Her 5 kisiden biri yoksulluk içinde
Türkiye’de nüfusun yüzde 0,5’i açlık, yüzde 18’i de yoksulluk sınırının altında gelir elde ediyor. AB'ye tam üye olmaya çalışan bu ülke 400 bine yakın insanı beslemek için yeterince gıda bulamıyor. Her 5 kişiden biri de yoksulluk içinde. Ölçüt de de şu: Günde 4,3 dolardan az geliri olması!..Türkiye’de her 5 kisiden biri yoksulluk içinde

Yani her 5 aileden birinin geliri ayda 1000 TL’nin altında. Gıda sıkıntısı çekmese de, barınak ya da ısınma sorunu yaşıyor. Ya kirasını ödeyemiyor ya aydınlanamıyor ya da giyinemiyor. Belki de ısınamıyor...
Türkiye, OECD ülkeleri içinde çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ülke...
Tüm dünyada eşitsizlikler ve adalet konusu giderek daha fazla gündeme giriyor. Saygın ekonomistler, sosyologlar konunun öneminden hareketle yankı yaratan kitaplar yayınlıyor. Türkiye’de ise gündem bu en yaşamsal alandan suni olarak uzaklaştırılıyor. Aslında son zamanlarda bilim adamlarımız bu konuyla daha fazla ilgileniyor ama ne elde yeterli veri var ne de siyasilerden yeterince ilgi. Üstelik ülkemizde toplumsal dengesizlikler ya da adaletsizlikler çok daha çarpık.
OECD ülkeleri arasında ikinci, AB’de birinci adaletsiz gelir yapısı
Türkiye OECD ülkeleri arasında, Meksika’dan sonra, gelir dağılımı bozukluğunda ikinci sırada yer alıyor. Yani Türkiye’nin durumu üç gündür işlediğimiz ülkelerin hemen hepsinden daha kötü. Türkiye’de en varlıklı yüzde 20 en yoksul yüzde 20’nin tam 8 katı kadar gelir elde ediyor ve bu da AB ülkeleri içinde en kötüsü.
Türkiye’de en varlıklı yüzde 10’luk ya da yüzde 1’lik dilimlerin durumu hakkında pek bir bilgimiz yok. Ancak Oxford ölçeği kullanılarak 1987’de yüzde 1’lik kesimin toplam gelirin yüzde 10’dan fazla pay alırken bunun 1994 yılında yüzde 13’e yaklaştığı hesaplanmıştı. Bugün bu daha yüksek de olabilir. O zaman da gelir adaletsizliğinin had safhaya geldiği söylenebilir.
Son yıllarda adaletsizlik artıyor
Thomas Pikkety ve Joseph Stiglitz AB1’lik kesimin servetinin artışından dem vura dursun, bize hiç bakmasınlar! 70 bin mevduat 1 milyon TL’nin üzerinde. Oysa 57 milyona yakın mevduat var. Bu az sayıdaki kişinin mevduatı da neredeyse toplam mevduatın yarısı! Servetteki durum bu! Geri kalanlar mı? Onlar da borçlular. Hem de giderek daha fena halde.
Son 10 yılda en korktukları durum faizlerin yükselmesi. AKP iktidara geldiğinde bugüne oranla hane halkının borçları gelirlerine göre neredeyse 20 kat daha düşüktü!
Öte yandan, 1994-2006 yılları arasında önceleri mali krizlerin varlıklı kesim üzerinde yaratılan hasar ve daha sonra da yurtdışından akmaya başlayan sıcak paranın sağladığı yüksek büyüme hızıyla hem en yoksul yüzde 20’nin milli gelirden aldığı payda artış sağlanmış, hem de en varlıklı yüzde 20’nin aldığı payda düşüşler gözlenmişti.
Ancak 2006 yılından bu yana bu düzelmede geriye gidişler gözleniyor. En yoksul olan kesimin payı artmıyor, en varlıklı kesimin payı da giderek yine artıyor. Üstelik orta sınıfın durumunda da çok kısa sürede geriye gidişler gözleniyor.
14 milyon yoksul, 400 bin aç insan var
Türkiye’de nüfusun yüzde 0,5’i açlık, yüzde 18’i de yoksulluk sınırının altında gelir elde ediyor. Düşünebiliyor musunuz, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için uğraşan bu ülkede 400 bine yakın kişi beslenmek için yeterince gıda bulamıyor. Her 5 kişiden biri de yoksulluk içinde. Ölçüt de şu: günde 4,3 dolardan az geliri olması! Yani her 5 aileden birinin geliri ayda 1000 TL’nin altında. Gıda sıkıntısı çekmese de, barınak ya da ısınma sorunu yaşıyor. Ya kieliri ayda 1000 TL’nin altında. Gıda sıkıntısı çekmese de, barınak ya da ısınma sorunu yaşıyor. Ya kirasını ödeyemiyor, ya aydınlanamıyor ya da giyinemiyor. Belki de ısınamıyor. Türkiye OECD ülkeleri içinde çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ülke.
