“El kesesi”nden şov!
Emine Hanım’ın yardımı, şov mu?
Mustafa MUTLU

Alibeyköy‘de bir eve yerleşmiş…
Bu arada çiftin üçüz bebekleri olmuş ama Ramazan askere gitmek zorunda kalmış… Meliha ve üçüz bebekleri için de o andan itibaren zor günler başlamış…
Evde fareler cirit atıyormuş ve genç anne yoksulluktan çocuklarını besleyemiyormuş…
***
Tam bu sırada ne olmuş biliyor musunuz?
Yaşadığı maddi sıkıntıyı en yakınlarına bile söyleyemeyen genç kadının imdadına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Hanım yetişmiş…
Artık nereden öğrendiyse (!), genç kadına telefon etmiş ve bütün ihtiyaçlarını karşılama sözü vermiş…
Verdiği sözü de tutmuş…
Kocasıyla birlikte önce Alibeyköy’de bir daire satın alıp genç kadına hediye etmiş… Sonra da bu evin içini iğneden ipliğe kadar döşemiş…
***
Buraya kadar söyleyeceğim bir şey yok…
Sadece Emine Hanım’a sormak istediğim dört soru var:
Bir:
Dinimize göre bir elin verdiğini öteki elin görmemesi gerekirken… Bu yardımın haberini, kim, hangi amaçla yandaş gazetelere servis etti?
İki:
Eğer ailece “imaj oluşturma ya da tazeleme” gibi bir derdiniz yoksa, bu yardımın haberleştirilmesine neden göz yumdunuz? Haberi basına sızdıran çalışanlarınız hakkında ne gibi bir cezai işlem yapacaksınız?
Üç:
Haberlerde Meliha Yıldız’a bizzat siz ve eşiniz Recep Bey tarafından alındığı iddia edilen Alibeyköy’deki dairenin parası, aile bütçenizden mi çıktı?
Yoksa masraları karşılamayı, bir işadamının vakfına mı havale ettiniz?
Dört:
Bu yardımın, size büyük ve ciddi bir sorumluluk yüklediğinin farkında mısınız?
***
Sevgili dostlar…
Siz, siz olun reklam için değil, dayanışma için yardım yapın…
Yardımlarınızı P&R (halkla ilişkiler) operasyonlarına dönüştürmeyin… Siyasi gücünüzü kullanarak, 200 bin liralık yardım karşılığı 1 milyon liralık “reklam-haber” yayınlatmayın…
Yardım elini uzattığınız yurttaşların ve çocuklarının, anne-babalarının gururunu kırmayın.
Bir de…
“El kesesi” nden para dağıtıp “Yardım yapıyorum” diye böbürlenmeye kalkmayın!
HUBER! (34)
Abdullah Gül ve ailesi Cumhurbaşkanlığı’na ait Tarabya’daki Huber Köşkü’nü üç aydan fazla bir süredir boşaltmıyor.
Bir günlük harcaması ve güvenlik masrafları on binlerce lirayı bulan Köşk’te, bizim kesemizden yaşamaya devam ediyor.
Bunu yaparken yasaları ve gelenekleri ayaklar altına alıyor.
Üstelik her gün sormamıza karşın lütfedip tek satırlık açıklama yapmıyor.
Peki; neden?
Çünkü bu ülke beyfendinin babasının çiftliği, biz de “maraba”larız!
Bu yüzden kendisini hesap vermek zorunda bile hissetmiyor.
Ne diyeyim;
ona değil, bu işgal karşısında parmağını bile kıpırdıtmayan muhalefete yazıklar olsun!
GÜNÜN SORUSU
Meclis’te önceki akşam konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kaç-Ak Saray hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararının Ankara 5. İdare Mahkemesi’nce kaldırıldığını öne sürdü. Hatta bu kararın bir örneğinin yanında olduğunu, isteyenlere gösterebileceğini söyledi ama… Böyle bir karar olmadığı için gösteremedi. Sonuçta da “Bürokratlar beni yanılttı” diyerek özür diledi.
Sorum kendisine:
Siz, bizim yerimizde olsanız, size güvenir misiniz? Bu soruma birazcık olsun hak veriyorsanız, neden çekip gitmiyorsunuz?
SİYAH GÖMLEK ZOR ÇIKAR!
Ege Üniversitesi’nde, türbanlı öğrencilerin şikayeti üzerine “Öğrenim özgürlüğünü engellediği” gerekçesiyle aldığı 2 yıl 1 aylık cezası onanan Prof. Dr. Renan Pekünlü dün cezaevine girdi.
Bu, şu anlama geliyor:
Bu ülkede, YÖK’ün yaptığı bir yönetmelik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarından daha üstün bir “hukuk belgesi” olarak kabul ediliyor!
Aksi halde AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getiren bir öğretim üyesinin değil, bunlara aykırı yönetmelik çıkaranların bugün cezaevinde olması gerekirdi.
***
Renan Hoca‘ya söz:
Bu sütunlar artık ona ait… İstediği an paylaşmak istediklerini yazar gönderir, ben de yayınlarım.
Biliyorsunuz; yedi yıl önce aydınlara yönelik ilk tutuklamalar başladığında kara gömleğe bürünmüştüm. Tam çıkarmaya hazırlanıyordum ki; şimdi de Renan Hoca içeri atıldı…
Ne yapalım; ülkemin kaderi kara olmasın!
GÜNÜN İSYANI
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)‘ın Gebze’deki yerleşkesine 2 bin kişilik cami yapılacak, masraf da TÜBİTAK’ın bütçesinden karşılanacakmış…
İsyanım bu bilim kurumunu, kuruluş amacından saptıran bugünkü badem bıyıklı yöneticilerine:
Caminin abdesthanesinde kullanılacak takunyaları seçerken de teknolojik olmasına dikkat edin bari!