‘ÇAT’ demiş ar damarı ve en büyük bir kara leke
İKİ CUMHURİYET SAVCISI
Rifat SERDAROĞLU

“Deniz Feneri’nde büyük hırsızlık yaşandı. Zekât hırsızları ise masum gösterildi. Bunu yapan güç, dolandırıcılığın ve hırsızlığın başıdır.
Bu güce Hırsızlar İmparatoru diyorum. Bu imparator, hem altında yer alan figüranlarını koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor.
T C Anayasa’sına göre, hukuki zeminde çalışması gereken TÜM KURUMLARI kontrol altında tutuyor. Bu amaçla hem delilleri yok ediyor, hem de soruşturma Savcılarını yakından takip ediyor!
Bu takibe rağmen soruşturmada istediği gibi bir sonuca ulaşamadığı takdirde Savcıları soruşturmadan aldırıyor. Zekât hırsızlarını masum maskesi ile kamuoyuna pompalıyor. Bu işi ancak bu organizasyonun başındaki HIRSIZLAR İMPARATORU yapabilir. Hırsızlar İmparatorunun kim olduğuna gelince, her şey ortada ve apaçık belli!
Halk arasında bir tabir vardır; Damda gezer, miyav der diye…
Her şey ortada, isme gerek var mı?”
Cumhuriyet Savcısı Celal Kara;
“Bakanlar Yüce Divana gitse idi peşlerinden Bilal de giderdi.
Bu dosya kapanmadı kapanamaz. Eninde sonunda bu yargılama olacaktır.
Dava açılsa isteyeceğim ceza kişiye göre değişecekti.
Çok sayıda rüşvet, resmi evrakta sahtecilik suçlaması vardı. Azamiden hesaplarsanız 500 yıl, asgariden hesaplarsanız 50 yıl çıkar. En ağır cezayı Sarraf alacaktı. Lider sıfatıyla o örgütün faaliyetleri kapsamındaki tüm suçlardan sorumlu.
Dönen işlerin Başbakan’dan habersiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren, Başbakan’dır.
Zaten vardı tapelerde… Var yani, bunu inkâr mı edeyim?
Sarraf, Happani’ye, Egemen Bağış’tan bahsederken ‘O beni 1 numaraya ulaştıracak’ diyor. 1 numara kim olabilir? Başbakan’dır…”
Bu iki Cumhuriyet Savcıları en az 18-20 yıllık mesleki tecrübesi olan savcılardır. Tabiri caizse bunlar hırsızı-suçluyu gözlerinden tanırlar!
Bu iki Cumhuriyet Savcısı yukarıdaki sözleri kapalı kapılar ardında birilerinin kulağına fısıldamadılar!
Her medeni-cesur ve sorumluluğunun bilincindeki insanlar gibi iddialarını basın yoluyla Türk Milleti ve dünya ile paylaştılar…
Bu iki Cumhuriyet Savcısının iddiaları bir devlet görevlisi için yapılabilecek en ağır suçlamalardır! Suçlanan kişiler ise, öncelikle dönemin Başbakanı Recep, oğlu Bilal ve dönemin Bakanlarıdır!
Dönemin Başbakanı Recep ve istifa eden Bakanları bu suçlamalara karşı Türk Kamuoyuna ve dünyaya ne dediler, nasıl bir mesaj verdiler, kendilerini nasıl savundular?
Paralel ve darbe teşebbüsünden başka ne dediler? Bir tane olsun inandırıcı delil, belge gösterebildiler mi? Nerede darbeciler, Paralelciler?
Türkiye gibi bir cihan devletinin başında bulunan kişilerin, “Hırsızlık- Hırsızları kollamak- Yargıç ve Savcıların kararlarını etkileyecek siyasi güç kullanmak-dolandırıcılık-evrakta sahtecilik- ihaleye fesat karıştırmak” gibi suçlarla Cumhuriyet Savcıları tarafından itham edilmeleri, insan olanlar için ne büyük bir kara lekedir Allah’ım!
Haysiyetli insanlar için bu suçlamalar, ölümden beterdir. Ama kişinin ar damarı çatlamışsa vız gelir, tırıs gider. Gitmesine gider de, sonunda attan düşer…