Tayyip, “bel altı”, öldürücü darbe ve cemat
Erdoğan, ‘25 Mart kaseti’ni engelledi mi?..

Mehmet FARAÇ

Yaşananlar, tartışmalar ve daha da önemlisi
kavgalar sıradan insanlar arasında değil... Çatışmada devinim artıyor ama seviye
de ne yazık ki giderek düşüyor... Bu da çılgınlaşmanın, pervasızlaşmanın ve
gemileri yakmanın sonucu olsa gerek...
Başbakan Erdoğan, önceki gün bir mitingde
konuşurken, herhalde bu yüzden olsa gerek, “Artık bu işin geri dönüşü yok”
diyebildi ve her zamanki gibi, AKP ile cemaat arasındaki kavganın büyüyeceğinin
işaretini verdi...
Peki, son haftalarda kaset-yolsuzluk kıskacında
iyice yıpranan Erdoğan, neden bu kadar rahat ve nasıl olur da bu kadar pervasız
olabiliyor?..
Hem de “25 Mart’ta bir kaset çıkacak, Erdoğan’avuracak” iddiasının iyice yaygınlaştığı bir dönemde Erdoğan’ı en
azından rahat görünmeye zorlayan psikolojik enerji nereden geliyor?..
Bu sorulara yanıt vermeden önce aslında
“kaset”lerden çok daha vahim olması, kitleleri ürkütmesi ve iktidardan geri
tutması gereken olaylara yönelik, toplumdaki derin duyarsızlığa dikkat çekmek
gerekiyor...
ASIL ‘ÖLDÜRÜCÜ DARBE’ KİME?..
Başta The Times olmak üzere yabancı medyaya bile
yansıyan “seks kaseti” sinyallerinden de anlaşılıyor ki, “bel altı”nın yanı
sıra, Erdoğan’ın da dillendirdiği gibi “muta nikâhı” iması yapılan kasetten daha
yıkıcı rezaletler deşifre olmadı mı bu ülkede?..
Örneğin; beklenen “yeni kaset”, Erdoğan’ın, oğlu
Bilal’le yaptığı ama nedense bana pervasızca ve aptalca geldiği için bir türlü
inanamadığım o “1 milyar dolar”lık para muhabbetinden çok daha mı ağır
olacak?..
Ya da baba ile oğluna atfedilen, bir işadamının
getireceği “10 milyon dolar” meselesi daha mı az rezalet sayılacak böyle bir
kasetten?..
Medyaya çekidüzen verilmesi, gazete
yöneticilerinin fırçalanması, hatta ağlatılması daha mı az vuruyor itibar, ahlak
ve namus olgusunu?..
Bu soruların yanıtını, bu kadar kaset,
para-rüşvet-yolsuzluk iddialarına rağmen miting alanlarını dolduran (foto shop
iddiası da var) AKP’li kalabalıklar versin ama şimdi asıl konuya gelelim...
Yani, parasal mevzulu kasetler -en azından AKP
kitlelerini- etkilememiş göründüğüne göre; sosyal medyada manşet olan ve
heyecanla beklenen “Erdoğan kaseti”ne!..
Hani gazetelerde, sosyal medyada ve hatta
televizyonlarda diyorlar ya,
“25 Mart’ta bir kaset çıkacak, Erdoğan’a öldürücü
darbe vuracak” diye...
KASETÇİLERE ‘ULAŞILDI’ MI?..
CHP’yi, MHP’yi, AKP’yi, cemaati vs. kimi hedef
alırsa alsın kaset siyasetine karşı olduğumuzu, politikanın ve kavganın mertçe
yapılması gerektiğini bir kez daha yinelerken devam edelim:
25 Mart’taki olası kaset iddialarının yüksek sesle
hem de apaçık dillendirilmesinin ardından, AKP lideri meydanlarda bu konuda da
kükredi ve yine “Eteğinizde ne varsa dökün” dedi...
Bu meydan okuma artık sıradanlaştı da peki,
kendisinin bakanlarla yaptığı konuşmaların dinlendiğini ve servis edildiğini
söyleyen Erdoğan’ın önceki akşam Kanal 24’teki şu sözlerine ne demeli:
“Bunu servis edeni bulup çıkarmak bizim görevimiz
değil mi?.. Görevimiz... Bundan rahatsız oluyorlar... Bunların hepsine biz şu
anda ulaştık...”
