayan ulusal dip dalgasının önünü kesmek isteyenler -sürekli yazıyoruz- ulusalcıları bölmek ve yok etmek için, her türlü insaf dışı, 1919’un deyimiyle; mülevves (iğrenç, kirli) oyunlarını sürdürüyorlar.
Ülkesinin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan, medyadaki bir avuç (ne mutlu ki büyük bir hızla artma eğilimindeki) yurtsever (vatansever) ve ulusalcı (millici) gazetecileri susturmak için her yol deneniyor.
Önce, ‘sesleri çıkmasın, halkla bağlantıları kesilsin’ diyerek, millici gazeteci ve aydınlar işsiz bırakıldı. (Bunun öyküsü çok uzun, bir kitap olur).
Millici gazeteciler Mustafa Kemal’in azim ve direnişini göstererek, büyük zorluklar içinde ayakta kaldılar; iş buldular, iş kurdular. Bu kez de, televizyon yayınlarına ‘elektronik sabotaj’ düzenlendi. Bunu, fırsat buldukça yapmaya devam ediyorlar.
Sonra, iftiralara başvurdular. Kendi yandaşı basını kullanarak.
Kimin yazdığı ve ne kadarının doğru olduğu bilinmeyen son bir andıç ortaya attılar (İçindeki yazı biçimi ve değerlendirmelerin çoğu yanlış). Bundan da amaç; ulusalcı kişi ve kurumları birbirlerine düşürmek idi…
Şimdi ise, ‘millicilerin canına kast’ dönemi başladı..
.
Aslında bu, bir süredir devam ediyor.
Bu konuda daha önce yazdığım yazıyı manşet haber olarak okumuştunuz. O gün adı geçen kişi başkaydı, bugün sevgili Tuncay’ın (Özkan) adı geçiyor.
Amaç bizleri korkutmak ise, nafile!..
Amaç arkadan gelenleri korkutmak ise, onun için de çok geç!..
Danıştay Suikastı’ndan sonra bana gönderilen bir elektronik postada, “Senin de sonun böyle olacak!..” diyordu. Bu tehditçi, yakalanıp gözaltına alınmadı. Biz şimdi yalnızca dava açabildik ve davayı takip edeceğiz. Oysa, Hrant Dink Suikastı’ndan sonra, tetikçinin dışındaki pek çok kişi dikkatli bir işleme tabi tutuldu.
Bize karşı önceki ‘bomba girişimlerine’ ise burada değinmeyeceğim.
1919’da da, ulusalcıların katledilmesi için fetvalar yayınlanıyordu. İngilizlerin isteği sonucu…
Acaba, bugün ulusalcılara (millicilere) karşı bu girişimlerin ardında hangi ülkeler var; içeride ya da dışarıda kimler destek oluyor? (…) Bunun yanıtını bulmak zor olmasa gerek.
*
Devam edelim:
16 Nisan’da başlayacak Cumhurbaşkanlığı Seçimi oylamaları öncesi (ve genel seçimler öncesi) ülkemizde gündem çok değişecek gibi görünüyor.
Meydanı boş bulanlar, iktidar boşluğundan yararlanarak at oynatıyorlar.
Türk milleti -Allah korusun- cinayetlerden sonra gözyaşı dökmek yerine, olaylar olmadan önlenmesini istiyor.
Tüm bu olayların yaşanmasının nedeni ise, geniş ölçekli bakarsak, bir ‘lider boşluğu’…
Halkın ‘gönül rahatlığı’ ile oy vereceği aranan lider mevcut olsaydı; bunlar yaşanır, bu konuşmalar yapılabilir miydi?
Buna rağmen, insanları herhangi bir biçimde ‘susturarak’ karartma ve karıştırma peşindekiler uzun dönemde amacına ulaşamayacaklardır.
*
GÜNÜN TEŞEKKÜRÜ:
“LANETLİ YILLAR (Akbabaların Öcü)” adlı kitabım iki haftada ÇOK SATANLAR (Best Seller) listesine 4. sıradan giriş yaptı. (Kaynak: Tempo Dergisi). Tüm okuyucularıma teşekkür ediyorum.