Artık iş bulmak yoksulluktan kurtarmıyor
Kuşkusuz yoksulluğun en temel kaynağı işsizliktir. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de işsizlik adeta kronikleşti. Resmi veriler yüzde 10-11 arasında değişip duruyor. Bu da İspanya gibi ülkelerden düşük olduğu için ilk bakışta önemsenmeyebilir. Ancak işgücüne kadınların katılımı İspanya’nın neredeyse yarısı kadar.. Bu da işsizliği bir hayli düşürüyor.
Yine uzun askerlik süresi genç işsizliği düşürüyor. Aslında 2003 yılından bu yana işsizlik oranında çok sınırlı dahi olsa bir iyileşme olduğu sanılabilir. Tüm o yüksek büyümelere, o denli borçlanmaya rağmen bu aslında çok sınırlı kalmış bir iyileşme. Üstelik 2003 ölçümü hemen kriz sonrası bir veri. Kriz öncesi ise işsizlik yüzde 6-7’ler civarındaydı.
10 yıl sonra aynı yerde olduğumuz sanılmamalı. Ama bir başka etmen daha var ki, işgücü piyasasında bulunmayıp da çalışmaya hazır olan “umutsuzlar”. Bunlar son 10 yılda neredeyse 3’e katlanmış ve işsiz sayısına yaklaşmış durumda. İşte bu ikisini beraber hesaplayıp gerçek işsizliğe baktığımızda 2003 yılından çok daha berbat bir yerde olduğumuzu görürüz.
Üstelik umutsuzlar dediğimiz yani iş aramayan ancak bulduğunda çalışacak olan işsizler ile açık (yani iş arayan) işsizler toplamda yüzde 17 iken, kadınlar için ölçüldüğünde bu oran yüzde 32’ye çıkıyor. Kadınların siyasette temsilinde de büyük bir eşitsizlik var: 188 ülke içinde 109. sırada geliyorlar. Demek ki, büyük bir cinsel ayrımcılık ya da eşitsizlik ya da adaletsizlik sürüyor.
Kürtler daha fazla eziliyor
Ülkemizde bir Kürt sorunu olduğu ortada. Bunu besleyen ekonomik etmenler öteden beri belirtiliyor. Ama birkaç çarpıcı adaletsizlik örneği daha verelim: ana dili Türkçe olanların yüzde 9’unun ilkokul diploması yokken, anadili Kürtçe olanların yüzde 46’sının ilkokul diploması bulunmamaktadır. Şimdi bu duruma Kürtler isyan etmesin de neye isyan etsin? Demek ki, terörü besleyen böylesi çarpıcı toplumsal etmenler var.
Ana dili Türkçe olanların yüzde 10’u yüksekokul diploması varken, anadili Kürtçe olanların 2’sinin yüksekokul diploması bulunmaktadır. Anadili her iki dilde olmayanların ise yüzde 7’sinin yüksekokul diploması bulunmaktadır.
Adaletsizlik deyince elbette aklımıza yalnızca gelir eşitsizliği gelmemeli. Dünyada türlü eşitsizlikler, haksızlıklar var. Her türlü ayrımcılık, çocuk sömürüsü veya dar anlamıyla yargıdaki hakkaniyetsizlik de adalete uymayan durumlar. Üstelik her eşitsiz durum da adaletsiz değildir. Çok çalışma ve yetenek sonucunda alınan başarı elbette ödüllendirilecektir. İşte o nedenle de fırsat eşitliği kavramı öne çıkarılmaktadır. Ama dünyada o denli çarpık durumlar ve toplumsal uçurumlar var ki, bunları hakkaniyetli bulmak mümkün değil.
Ülkemizde gelir eşitsizlikleri var. Fırsat eşitsizliği ise daha belirgin.. Servet dağılımı ise çok daha büyük bir yoğunlaşma gösteriyor. Yoksulluk kol geziyor. Veriler ortada.
Ancak adaletsizlik bununla da sınırlı değil. Mağduriyetlerin hakkaniyeti ikame ettiği her yerde adaletsizlik vardır. Türkiye’de kadınlar eziliyor, engellilere adaletsiz davranılıyor. Kürtlere de uzun yıllar öyle davranıldı. Aleviler daha yeni yeni ifade alanı bulmaya başladılar. Farklı cinsel tercihleri olanlar, Roman yurttaşlar toplumda en dışlanan kesimleri oluşturuyor.
Ülkemizde bir büyük adalet sorunu yaşanıyor. Ve bu bir bilimsel tespit değil, artık toplumun açık ifadesi ve talebi. Önceki yıl TESEV-Konda tarafından TEPAV’ın Anayasa Platformu çalışmaları çerçevesinde ele alınan Türkiye konuşuyor toplantılarında, hemen her bölgede “adalet” ülkenin birinci derecede sorunu olarak ifade edilmişti. Demek ki, Türkiye siyasetinin bir büyük ADALET ÇAĞRISI’na ihtiyacı var. Yarın bunu değerlendireceğiz.
.
Yurt