Başbakanın, “hepsine şu anda ulaştık” şeklindeki
çok anlamlı ve uyarı da içeren sözünü aklınızda tutun ama AKP liderinin, “Cemaat
deme; korkma, örgüt desene” diye ayar çektiği program sunucusunun, “Henüz bir
teşhir de yok ortada” şeklindeki sorusu, zurnanın son deliği olabilir!..
Bakınız; Erdoğan, adeta, “eee?.. cemaatten
yakalanan yok, hani nerdeler” anlamına da gelen soruya nasıl bir yanıt
verdi:
“Olacak... Burada da bizim sabrımız var, olacak...
Çünkü şu anda eğer biz bazı şeyleri açıklamaya kalkarsak biz bir defa bu işi
çözemeyiz. Bu işi yapacaksak, bunu tam kazımamız lazım. Onun için de dikkatli
olmaya mecburuz. Devletin kendi içindeki mekanizmalarının, çarklarının daha
sağlıklı döndüğünü görmemiz lazım. Bunun tam manasıyla döndüğünü gördüğümüz anda
da o zaman bu işe müdahalenin vakti gelmiş demektir.”
Başbakan’ın “Her şeye ulaştık şu anda” ve
“müdahalenin vakti” sözlerine çok dikkat ediniz... Şu an gözdağı mı, uyarı mı,
yoksa cemaate karşı atak mı pek belli değil ama aklımıza hemen şu soruyu da
düşürmeden geçmedi:
“Ne dersiniz; 25 Mart’ta Erdoğan’la ilgili bir
kaset çıkabileceğine halen ihtimal veriyor musunuz?..”
SÜRPRİZE MAHKÛM BÖLGELERE
DİKKAT...
“CHP-cemaat ittifakı” iddialarının parti tabanında
yarattığı infial, belediye başkanı ve meclis üyeleri belirlenmesinde örgütlerin
devre dışı bırakıldığı tartışmaları ve “Atatürkçüler tasfiye edildi”
tepkilerinin ardından muhalefet cephesinde de kaygılı bir bekleyiş var...
Ege, Akdeniz, Trakya gibi bölgelerde, CHP-İşçi
Partisi-DSP üçgeninde olası sürprizlerden söz ediliyor...
Edirne’de, DSP’ye geçen Hamdi Sedefçi ana
muhalefeti zorluyor... İzmir’de başta Konak ve Urla olmak üzere DSP’ye geçen
eski CHP’liler de sürpriz yolunda...
Özellikle CHP Konak Adayı Sema Bektaş’ın, Atatürk
rozetine karşı durmasının tabanda yarattığı tepkiler de DSP Adayı Hakan Tartan’a
yarıyor...
İzmir’in Foça ilçesinde de seçim kıran kırana
geçecek... İşçi Partisi’nin Adayı emekli asker Yavuz Efe’nin direnci ilçede
dengeleri şaşırtıyor... Bu ilçeye de çok dikkat...
İstanbul’da İşçi Partisi’nin Şişli Adayı gazeteci
Ümit Ertaç Zileli aylardır yoğun bir çalışmanın içinde... Zileli, ilçede büyük
bir devinim yaratmış... Şişli, şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşabilir...
CHP’den büyükşehir adaylığı isteyen gazeteci Can
Ataklı ise şansını Beşiktaş’ta deniyor... CHP’li adayların transferiyle
dirilmeye çalışan DSP’den aday olan Ataklı da sürpriz peşinde... Ataklı’nın
CHP’den aday adaylığını açıkladığı gün Beşiktaş’taki ilgiyi unutmayınız...
Bir de Hatay var... Samandağ ile yeni kurulan
Defne ilçesinde de kıran kırana bir seçim yaşanacağı söyleniyor... Hem de CHP
ile İşçi Partisi arasında... Defne adayı, halen Çekmece Belediye Başkanı olan
Dr. Cafer Özenir...
Samandağ’da ise eski Zirat Odası Başkanı Selim
Kamacı ipi göğüslemeye çalışıyor... İki adayın tanıtım törenine 2 bin kişinin
katıldığını anımsatmak gerekiyor...