Seçenek(sizlik)ler dayatması
Boykot seçenektir
Onurcan ÜLKER
Bilim Ve Ütopya Dergisi
Yazı Kurulu Üyesi

BOYKOT KARŞITLIĞININ MASAL DÜNYASI
Boykota itibar edilmemesini savunanların çizdikleri Türkiye tablosu, tam da böyle bir masal diyarını andırmaktadır. Açık ya da örtük biçimde “saf iyi”nin CHP, “saf kötü”nün ise Tayyip Erdoğan olduğu ima edilmektedir. Bugün ne kadar niteliksiz bir aday çıkarmış olsa da CHP’ye -en azından açık muhalefetten kaçınarak- destek vermek ve eklemlenmek şarttır. Yoksa 10 Ağustos’tan sonra CHP kitlesi ve yönetimi, maazallah, zinhar yüzümüze bakmayacak, bizi yenilginin sorumlusu sayacaktır. Çünkü boykot fikrinin, “halkta karşılığı yoktur.”
‘HALK BOYKOTA KARŞI’ MI?
Bu, neresinden tutulsa elde kalan bir iddiadır. Temmuz başı itibariyle CHP seçmeninin SONAR’a göre üçte ikisi, ORC Araştırma Şirketi’ne göre ise %68’i “Ekmel Bey”in adaylığından memnun değildir. Yine MAK Danışmanlık Şirketi’ne göre CHP’lilerin %29’u sandığa gitmemeyi düşünmektedir. Gezici Araştırma Şirketi ise, sandığa gitmeyecek seçmenlerin %65’ini, CHP-MHP seçmeninin oluşturduğuna dikkat çekmektedir.
Bu tablonun 3 Temmuz’dan beri sandığa gitme lehine değişmiş olması muhtemeldir. Ancak kitlelerin hangi konuda nasıl düşündüklerinin, siyasal çalışmadan bağımsız olmadığını gözden kaçırmamak gerekir. Kamuoyu mutlak değildir. “Ekmel Bey”in geniş kitleleri temsil etmediğini düşünenlerin, etkiledikleri kesimler karşısında ihtilafa düşmüş gibi bir görüntü vermeleri, sandığa gitmemeyi düşünenler arasında elbette kafa karışıklığı yaratacaktır ve yaratmıştır.
Boykotun halka “Ekmel Bey”i dayatanların tabanında nasıl bir etki yaratacağını görmek için, söz konusu örgütlerin adaylığa karşı çıkanları Tayyip Erdoğan’dan fazla hedef almalarına bakmak yeterlidir. Adaylığa yönelik tepkinin yankısı, AKP tabanına göz kırpmak isteyen Y-CHP yöneticilerini, kendi tabanlarını bir arada tutacak bir seçim kampanyası yürütmeye zorlamıştır. Bu, AKP rejiminin ideolojik iklimine boyun eğen örgütlerin tabanındaki en ileri unsurları kısa vadede, en geniş kesimleri ise orta ve uzun vadede doğru program temelinde örgütlemenin, etkin bir boykot çalışmasıyla olanaklı olduğunu göstermektedir.
BOYKOT SEÇENEKSİZLİK Mİ?
Boykotun “hayattan kopuk olduğu” iddiasından hareketle dile getirilen bir diğer suçlama da, bunun seçeneksizlik ve siyasetsizlik anlamına geleceğidir.
Oysa asıl seçeneksizlik ve siyasetsizlik, sistemin dayattığı “seçenek” karşısında sessiz kalarak halka “oy ver ya da verme” demektir. Bu, çağrıyı yapan öznenin özgüven eksikliğine ve kendisini bir iktidar seçeneği olarak değil, görevi mevcut sistem içi iktidar seçeneklerine dışarıdan akıl vermekle sınırlı bir danışmanlar topluluğu olarak gördüğüne işaret etmektedir.
Boykot bir seçenektir, çünkü bugün sandık, bütün seçenek(sizlik)leriyle, AKP rejimini meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. AKP rejimi, seçimlerde, yalnızca İslamcı/kimlikçi, serbest piyasacı ve Ortadoğu’da ABD çıkarlarını gözeten adayların yarışmasına izin veren bir ideolojik iklim yaratmıştır. Oysa halk hareketinin asgari talepleri Aydınlanma-Halkçılık-Bağımsızlık eksenine oturmaktadır. Sandıkta demokratik taleplerin büsbütün dışlanması, Türkiye için yeni bir durumdur. Bu açıdan önümüzdeki seçimler, yeni rejim için bir güvenoyu yoklaması anlamına da gelmektedir. Tek örnek: 2002 seçimlerine girerken “Milli Görüş gömleğini çıkardığını” söylemek zorunda kalan bir AKP varken, bugün, “toplum muhafazakârlaştı” diye İslamcı aday gösteren bir “laik” anamuhalefet vardır.
Eğer halk sınıflarının çıkarına hizmet edecek bir “seçenek ve siyaset” aranıyorsa, bu ancak, AKP rejiminin meşruiyetini sarsmaya hizmet edecek boykot taktiği olacaktır. “Ekmel Bey”in olası bir boykottan zarar görecek olması, esas hedef olmasından değil, AKP’yle aynı programı savunuyor olmasından ileri gelmektedir. Ayrılık biçimsel değil, program temellidir. “Bağımsız ve demokratik Türkiye” gibi bir stratejik hedefe, AKP’nin programını savunan bir adaya açık ya da örtük destek veren bir taktikle ulaşma şansı bulunmamaktadır.
GEÇ KALMIŞ BOYKOTUN VEBALİ KİMİN BOYNUNA?
10 Ağustos’a kısa bir süre kaldı. İlerici güçlerin seçimde nasıl bir tutum takınacaklarını derhal belirleyip buna göre yığınak yapmaları gerekiyor. Demokratik tartışma iyidir, ama seçime girecek adaylar kesinleştikten iki hafta sonra hala bir tutum belirleyememiş olmak ciddi bir zaaftır ve zaman daraldıkça, fiili bir durumun ortaya çıkması ve olası bir boykot kararının pratik olarak uygulanamaması gibi riskler gündeme gelmektedir. Gecikmiş bir boykot nesnel sınırlılıklar yüzünden istenilen sonucun uzağında düşecek ve bir “ahlâk duruşu”yla sınırlı kalacak olursa, bunun sorumlusu da herhalde boykotu değil, yandaş muhalefetin hezimetini paylaşmayı savunanlar olacaktır.