Uyanın... HIRSIZ VAR…
UYAN HALKIM, HIRSIZ VAR…
.
GELECEĞİNİ ÇALIYORLAR…
Ali ERALP

Almış başını gidiyor.
Suçları kanıtlanmış nice dolandırıcılar, üçkâğıtçılar, hırsızlar büyük bir pişkinlik ve utanmazlık içinde, ellerini kollarını sallayarak, Türkiye’nin her yanında boy gösterirken; AKP’ye muhalif kişiler, kuruluşlar, gazeteciler ve ordu dört duvar arasında bekletiliyor…
Ülkesini seven, ülkesinin yerli ve yabancılar tarafından talan edilmesini istemeyen çevreler, bireyler suçlanıyor, kovuşturuluyor. İçeriye atılıyor.
İnsan emeğine, vatanın bağımsızlığına değer verenler, darbeci ilan ediliyor. Ama ordu düşmanı, bayrak düşmanı, sömürge yanlısı, bölücü vatansızlar, hırsızlar el üstünde tutuluyor, ödüllendiriliyor.
Böyle bir uygulama, böyle bir düşünce yapısı, dünyanın neresinde görülmüştür? Nasıl bir anlayıştır bu?
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, her yanımız utanmaz, sıkılmaz talancılarla, hainlerle, hırsızlarla doldu.
Havamız kirlendi. Suyumuz kirlendi. Toprağımız kirlendi.
Bölücüler, şeriatçılar, işbirlikçiler kara bulutlar gibi çöktü vatanımızın üstüne.
Hilenin, hurdanın, üçkâğıtçılığın girmediği bir kurum, bir yer kaldı mı Türkiye’de? Normal işleyen bir kuruluş var mı?
Balık baştan kokuyor… Tuz kokuyor… Tuz…
Vatandaş neye, kime güveneceğini şaşırdı.
Nefes alamıyoruz.
Halk ozanı Serdari’nin dediği gibi, “Nesini söyleyeyim canım efendim, Gayri düzen tutmaz telimiz bizim, Arzuhal eylesem deftere sığmaz, Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim…”
“Zenginin sözüne belî (Güzel) diyorlar, Fukara söylese deli diyorlar, zamane şeyhine veli diyorlar, gittikçe çoğalır delimiz bizim…”
“Veli” diyerek “Zamane şeyhini” işbaşına getiriyorlar, ona makam-mevki veriyorlar, o da yetkilerini talan, vurdun, soygun için kullanıyor.
AKP’liler ve AKP milletvekilleri de bu “zamane şeyhleri”ni ayakta alkışlıyorlar.
Neredesin, nerelerdesin ey halkım?
AKP, kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor seninle…
Ülkenle.
Yaşantınla.
Geleceğinle.
Vatan, “yağma Hasan”ın böreğine döndü.
Talan edilmeyen yer kalmadı.
Fabrikalar. Yüzyıllık işletmeler. Arsalar. Ormanlar. Dereler. Akarsular…
Haraç mezat satılıyor her şey.
Yerli ve yabancı haramiler çakallar gibi…
Akbabalar gibi… Üşüşmüşler tepene…
Alın teri, göz nuru birikimlerinizin üstüne.
Yağmalıyorlar.
Talan ediyorlar…
Bakanlar, başbakanlar, milletvekilleri, bakan çocukları…
Amerikalısı, İngiliz’i, Yunanlısı, Yahudi’si kuyruğa girmiş…
Durmadan toprak satın alıyorlar…
“Bana da, bana da… Daha yok mu” diyorlar…
Neredesin, nerelerdesin ey halkım?
Ekmeğini, aşını, emeğini, terini satıyorlar.
Kanını, canını vatanını satıyorlar…
Yağmalıyorlar…
Talan ediyorlar…
Hem de haraç mezat…
Neredesin, nerelerdesin ey halkım?
Bir zamanlar, “Ya İstiklal, Ya ölüm” diyen sen değil miydin?
Bu vatan uğruna binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Yemen’lere gittin, dönmedin.
Sarıkamış dağlarında aç, susuz, donarak öldün.
“Çanakkale geçilmez” dedin. Kimse geçmedi.
Geçemedi…
Tek adım attırmadın düşmana. Binlerce yaralı, binlerce şehit verdin.
Ama vatanını vermedin.
Şimdi vatanın yine tehlikede. Hem içten hem dıştan yine saldırı altında. Yine ayaklar altında… Neredesin, nerelerdesin?
Uyan, uyan ey halkım…
Hırsız var… Hırsız vaaar… Geleceğini çalıyorlar…
Geleceğini karartıyorlar…
İlk Kurşun